Herbert’in metninde uyardığı gibi, imanın daha da tehlikeli olabileceğini öne süren güçlü bir aks görüyoruz. Çünkü Paul’ün iktidara gelmesi halinde, yaklaşmakta olan kıyamet, kutsal savaş hayallerine tanık oluyoruz.

Dune cihada doğru
Fotoğraf: IMDb

Frank Herbert'in 1965 tarihli ufuk açıcı romanını yeni nesil için yeniden tasarlamaya yönelik cesur çabasının açılış bölümü olan “Dune" filmi, Ekim 2021'de salgının etkisi azaldığında birçok kişi için bir heyecan bir umut ışığı olarak ortaya çıktı. Mütevazı gişe tahminlerine karşın film dünya çapında rekor kırdı. Sinemalar ile aynı anda Warner Brothers'ın yayın platformu HBO Max'teki büyük başarısı da buna eklenince, stüdyo "Dune: İkinci Bölüm"e yeşil ışık yaktı. Şimdi, yaklaşık iki buçuk yıl sonra, Hollywood grevinin sebep olduğu gecikmenin ardından, "Dune: İkinci Bölüm" nihayet sinemalara geldi. Beklemeye değer miydi? Şüphesiz.

NASIL BİR EVRENDEYİZ?

Kapsamlı anlatımı tek bir filme sığdırmayı reddeden Villeneuve, karmaşık alt olay örgülerini ve çok yönlü karakterlerini koruyarak, hikâyeyi iki film ve beş saatten fazla bir süre boyunca gözler önüne sermiş oldu şu ana kadar. Ancak tüm bu kapsamlı ve titiz uyarlamanın sağladığı geniş alana rağmen, yeni seyircinin sinematik akışkanlığı için Dune evreninin kafa karıştırabilecek şeyleri yok değil. “Dune” filmi, serinin ilk kitabının ilk yarısını kapsıyordu. İlk filmin ana odağı Arrakis gezegeni olan galaktik imparatorluğun temel kaynaklarından biri olan baharatın üretildiği bu çöl gezegeninde geçmekteydi. Baharat, uzay yolculuklarında kullanılan bir madde olarak son derece değerli ve Arrakis bu kaynağın ana yeri. Hikâye, Atreides Hanedanı'nın Arrakis'e yönetici olarak atanmasıyla başlamıştı. Ailesiyle birlikte Arrakis'e yerleşen ana karakter Paul Atreides gezegenin gizemlerini keşfetmeye başlamıştı. Ve ilk film Paul’ün, Fremen adı verilen gezegenin yerli halkıyla etkileşime geçmesiyle tamamlanmıştı. Birinci bölümün kaldığı yerden devam eden "Dune: İkinci Bölüm", Paul Atreides (Timothee Chalamet) ve annesi Jessica'nın (Rebecca Ferguson) Harkonnen Hanesi tarafından düzenlenen yıkıcı katliamın ardından, Fremenler arasında sığınma arayışıyla destana devam ediyor. Paul, Fremenler’in fundamentalist lideri Stilgar'ın (Javier Bardem) rehberliğinde kendisini Fremen kültürüne kaptırırken, Fremenlerin gelenekleri, Paul'un içinde bulunduğu politik ve dini dönüşüme katkıda bulunur ve onların lideri olarak kabul edilen Paul’un kaderi kehanet edilen bir mesih olarak tehlikeli bir yolda ilerler.

MESİH VE CİHAD

Cevaplardan önce soruyu anlaşılır bir şekilde doğru sormak önemli. Soru şu; ”Kehanet doğru mu? Yoksa Paul Atreides, din fanatiği müritlerini kendi kişisel kan davası için manipüle mi ediyor?” Kendi kaygılarını taşıyan, artan fiziksel gücüne ve duygusal olgunluğuna rağmen çocuksu bir kırılganlığı koruyan Paul karakteri Timothée Chalamet'in tasviri ile gayet net anlaşılıyor. Chani (Zendaya) ile kum tepelerinin üzerinde yaşadığı, romantik eğilimden militarist arayışa kararlı şekilde geçişiyle de bunu kanıtlıyor. Önceki filmde rüyalarına giren şiddetli ve büyüleyici savaşçı Chani, bu bölümde Paul’un kalbini çalması dışında, aslında Paul’ün ilahi üstünlük yanılsamasına meydan okuyan en önemli figür. Chani’nin bu karşıtlığı, sözsüz şüpheciliği ile hikâye için büyüyen endişeyi açığa çıkarıyor. Herbert'in metninde uyardığı gibi, imanın daha da tehlikeli olabileceğini öne süren güçlü bir aks görüyoruz. Çünkü Paul’ün, iktidara gelmesi halinde yaklaşmakta olan kıyamete, ’kutsal savaş’a dair hayallerine tanık oluyoruz. Arap kültüründen ve Müslüman ilkelerinden yararlanan yazar Herbert, ‘cihad' (Jihad) terimini Fremen mitolojisine dâhil etmişti. Frank Herbert'in cihadı detaylı bir şekilde anlatmaktan uzak durması iyi bir şeydi. Dune’un kasıtlı olarak duygusallıktan ziyade rasyonel tarafta yer almış olması, okuyucunun hikâyeyi ve karakterlerinin kararlarını duygulara göre değil mantığa göre yargılamasıyla Paul'ün soykırıma bulaşmış olacak olmasından sonra okuyucuların ondan nefret etmemesi büyük bir yazarlık başarısıdır. Cihad'ın ne kadar aşırı olduğu göz önüne alındığında bu başlı başına yazarın bir başarısıdır. Bu ikinci filmde yönetmenin 'cihad'a doğrudan atıfta bulunmaktan kaçınma kararı, muhtemelen Orta Doğu'daki son çatışmalardan öncesine dayansa da, filmin kaçınılmaz olarak Fremenlerin, soykırımcı bir rejime karşı tasvir edildiği noktadan güncel olaylarla ilişkilendirilecektir. Ancak filmin, ima ettiklerini ihtiyatlı bir şekilde yaptığını ve Villeneuve ile ortak yazar Jon Spaihts’in anlatıyı ölçülü bir tarafsızlıkla yönettiğini düşünüyorum.

BİLİMKURGU USTALIĞI

"Dune: İkinci Bölüm", ilki gibi, romanın kehanet, mistisizm, halüsinojenik, fantastik unsurlarını ustalıkla anlatısına yedirmiş ve de bunları görsel olarak dikkat çekici sahnelere dönüştürmeyi başarmış. Özellikle Paul Arrakis’in kum solucanlarını ustaca kullanma sahnesi, yönetmenin CGI başarısını kolaylıkla kanıtlamakta. İlk filmden daha güçlü bir performans sergileyen yapımda, yönetmenin vizyonu ve Greig Fraser’ın muhteşem sinematografisi, bilim kurgunun görkemini doğal unsurlarla harmanlayarak keyifli bir keşif yolculuğuna çıkarmakta izleyiciyi. Ancak, bu güçlü yönlerin yanı sıra, film zaman zaman aşırı politik bir dönüşler de alıyor. Denis Villeneuve’un bilimkurgu alanındaki ustalığı tartışılmaz olsa da, emperyalizmin eleştirisi gibi konuları yüzeysel bir şekilde ele aldığı eleştirisi yapılabilir. Hans Zimmer’in müziği, genel olarak karakterlerin ve kültürlerin derinliğini yansıtan karmaşık temaları işlerken, bazı sahnelerdeki aşırı dramatik müzik kullanımını biraz abartılı buldum. Sonuç olarak, "Dune: İkinci Bölüm" modern bir başyapıt olmaktan biraz uzak olsa da, sanatçıların yeteneklerinin gözle görülür bir kanıtı olarak dikkat çekecektir. Denis Villeneuve’un, Herbert’in 1969 tarihli "Dune Mesihi" adlı kitabına dayanan üçüncü filmin senaryosunu şimdiden yazdığı haberini de verelim. En çok merak ettiğim ise, işte bu üçüncü film Paul Atreides’i kötü mü, kahraman mı yoksa sadece yanlış yönlendirilmiş biri gibi mi ele alacak? Ve seyirci Dune’un bu merkez figürü hakkında ne karar verecek?