Türkiye’de 2008’den sonra hiçbir seçimin adil ve demokratik koşullarda yapılmadığını söylemek mümkün. En azından 7 Haziran 2015 Seçimlerinden itibaren bu ülkede adil ve demokratik seçim ya da referandum yapılmadığı konusunda çok sayıda veri bulunuyor. Artık Türkiye’de adil, demokratik, hilesi hurdasız; ulusal iradenin sonuçlarını dürüst şekilde yansıtacak seçim yapılamayacağına ilişkin yaygın bir görüş bulunuyor. Halkın oylarının korunacağına ilişkin güveni kalmamış durumda. Bu konuda büyük bir güven yitimi var. Özellikle, yasanın açık hükmüne karşın, 2 milyona yakın mühürsüz zarftaki oy pusulasını geçerli sayarak 2017 Anayasa’sının geçmesini sağlayan, dolayısıyla bugünkü rejimin yolunu açan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararından sonra, bu güven adeta çöktü. Ancak, muhalefetin bu süreçte yeterli direnişi gösterememesi nedeniyle tepki iktidara, yani asıl sorumlulara değil CHP’ye yöneldi. Devlet içindeki gerici yapılanmanın, “millet iradesi”ni çaldığı yönündeki tartışma ya da iddia neredeyse genel kabul gören bir olguya dönüştü. Derin bir güvensizlik, kuşku ve bu ruh haline eşlik eden korku kol gezmeye başladı. Çünkü muhalif toplum kesimleri; sahipsiz, koruması ve lidersiz kaldıklarını düşünmeye başladı. Toplumdaki ruh halini değiştirecek, ona güven verecek bir siyasal çıkış da ne yazık ki geliştirilmedi. Zaten Gezi Direnişi de bu nedenle yenilmedi mi? Yine bu nedenle, haksız ve hukuksuz yargılanmıyor muyuz? Toplumsal karamsarlığın değişmesi esas olarak siyasal cesaretle ve liberalizmden arındırılmış devrimci bir atılımla mümkündür. Bunu cumhuriyetçi sol Kemalistler ya da CHP’nin yapması zordur. Böyle bir tarihsel mücadeleyi yapabilecek olan sosyalistlerdir. Çok uzun süredir, sosyalist solun cumhuriyetçi toplum kesimleri ve hareketlerle ilişki ve ittifak kurması gerektiğini ısrarla savunuyor, yazıyorum. Bu nedenle, sosyalistlerin büyük bir hata olan ulusal semboller ve değerlerle kavga etmekten vazgeçmesi gerektiğini vurguluyorum. Solun tecritten kurtarılmasının ve yeniden kitleselleşmesinin yolu da budur. Ancak “Kadın Ulusal Voleybol” takımının Avrupa Kupasını kazanmasını bile kutlayamadan, bu olayın kazandığı ideolojik muhtevayı göremeyen, gerici saldırının anlamını kavrayamayan bazı, “solcu” çevrelerle bu tecridin aşılması zordur. Doğru olan artık bu anlayıştan, radikal bir kopuştur. Dolayısıyla liberallerin, İslamcıların ve Kürt milliyetçilerinin; entelektüel ortamı terörize eden yaklaşımlarını elinin tersiyle itmeyen bir sol, toplumu yeniden ayağa kaldırmayacağı gibi, kendisi de yerinden kıpırdayamaz. Sosyalistler bu cesareti göstermelidir. Cumhuriyetçi sol ya da CHP’nin toplumu yeniden ayağa kaldırmasının zor olduğunu ileri sürmenin bir nedeni de sözünü ettiğim tepki ve karamsarlığın esas olarak bu partiye yönelmesidir. Çünkü toplumun büyük kesimi, CHP’nin cumhuriyeti savunamadığını, zaten sınırlı olan Anayasal hakları da koruyamadığını, tam tersine gericilik ve sağa çok fazla taviz verdiğini düşünüyor. Üstelik bütün bu eleştiriler doğrudur.

REJİMİ YENMEK MÜMKÜN

CHP tuhaf bir suçluluk psikolojinde; cumhuriyetin bütün kötülüklerini liberal entelijansiyanın da etkisiyle üstleniyor, bu yöndeki gerici İslamcı propagandaya teslim oluyor. CHP derken, daha çok bu partiyi yöneten ve yön veren anlayıştan söz ediyoruz. Oysa CHP neredeyse 70 yıldır bu ülkede iktidar olmadı. Öyle ki, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 Darbelerinden hemen sonra, sadece sosyalistler değil, hatta daha çok devletten Kemalistler ve cumhuriyetçiler tasfiye edildiği halde adı darbeciye çıkan yine CHP oldu. CHP, özellikle 1990 sonrasında, dünyada esen neoliberal rüzgârın da etkisiyle bütün suçlamaları ve eleştirileri üstlendi. Dahası hastalıklı bir suçluluk psikolojisiyle sürekli kendi sağına kaymaya başladı. Durum böyle olunca, on milyonlarca cumhuriyetçi, çağdaş yaşamdan yana, akılcılık ve bilimi esas alan, laikliği benimsemiş toplum kesimleri siyaseten terk edildi, ortada bırakıldı. Böylece toplumun dokusunu değiştirmeye yönelik gerici ideolojik operasyonların önünde bir engel kalmadı. Cumhuriyet savunmasız bırakıldı. Diğer taraftan; 12 Eylül Darbesinin ağır etkisi altındaki sosyalist sol, 1990’larda Sovyetler Birliği ve sosyalist blokun çözülmesinin yarattığı ideolojik travmanın sonucu olarak, böyle kapsamlı bir saldırıya karşı dayanamadı. Dahası “yenilenme” baskısı ve modasının bir sonucu olarak sol liberalizmin ve demokratizmin çekim alanına girdi. Sosyalist solun önemli bir kesiminin zihin dünyası liberalizmle kirlendi. Durum böyle olunca, ideolojik-entelektüel inisiyatif, liberal-İslamcı kesime geçti. Daha çok liberallerin etkisi arttı.

Dolayısıyla; CHP’nin ve Kemalizmin ardından, sosyalist solun bir kesiminin de mevzilerini terk etmesi, pasif karşıdevrimin başarıya ulaşmasının yolunu açtı. Sonuçta İslamcı faşist bir rejim, Cumhuriyet Mitingleri ve Gezi Eylemleri dışında anlamlı bir direnişle karşılaşmadan inşa edildi. Sonuç olarak; kendi iç tartışmasına eğilen CHP’den çok, cumhuriyetçileri de içine alacak bir perspektifle harekete geçecek sosyalist solun, devrimci bir rol oynamasıyla toplum yeniden ayağa kaldırılabilir. Böyle bir inisiyatif CHP’nin de toparlanmasına, halkçı, yurtsever ve sol bir zeminde kendisini yeniden kurmasına katkıda bulunabilir, bulunacaktır da. Giderek bir panik atak haline, dahası şizoid bir yarılmaya dönüşme eğilimine giren toplumsal anksiyete mutlaka aşılmalıdır. Yerel seçimleri kazanmanın başka yolu yoktur. Çünkü yerel seçimler, 14-28 Mayıs’ın rövanşının alınması, bir anlamda sağlamasının yapılması için fırsattır. Bu seçimleri almak, İslamo-faşist rejim için bir yenilgiye dönüştürmek mümkündür. Eğer yerel seçimler alınabilirse, iktidar bir erken seçime de zorlanabilir. Seçimi kaybeden iktidar, derin bir meşruiyet sorunu da yaşadığı için erken seçim baskısına direnemeyecektir, diye düşünüyorum. Böylece, 14-28 Mayıs’ta kaybedilen yeniden geri alınabilir.

DURUŞMA 4 EKİM’DE

Benim ilk duruşmam, yarın (4 Ekim Çarşamba), İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde, 11.00’de yapılacak. Bu duruşma kaçınılmaz olarak; iktidarın bağımsız medyayı susturma, Anayasal bir hak olan basın ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldırma, dahası toplumsal, gözdağı vererek sindirme girişiminin de tartışıldığı ve sorgulandığı bir zemin olacak. Bu nedenle; duruşmaya hazırlanmak için sizden kısa bir izin istiyorum. Önümüzdeki pazar ve pazartesi günleri yazı yazmayacağım. Sonraki hafta da gelişmelere göre karar vereceğim ve duyuracağım. Bu vesileyle desteğiniz, dayanışmanız için çok teşekkür ediyorum.