Son günlerin, son dönemin, aslında sık sık ciddi ve yaşamsal sıkıntıların yaşandığı ülkemizde her dönemin en cömertçe kullanılan sözcüklerinden biridir "değişim"...

Yazının başlığında, bu sözcüğün son harfini değiştirip kullanarak ve "söylemden ziyade" belki de "söylemin önemi kadar icrasını" önemseyerek, ben de bir değişime imza atmak istiyorum bugün.

Herkesin ağzına sakız, diline pesenk ettiği bu sözcüğün hepimize bıkkınlık vererek tam da yapılması gerekenden uzaklaşmayı, yani "değişim" gereğine toplumun daha mesafeli davranmasını önlemek için bir an önce "eyleme geçmek" yani değişimi gerçekleştirmek için somut adımlar atmak gerektiğine inanıyorum.

Bu yüzden de, "değişim" değil, "değişin" diyorum.

"Haydi, değişmeye hemen başlayalım" diyorum.

Var mısınız?

Önce tüm "var olanlara saygı" ile yani kendinizden başkalarının da var olduğunu kabul ederek başlayalım bu işe. Farklı bir cins, etnik aidiyet, dil, din, mezhep, cinsel yönelim, siyasi tercih, gelenek, görenek ve ahlâk anlayışına sahip insanların da sizinle bir arada yaşamasını kabullenmek meselâ...

∗∗∗

Bir ülke topraklarında yaşayan ve bu topraklara ait olduğunu hisseden, hatta ataları veya kendileri farklı toprak parçalarında doğup büyümüş ama sonradan buraya gelip yerleşmiş insanlara "kötü, muteber olmayan, itici, zararlı, tehlikeli" gözüyle bakmamayı öğrenmek, meselâ...

"Yoğurdu farklı yiyor" diye "başka yiğitlerin" yaşamını çekilmez hale getirmek, anasından doğduğuna pişman etmek, hatta yaşam hakkını elinden almak, onu yok etmek gibi ilkel içgüdülerden arınmak, insanlığın bunca milyon yılda artık evrilmiş olması gereken bir forma ve bir seviyeye gelmek gibi meselâ...

Değişmeye bunlardan başlarsak, emin olun işimiz çok daha kolaylaşacaktır. Hem kişisel yaşamlarımızda, hem sosyal ilişkilerimizde hem de bu "değişim" kavramının en ulu orta, en fütursuzca, en bilinçsizce, en kötü niyetle, yani tam bir şark kurnazlığı, tam bir "çakallık" kokan tarzda kullanıldığına inandığım siyasette, değişebilmenin ilk şartının bu olduğunu kavramak gerekiyor.

Bir siyasi partide, "değişim" çağrısında bulunmanın, sadece ve sadece "onlar gitsin biz oturalım oraya", daha da vahimi, "o gitsin ben oturayım oraya" gibi ilkel bir kalıpta düşünülüp icraata geçirilmeye çalışılması çabasından söz ediyorum mesela...

Yani, bir yandan "Partinin değil, sadece kadroların değişmesi ile bir şey hallolmaz" diye diye, tam da yapmak istediğinin bu olduğunun "vıcık vıcık sırıtması" sefilliğinden ve sakilliğinden söz ediyorum.

∗∗∗

İçinde bulunduğu ve "iyi kötü" bir mücadele verdiği partinin tam olarak ne olduğuna kim olduğuna bir türlü karar verememiş, günlük, hatta saatlik karar ve yön değiştirmelerle "değiştiğini" ve yeni bir partiye dönüştüğünü sananların, yani aslında değişmediğini görmeyenlerin artık bu savrulmuşluktan kurtulmaları gerektiğini söylüyorum.

Bütün bu sıraladıklarımızı siyasetin geneline teşmil etmek gerekirse, bir ülkeyi yönetenlerin de, "Biz değiştik artık" söylemi konusunda toplumu gerçekten ikna etmek istiyorlarsa, yani "gerçekten böyle bir niyetleri varsa" bunu somut olarak göstermeleri ve kanıtlamaları gerekmez mi?

On yıllardır, ama özellikle de son 20 yıldır bağıra bağıra "gericilik" sıfatını yakıştırdıklarımızın, bu ülkenin tüm kural, değer ve ilkelerini "geriye doğru" hareket ettirmekteki kararlılıklarını görüp, onların "değişim"den ne anladıklarını da teşhir ve tel'in etmek gerektiğini vurgulamak gerekmiyor mu?

Siyasi bir kurnazlık çabası ile "değişim" sözcüğünü her kullananın bunu "reform" (olumlu ve ileri yönde değiştirme) diye yutturmaya çalışmasının da, aslında toplumu kandırmanın en utanmazca ve en ahlâksızca yöntemlerinden biri olduğunu anlamanın zamanı geldi de geçmiyor mu? Sağlıkta, eğitimde, adliyede, kültürde ve akla gelebilecek her alanda bizlere "reform" yalanı ile dayattıklarının bu ülkeyi nerelere taşıdığını görmek gerekmiyor mu artık? Sadece sağlık ve eğitim sistemlerine şöyle bir dönüp bakın, ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaksınız.

∗∗∗

İslamo - Faşizm'in adım adım, ilmek ilmek yapmak istediği "değişim"in aslında bu ülkeyi nasıl yüzyıllar (on yıllar bile değil) ölçüsünde geri götürmeyi amaçladığını ve kısmen de maalesef başardığını görmüyor musunuz?

Bugün, yine ve yeniden ısıtılıp toplumun önüne getirilmeye çalışılan "Anayasal değişikliklerin" de, her alanda on yıllarca süren bir mücadele sonucu kazanılmış "minimal düzeyde hakların ve özgürlüklerin bile" nasıl hunharca ve gaddarca geri alınmak istendiği ortada değil mi?

Bütün bunlardan daha elim ve daha vahim olmak üzere; toplumsal muhalefetin sadece ve sadece "ana muhalefet partisinin kadrolarının (çizgisinden, programından kimse söz etmiyor zaten) ve belki de tüzüğünün değişebilme ihtimaline (3 günlük bir kongre sürecine) endekslenmesi ve endekslenmesi de "değişim" meselesinin ne kadar yanlış ve sakat anlaşıldığına bir kanıt sayılmaz mı?

Yurttaşların, bizzat yurttaş olmaktan kaynaklanan haklarını kullanarak, yanlışlara, hukuksuzluklara, emek sömürüsüne, servet ve refahın paylaşımındaki adaletsizliğe, laikliğin tamamıyla reddine karşı sesini yükseltmeleri, gerektiğinde sokağa çıkıp toplu protestoya başvurmaları için ille de "ana muhalefetin önderliğini" beklemesinin çarpıklığı da artık "uyanmamız" gereken bir olgu değil mi?

Değişin...

Değişelim...

Ve özellikle "direksiyonda olanları" zorlayalım ki...

Değişsinler.

Başka bir çaremiz yok.