Ali Rıza abi her defasında “Halkın gazetesi BirGün buyurun” diyerek açtı telefonu. Her eleştiriyi aynı ciddiyetle dinler, hiç üşenmeden dakikalarca yanıtlar, mutlaka ikna etmeye çalışırdı. Tehditlere de hiç pabuç bırakmazdı.

Halkın gazetesi BirGün buyurun!

Ankara’nın solcuları, devrimcileri çok iyi tanır onu. Sadece onlar mı? Ankara’da herhangi bir derneğe ya da meclise kimin yolu düşmüşse mutlaka en azından bir merhabası vardır Ali Rıza abi ile. 

Gazetenin kuruluşunda dayanışma halkasının büyümesi için çok önemli katkılar sundu. Bir an önce yayına başlasın diye canla başla koşturdu. O kadarla da bitmedi. 

Ankara büroda gazeteciler toplandı ama idari kısım eksik kalmıştı. Görev Ali Rıza abiye “tevdi” edildi. Hiç tereddüt etmeden Ali Rıza abi TBMM Kütüphane Müdürlüğü’nden ayrılarak Ankara Büroda idari görev üstlendi. 

Yokluk dönemleri. Kısıtlı bütçeyi herkese ve her şeye yetirme dönemleriydi. Zordu yani işi hem de çok zor. Aynı büroyu paylaştığımız 10 yıl boyunca bir kez olsun ‘of’ dediğini duymadım. Bir kez olsun yakınmadı. Tam tersi başı her zaman dik, sesi hep kararlı oldu. Ne zaman bizde bir yorgunluk görse tuttu kolumuzdan kaldırdı ayağa. 

Her sabah 6’da kalkıp 8’de açtı gazetenin kapısını. İş bitmeden de çıkmadı hiçbir zaman. Onu öyle bir enerjiyle gördükçe şaşırır, yaptığınız işlerin yoğunluğundan şikâyet bile edemezdiniz. Çalışkanlığı muhtemelen genetiktir. Yaptığı her işi aynı emek ve ciddiyetle yapar çünkü. Ama onun BirGün’le kurduğu ilişki sadece çalışkanlıkla açıklanabilir bir durum değildir. Tam anlamıyla adanmışlıktır onun hayat felsefesi. Davasına, o davanın yarattığı tüm değerlere karşı bitmez tükenmez bir sevgiyle bağlılık ve adanmışlık. 

Sadece büronun idari işler tarafı değil aynı zamanda gazeteye gelen telefonların da muhatabı Ali Rıza abiydi. Karşı tarafı beklemeden her defasında “Halkın gazetesi BirGün buyurun” diyerek açtı telefonu. Her eleştiriyi aynı ciddiyetle dinler, hiç üşenmeden dakikalarca yanıtlar, mutlaka ikna etmeye çalışırdı. Tehditlere de hiç pabuç bırakmazdı. 

Belki BirGün’ün bugünlere geleceğine en çok o inandı. Bu konuda hepimizi de ikna etti aslında. 

84 yaşındaki uslanmaz devrimci pandemiden hemen önce büromuza veda etti. Veda etti dediysek haftada bir gelip kontrol etmeyi ihmal etmedi, hala da etmiyor. Gözü de eli de hep üstümüzde. Güzel bir şey yaptığımızda mutlaka arar, eleştireceği zaman da kırmaktan, incitmekten çekindiği için kelimeleri seçerek lafını söyler.  Oysa en çok onun hakkı eleştirmek, uyarmak. 

Sevgili Ali Rıza abi 

Bugün 20’nci yaşımıza girdik. Bin bir zorlukla geldik bu yaşa. Bunu en çok da sen biliyorsun zaten. Sen ve senin gibi arkadaşlarımızın emeği ve kararlılığı olmasa asla bugünlere ulaşamazdık. Bir yerde mutlaka düşer ve kalkmakta zorlanırdık. Geçen 20 yıl ve sonrası anlatılıp yazılırsa senin yerin çok özel bir yerde olacaktır. 

Senin yanında olanlar, hayata dair onlarca şeyi senin ağzından dinleyenler çok şanslı. Ne mutlu ki ben de o şanslı insanlardan biriyim. Keşke genç arkadaşlarımızın tamamının seni tanıma, seninle çalışma şansı olsa. Adanmış bir yaşamın kıymetini senin şahsında görebilse. Bu düzende bile “böyle de yaşanırmış” diyebilse. 

Sevgili Ali Rıza abi, işte 20 yılı birlikte devirdik. Biliyorum ki daha çok gazete sayfasını birlikte çevirip üzerine konuşacak; işçilerin, kadınların, gençlerin direniş haberleriyle keyifleneceğiz. 

Bugün gazetede emek verenler olarak senin şahsında işin küçüğünü büyüğünü ayırmayan tüm devrim emekçilerini, BirGün’ü var edenleri selamlıyoruz. 

Sağlık diler ellerinden öperim.