Rejim enkaz altında kalırken ülkenin geleceği yine aynı enkazın içinden çıktı. Deprem tüm düzeni değiştirecek yeni bir hayatın zorunluluğunu ortaya çıkardı.

Deprem siyasette de turnusol görevi gördü
Fotoğraf: AA

Cumhuriyet tarihinin en büyük yıkımı ile sonuçları depremin insani, ekonomik, toplumsal etkisi olduğu kadar siyasette de derin yarıklar oluşturdu. Bir anlamda turnusol oldu.

Cumhur İttifakı ve bileşenleri daha ilk dakikadan itibaren rengini ve tutumunu belirledi. İttifakı karakterize eden çıkışları hatırlarsak;
Yardıma koşan partilerden, belediyelere, bağış toplayan yardım kuruluşlardan sendikalara kadar her kesimi dışlayan hatta suçlayan bir tavır sergilendi. Ömer Çelik’ten, Erdoğan’a Fuat Oktay’dan Soylu’ya kadar “Cumhur İttifakı sahada, siz kimsiniz, bizden başka kimse bağış toplayamaz” vs onlarca sözcük havada uçuştu.


Kurdukları çürümüş devlet mekanizması yerle bir olunca hızla gerçeği saklama telaşına kapıldılar. Ceza ve tehdit tek bildikleri yoldu.
Deprem gerçeği ile yüzleşme cesaretleri olmayınca daha doğrusu krizi çözemeyince ‘acaba yönetebilir miyiz’ telaşına düştüler. Tıpkı 15 Temmuz’da yaptıkları gibi. Herkesi arkasına dizmeye, hizalamaya kalktılar.

Kendilerini ülkenin sahibi gördükleri için dayanışma gibi kavramlara uzak durdular. Onlar için yurttaş yok “yardıma muhtaç insan” vardı. Kamu kaynaklarının seferber edilmesini bile kendilerinin bir lütfu olarak sundular.

Bunların ötesinde rant odaklı, inşaat sektörünü esas alan yaklaşımdan da asla vazgeçmediler.

HİZALANMA MESELESİ

İktidarın krizli durumlarda yaptığı benzer çıkışlar başta sağ muhalefet olmak üzere merkezde duran tüm partileri etkiler. Bir tür aynı refleksi verme haline bürünür. Bu durumdan en çok iktidarın faydalandığını söylemeye gerek yok sanırım. Yine aynı hamleyi yaptı. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun depremin ilk 24 saatinde verdiği reaksiyon olmazsa belki istediği sonucu da alacaktı. Merkez muhalefeti kendi arkasına alıp etkisizleştirdikten sonra geride kalanları da ezme yoluna girecekti.

Bunu iki nedenle yapamadı. Birincisi CHP’nin ilk günden itibaren kendini ayırması ve elindeki tüm olanaklarla depremin yaralarını sarmak üzere inisiyatif alması.

İkincisi ise yaşanan yıkım o kadar büyüktü ki iktidarın suçunu, eksikliğini saklayamadı bile. Bu iki faktör ilk günlerde sessizliğe bürünen siyasi partileri de hareketlendirdi. Akşener’in 15 gün sonra Meclis grup toplantısında yaptığı konuşma bunun en bariz örneği oldu.

Tabii bunların dışında SOL’un inanılmaz yüreği, olanaklarının kısıtlarına bakmadan gösterdiği inanılmaz çaba var.

GELECEK SOLDA

Tün bu yıkıntı içinde sol alnı ak biçimde dolaşabildi. Sadece gücünün çok üstünde bir gayretle kurtarma ve yardım çalışmalarına katılmasından, organize etmesinden bahsetmiyorum. Ülkenin bu duruma gelmemesi için birçok bedeller ödeme pahasına yaptığı uyarılar, eylemler ve örgütlenmeler açısından da sol partiler, onların hayat verdiği sendikalar, meslek odaları ülkenin yüz akı oldu. Dayanışma içinde yaraları iyileştirip yeni bir hayat kurmaya çalıştılar, çalışıyorlar. Baskıya, tehdide pabuç bırakmadan halkını ve ülkesini koşulsuz, karşılıksız sevenlerin iz sürücüsü olduklarını gösterdiler.

Onların yarattığı dayanışma duygusu o kadar büyüdü ki iktidar elinde bulundurduğu devasa iletişim kanallarına, sahadaki bürokratlarına, memurlarına rağmen dalda dalga yayılmasına engel olmadı. Her yerde “dayanışma yaşatır” sözü dillerde dolaşmaya başladı. Umut, sevgi, kardeşlik barından bu sözcük aynı zamanda yeniden kurulacak ülkenin de temel harcı oldu.

Bu duygunun önemi önümüzdeki günlerde yeniden tartışmanın başköşesine oturacak seçim döneminde dahi iyi anlaşılacak. Artık hiçbir şey deprem öncesi gibi olmaz, olamaz. Bu dönemde alınan tutum, gösterilen eylem geleceği de belirleyecek.

Artık bu ülkenin AKP ve onun yancıları ile yürüyecek bir dakikası bile yok. Bu dayanışma fırlatacak onları tarihin çöp sepetine. Üstelik ülkeyi onlardan kurtarmaktan daha da ötesine geçerek yapacak bunu.