Ehlileştirmeye hakkınız yok
Her filmi merakla beklenen bir yönetmen olmak hayli zor olsa gerek. Jordan Peele harika bir yönetmen, M. Night Shyamalan’ın ilk sahneye çıktığındaki hislerimi onun için de taşıyorum. Get Out ve Us filmlerinde yarattığı şok etkisini sürdürmeye çalışmak, bu etkiyi devam ettirmek adına bazı bilinçli seçimlere itiyor olmalı yönetmeni. Ancak bu etki tepki arayışı filmin kendisi ile konusu ile birlikte büyümeli, yanılıyor muyum?
GİZEM VE İMALAR
‘Hayır’ filminin bir şeyleri ima eden anları oldukça fazla olduğundan filmi izleyenlerin, filmin ne hakkında olduğuna dair farklı görüşleri olacaktır. Her bir imayı yakalamak metaforu doğru yorumlamak oldukça güç veya yönetmenin birincil imasını tam isabet bulmak ise zor. Ancak bir yanıyla da buna belki de gerek yok. İzleyicinin filme duygusal olarak dahil olması bazen yetebilir. Bu da, filmin ona ne kadar güven telkin ettiği ve kendini onunla ne denli ilişkilendirebildiği ile orantılı. Her ne olursa olsun bu filmin izleyici üzerinde kalıcı veya yüksek tesiri olacağını düşünüyorum. Filmi izlememin üzerinden üç gün geçti ve her yerden pek çok tanıdığım yorumlarımı sordu ve onlara henüz emin değilim düşünüyorum cevabını verdim. Şimdi yazıya oturdum ve eleştiriden ziyade düşüncelerimi paylaşırken buluyorum kendimi. Hal böyle olunca şu soruya cevap arıyorum. Tüm bu imalar, şifreli olaylar, sinematografi ile yaratılan gizem ve atmosfer konuya bağlanıyor muydu? Bunun cevabı biraz muğlak işte. Bu muğlaklığın sebebi rahatsız edici ve kafa karıştırıcı şeylerin o dünya mantığındaki olay örgüsüne bir türlü anlaşılır sebeplerle tam bağlanamaması. Gizemin ve imaların konu ilerledikçe biraz hafiflemesi ve bir nebze olsun daha anlaşılır olması gerekliydi bana göre.
SEVDİM AMA
Filmin tonu ve ritmini dağıtan noktalar olduğunu düşünüyorum. Mesela oyuncuların oynadığı karakterlerde zorlama gelen haller vardı. Get Out filminde de izlediğimiz Daniel Kaluuya’nın buradaki deadpan performansı ve tek kelimelik cevaplar veren içe kapanık karakteri ile kız kardeşi rolündeki Keke Palmer’ın manik halleri arasındaki tuhaf uyumsuzluk ile baş etmeye çalışırken hikayeye dahil edilen teknisyen gencin konuya anlamlı bir şekilde dahil olmasında ciddi sıkıntı vardı. Son bölümde hikayeye katılan yönetmen karakter de keza öyleydi. Hiç anlamadığım şey ise Barbie Ferreira gibi gördüğümde heyecan yaratan ilginç bir oyuncunun yirmi saniye falan görünüp anlamsızca ortadan kaybolması oldu. Filmi sevip ama bir yandan tüm bunları düşününce karar vermek zor oluyor. Hem bir dağınıklık söz konusu hem de onca ima arasında bulmaca çözer gibi bir şeyleri sinema tarihi, varlık bilimi, ikonografi gibi ağır başlıklar içerisinde öğütmeye çalışmanın verdiği keyif var. Ama Imax kameralarla çekilen bu filmi her halükarda sinemada izlemenizi tavsiye ediyorum.
KÖTÜ MUCİZE REFERANSI
(Spoiler başlıyor) Şempanze Gordy, Jordan Peele’nin bu son filminde çok önemli bir rol oynuyor. Konu olarak Haywood At Çiftliği’ni işleten OJ Haywood (Daniel Kaluuya) ve Emerald Haywood (Kiki Palmer) kardeşlerin, başlangıçta bir UFO olduğunu düşündükleri, ancak daha sonra uçan bir yaratık olduğunu öğrendikleri bir şeyi yakalamaya çalıştıkları film, bize vahşi hayvanlar ve onların evcilleştirilmeleri ile ilgili ulaşmaya çalışıyor. Filmin en başında henüz bu hikaye ile tanışmadan önce kamera bizi bir cinayet mahalinde gezdiriyor ve kısa bir süre sonra bunun ne olduğunu gösteriyor. Filmdeki Ricky karakterinin bir çocuk olarak rol aldığı 90’ların kısa ömürlü sitcomu ‘Gordy’s Home!’un setinde kullanılan şempanzenin insanlara saldırdığını görüyoruz. Ve bu sahne sitcomdaki kız çocuğunun ayağından çıkmış olan mavi bez ayakkabısının gizemli bir şekilde dikey olarak durduğunu ve şempanze Gordy’nin kanlı elleri ve bedeni ile doğrudan kameraya dolayısıyla seyircinin gözlerinin içine baktığı ürpertici bir kare ile son buluyor. Şempanze Gordy’nin bu saldırısından mucizevi bir şekilde kurtulduğuna inanan (bu mucize okumasını, filmde sıkça geçen ‘kötü mucize’nin kaynağı olarak düşünebiliriz) Ricky’yi vahşi canlıları, yaratıkları evcilleştirmek üzerine tuhaf bir yaşam alanı kurmuşken görüyoruz tekrardan. Ve bu bağlamdan Haywood ailesinin Hollywood için at ehlileştirdikleri çiftliğine bağlanabiliyoruz. Elbette şempanzenin saldırı sahnesi yani hikayenin travması filmin konusuna sadece Ricky’nin yetişkinliğindeki durumu anlamamız için yer almıyor. Bu bize insanların sinema endüstrisinde, vahşi hayvanları doğal ortamlarından koparıp kendi bencil çıkarları için zorla evcilleştirmeye çalışmalarının korkunç yüzünü gösteriyor. Ve film son perdesinde ‘Gordy’s Home!’ un setine geri döndüğünde, şempanzenin patlayan balonların sesiyle çılgına döndüğünü görüyor ve onu neyin tetiklediğini daha iyi anlıyoruz. O sırada bir masanın altında saklandığı yerden korkuyla titreyen çocuk Ricky’ye doğru gelen şempanze Gordy kanlı yumruğunu Ricky’ye yavaşça uzatıyor. Bu iki elin birleştiği yakın çekim insanlara büyük ve önemli bir gerçeğin görsel hatırlatıcısı olarak hafızamıza yerleşiyor. Şempanzeler, atlar ve diğer hayvanların hiçbiri insanı eğlendirmek için burada değiller. Onlar öngörülemeyen dürtüleri olan doğaya ait canlılar. Tv setindeki olay yerine gelen polisin Gordy’yi kafasından vurduğu sahne tartışmasız bir şekilde tüm filmin en tüyler ürpertici anıydı. Bu şiddet tasviri umarım sinema ve eğlence sektöründeki gerçek hayvan kullanmanın önüne geçen teknolojik gelişmeleri hızlandırır.