Dün enflasyon verileri açıklandı. TÜİK’e göre temmuz ayında tüketici fiyatları aylık yüzde 9,49, yıllık bazda ise 47,83 oranında artmış. Geçen aya kadar düşürdüklerini söyledikleri yıllık enflasyon verisi yeniden yükselişe geçmiş. Verinin detayına baktığınızda aylık olarak akaryakıt fiyatlarının yüzde 29, sebze fiyatlarının ise yüzde 20 arttığını görürsünüz. Tarımsal üretimin zirve yaptığı yaz döneminin ortasında, sebze fiyatlarının bu kadar artmış olmasından iktidarın endişe duyacağını düşünüyorsanız yanılırsınız. Sanırım açıklanan enflasyon oranından iktidar oldukça memnun.

***

Aslında sanmama da gerek yok. Dün veriler açıklandıktan sonra Bakan Şimşek’in yatığı sosyal medya paylaşımına baktığımızda bunu net olarak görebiliyoruz: enflasyon Temmuz’da yıllık yüzde 47,8 ile piyasa beklentileriyle uyumlu gerçekleşti. Demek ki neymiş? Piyasa beklentileri ile uyumlu bir veri açıklarsanız sorun kalmıyormuş.

Sadece iktidar değil, pek çok “piyasacı” da “beklentilerle paralel” bir verinin açıklanmış olmasından memnun görünüyor. Verinin düzeyinden ziyade beklentilerine paralel olmasından memnunlar galiba.

Sahi bu “piyasa” denilen grupta kimler var diye hiç merak ettiniz mi? Mesela emekli Ahmet amca ya da asgari ücret kazanan Ayşe hanım da bu gruba dâhil ediliyor mu? Onların maruz kaldıkları fiyat artışları “piyasa beklentilerinde” yer alıyor mu? Söyleyeyim, almıyor.

Piyasa dedikleri grup, “uzmanlardan” oluşuyor. Hani şu karmaşık ekonometrik modeller kullanan, her ilgili veriyi modele dâhil eden, gelişmiş yazımlar kullananlar var ya işte onların beklentileri dikkate alınıyor.

Bu uzmanların beklentilerine bakalım. Temmuz ayında Merkez Bankası’nın yaptığı “piyasa katılımcıları anketi”ne göre 2023 sonu enflasyon beklentisi yüzde 43,82 idi. Üstelik kurların ve vergilerin artırıldığının bilindiği bir dönemde “oluşan beklenti” bu idi. Çok kısa bir süre sonra Merkez Bankası dâhil herkes enflasyonun çok uzun bir süre bundan çok daha yüksek seyredeceğine ilişkin tahminlerini açıkladılar.

Dolayısıyla “piyasanın beklentisi ile uyumlu” ifadesine çok fazla anlam yüklemeyin. Asıl anlam yüklenmesi gereken, açıklanan verinin düzeyi ve vatandaşın maruz kaldığını bildiği enflasyon ile ne kadar uyumlu olduğudur. Hiç uyumlu değil.

Peki, enflasyona ne yol açmış? Bakan Şimşek’e göre “mali tedbirler, döviz kuru gelişmeleri ve ücret artışlarının etkisiyle” enflasyon artmış.

“Mali tedbir” dediği şey aslında vergi artışları. Hatırlayın, temmuz ayında KDV ve ÖTV’de çok önemli artış yaptılar. Bakan demek istiyor ki “yaptığımız vergi artışları enflasyona yol açıyor.” Ama siz bunu böyle anlamayasınız diye bunu “tedbir” olarak ifade ediyor. Bir taraftan iktidar tedbir alırken diğer taraftan siz ücret artışı talep ederek enflasyona yol açıyorsunuz. Demek ki bu artışta sizin de payınız var.

Nasıl ölçerseniz ölçün, nasıl tanımlarsanız tanımlayın; değişmeyen tek gerçek var o da vatandaşı hızla yoksullaşmaya devam eden bir ekonomi programı uygulanıyor.

Asgari ücretin ele geçtiği ay içinde açlık sınırının altında kaldığı, en düşük emekli aylığı alanların bir kuruş bile artış almadıkları bir dönemde aylık yüzde 10 enflasyona maruz bırakıldığı, diğer ücretlerde yapılması muhtemel artışların bile ortaya çıkan enflasyon karşısında bir anlam ifade etmediği bir ekonomik anlayışın bizi götüreceği yer bellidir.
Ama çok endişe etmeyin. Bu durum 2024 yılının ortasına kadar sürecekmiş, sonra kademeli olarak düşerek 2026 yılında biraz nefes alabileceğiniz seviyeye gelecekmiş.