Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali’nde gösterilen onca müthiş filmden biri de, ‘Vera andrron detin/Vera denizi düşlüyor’ idi. Vera, denizde yüzüyor artık. Darısı, denizi düşleyen ülkelerin başına… Süpürge hâlâ uçuyo.

Denizler, düşler, kadınlar, ülkeler…
Fotoğraf: IMDb

Vera denizi düşlüyor. Mavi, güzel, serin...

Bunu önce, emekli hakim olan kocası Fatmir’le konuşurken duyuyoruz: “Artık evi satabiliriz. Mat bölgesinde güzel apartmanlar gördüm. Sara’ya oradan bir daire alabiliriz. Sonra şu pencereleri değiştiririz, duvarları boyatırız, zemini de yenileriz. Kalan parayla da, ikimiz deniz kıyısında oturup bir şeyler içeriz! Hiç değilse şöyle soğuk bir karpuz!” 

Ama aynı gün, ilerleyen saatlerde Fatmir banyoda intihar ediyor. 

Vera denizi düşlüyor. Ama artık ilk sefer olduğu gibi keyifli değil, soğuk ve yalnız...

Vera’nın kızı Sara, tiyatrocu. Ama sanki sadece Vera’nın kızı; Fatmir ona hiç iyi davranmamış, sevgi göstermemiş, sonunda evden kovmuş. Sara, bazen elektrik faturasını bile ödeyemeden, küçük kızıyla yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Vera’nın Sara’ya ev alma hayalinin önemi şimdi daha iyi anlaşılıyor.

Cenazeden bir süre sonra, kocasının taşrada yaşayan kuzeni Ahmet geliyor. Diyor ki, “Şu köydeki ev var ya, işte o evi Fatmir bana bırakmıştı. Sana zahmet, şu noter kağıtlarını imzalar mısın?”

60lı yaşlarındaki Vera, hem TV haber bültenlerinde hem de konuşma engelli insanların günlük hayatında işaret dilinde çeviriler yapan, eğitimli, becerikli bir kadın. Fatmir’in böyle bir şey yapmayacağını, yapmaya niyetlense bile en azından kendisiyle bu konuyu konuşacağını biliyor. Kağıtları imzalamıyor.

VERA DENİZİ DÜŞLÜYOR

Vera denizi düşlüyor. Ama artık hem soğuk, hem yalnız, hem uzak. 

Yeni yapılan otoyol köyden geçecekmiş. Eve müşteri bulan müteahhit, fiyatın neredeyse üç katına çıktığını, artık şu satış işlemini yapsa iyi olacağını söylüyor. Vera, son kararını vermeden önce köye gidiyor. Ahmet köyün yaşlılarını topluyor, Vera Fatmir’in evi Ahmet’e bıraktığını bir de ‘büyükler’den duysun bakalım!

Konuşurken kadının yüzüne bile bakmaya gerek duymayan ‘büyük’ Avdul Amca, bir kadınla konuşmaya tenezzül etmenin sıkıntısını açıkça belli ederek buyuruyor: “O gün hepimiz buradaydık, şu an burada bulunan adamların hepsi. Fatmir Ahmet’le konuşurken tam şuradaydı: ‘Ahmet, şöyleyken şöyle, böyleyken böyle... Ev senindir!’. Öyle değil mi arkadaşlar? Ahmet yalancı değildir. Namuslu bir adamdır. Fatmir’in evine de gözü gibi bakmıştır. Sizin de gördüğünüz gibi, malı mülkü de yok. Şimdi, biz olayın nasıl olduğunu anlatıyoruz. Ama öyle olmasaydı bile, ev Ahmet’in hakkıdır, dürüst olalım. Fatmir’in evi bırakabileceği oğlu yok. Bu durumda, Ahmet’in oğlu Egzon, onun varisi sayılır. Belki büyük şehirden gelen bayan, işlerin nasıl yürüdüğünü bilmiyordur. Burada, hem bu köyde hem de tüm bölgede, bir kız çocuğuna ev bırakıldığı hiç görülmemiştir.”

Vera denizi düşlüyor. Ama artık kâbusa dönüşmüş... Denizi gördüğü soğuk rüyalarından sarsılarak uyanıyor.

 Bilinmeyen numaralardan sessiz aramalar, arabayla takipler, yüzü gözü yara bere içinde televizyon binasına gelip “N’olur, imzala artık!” diye yalvaran Ahmet. Vera diyor ki, “İmzalamıyorum. O ev benimdir.” Bu arada, haber bültenlerinde arazi ve inşaat yolsuzluklarıyla ilgili bolca haber çeviriyor Vera, duymayanlar için.

Bu sefer Ahmet’in karısı Elmaz geliyor, Vera’ya bir video izletiyor: Fatmir kumar oynuyor. “Yeter artık, ödeyemezsin.” demişler, Fatmir “Tabii ki öderim! Kale gibiyim ben kale!” demiş. Vera şaşkın: “İyi de, ben Fatmir’in kumarcı olduğunu zaten biliyorum.”. Elmaz: “Sen biliyorsun, ama bu adamlar videoyu yayarsa tüm dünya öğrenecek. Şimdi oğlum Egzon da tehlikede. Ne olur imzala!”

Vera denizi düşlüyor. Uzak, soğuk, boğucu bir kabus muymuş bu deniz dedikleri?!

Vera’yı hastaneden arıyorlar; Sara’ya bir araba çarpıp kaçmış, neyse ki hayatta. Vera köye gidip Ahmet’e “Artık bizden uzak dur!” diyerek kağıtları imzalıyor, “Eviniz de, yolunuz da sizin olsun! Alın, ne haliniz varsa görün!”

Kosova’da yeni binalar, camiler, köprüler, yollar, RTE diliyle söylersek, ‘eser’ler yapılırken, Sara’nın rol aldığı tiyatro oyununda şöyle bir hikaye anlatılıyor: “Üç birader, Valdanos’un en tepesine bir kale yapmıştı. Ama kaleye giden köprü bir türlü yerinde durmuyordu; gündüz onlar yapıyordu, gece köprü yıkılıyordu. Sonra üç bilge adam çıkageldi ve dediler ki: “Köprünün yıkılmaması için, sabah size yemeğinizi getiren kadını kurban etmeniz, onu köprü duvarının içine diri diri gömmeniz lazım. Köprünüz ancak o zaman ayakta durur.”

Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali’nde gösterilen onca müthiş filmden biri de buydu işte: Vera andrron detin/Vera denizi düşlüyor (2021). Kosovalı yönetmen Kaltrina Krasniqi, ‘gelişmekte olan ülkeler’ kategorisinde yer alan coğrafyaların ‘taş fırın’ erkeklerini, erkek-egemen yapının beton fetişizmini son derece sade, özlü ve güzel biçimde görünür kılıyordu. 

Eh, bu yazıda filmin çoğunu anlattığıma göre, finalde Vera’nın artık denizi düşlemediğini de söyleyebilirim sanırım. Vera, denizde yüzüyor artık. Darısı, denizi düşleyen ülkelerin başına...

***

Uçan Süpürge’nin bittiğine bakmayın, süpürge hâlâ uçuyor.