Jack White’a yorgunluktan gidememiş biri olarak, 5 Kasım konseriyle beni çok şaşırtan Miss Diane Reeves’e bir methiye düzmek istiyorum. Haftaya ise elbette aslımıza rücu ederek Kitap Fuarı’nı uğurlayacağız.

Şaşırtmak derken, aman yanlış anlaşılmasın. Miss Reeves’in şöhretine de, kalitesine de zerrece itirazım yok. Ama açıkçası, gitmeye pek de niyetli değildim. Demek Allah, şaşkın kuluna bazen yol gösteriyor. Kardeşim gitmek istiyor diye gittim, ne de iyi etmişim. Şarkıcıyı (aslında, ‘diva’yı, tabii) kısa denecek bir süre önce Açıkhava’da izlemiştik. Sonra üç yıl önce İş Sanat’ta, Strings Attached konserinde gitarist Russel Malone eşliğinde izledik. Ancak o, ezber bozan bir konserdi. Reeves’in gitaristi Romero Lubambo çok iyi bir gitaristtir, o gün de iyi çaldı. Ayrıca belli ki kıskançlıktan da uzak bir adam, çünkü Malone’un enerjisiyle konseri alıp gitmesine hiçbir olumsuz tepki göstermedi. Çok iyi ile olağanüstü arasında böyle karşı çıkılmaz bir fark oluyor işte. Miss Reves’e gelince, onun bile Malone’un arkasında kaldığını söyleyebilirim.

Bu sefer Miss Reeves kendi grubuyla, yani gitarda gene Lubambo, kontrbasta Reginald Veal, davulda Terreon Gully ile gelmişti İstanbul’a. Cemal Reşit Rey Salonu gibi, sanatçının da dinleyicinin de kendini iyi hissettiği bir mekânda söylemesinin etkisi de vardır belki, ama bize olağanüstü bir konser sundu. Belki kendisinin de söylediği gibi, dinleyicinin coşkusuna karşılık vermiştir. Konsere katılan bir dinleyiciydi, çok şükür. Put gibi oturup müzik dinleyenlere hep hayret etmişimdir. Miss Reeves’in dinleyicisi ise, o sahneye çıktığı andan itibaren, hayranlığını ifade etti.

Önceki konserlerle bu konser arasındaki bir fark da, Diane Reeves’in çok sevdiği (defalarca söyledi) İstanbul’a bu kez yeni bir albümle gelmiş olmasıydı. Bu konser de onun beş yıl aradan sonra çıkardığı yeni albümü ‘Beautiful Life’ın lansman turnesi kapsamında yer alıyordu. Şarkıcı bize albümündeki şarkıları neşeyle sundu. Gerçekten de neşeyle, müzisyenin halinden bu kadar memnun olarak, dinleyicisine güvenerek verdiği konserleri her zaman izlemiyoruz. Albümüne gelince, güvendiğim birkaç eleştirmene göre, sanatçının en iyi albümü. Ben de ‘Caz ve Ötesi’nde çaldım, müthiş bir ekibin yarattığı çok iyi bir albüm olduğunu düşünüyorum.

İşte belki de bu yüzden Miss Dianne Reeves, grubunun çaldığı, Lubambo’nun solo patlattığı, biraz zor tanınan ‘Summertime’ın ardından sahneye çıkarken bile neşeliydi. Her şeyi şarkıyla anlattı. Grubunu bir şarkının arasında “Now ladies and gentlemen” diye başlayan eklemelerle tanıttı. Reginald Veal’in doğum günü olduğunu müzikle söyledi. İstanbul’u ne kadar sevdiğini, hele hele yemeklerimize ne kadar bayıldığını da öyle. Tarifler almış, Amerika’da evine gelenlere bunlarla yemek yapıp hepsini şaşırtıyormuş. Müzisyenlerine laf attı. Kısacası, çok keyifli bir konserdi, çok. Ben de layık olduğum şekilde mahçup oldum.

Aslında müzisyen ailenin çocuğu Diane Reeves’in geçmişinde çok parlak performanslar var. Blue Note/EMI etiketiyle albüm çıkaran ilk vokalist ve 3 sene arka arkaya “En İyi Caz Vokal Performansı” Grammy ödülünü almaya hak kazanmış tek vokalist. Grammy’li ‘A Little Moonlight’ta Arif Mardin ile birlikte çalıştı. Daniel Barenboim yönetimindeki Chicago Senfoni Orkestrası’yla kayıt yaptı, Sir Simon Rattle yönetimindeki Berlin Filarmoni Orkestrası’yla konuk sanatçı olarak konser verdi. Walt Disney Konser Salonu’nda sahne alan ilk caz şarkıcısı oldu. Ama bizim Diane Reeves anılarımız arasında şimdilik en parlak nokta, bu konser.