Nurcan Gökdemir

nurcangokdemir@birgun.net

Siyasetin bugüne kadar gördüğü en pragmatist yapısı olan AKP’nin lideri Erdoğan’ın politik kimliğini anlatmak için birbiri ile çelişkili görünen çeşitli tanımlamalar kullanılabilir. Seçim kazanma temel motivasyonuyla hareket eden Erdoğan, bunun için bazen laik, bazen çağdaş açıklamalar yapabilen ama çoğunlukla ülkenin İslami kurallarla yönetilmesini savunan, toplumun en gerici kesimleri olan tarikatlar, cemaat yapılanmaları ile ilişki kurmaktan geri durmayan siyasi bir karakter. Oya tahvil edebileceği yaklaşımları “Dün başka bir şey söylemiştik” kaygısına kapılmadan rahatlıkla savunabilen bir siyasetçi. Ağzından dün çıkan sözün bugün hesabını verecek kişilik özelliklerine sahip olmayanların “Ne var bunda, yaşam devinim içinde” diye savunabileceği bu özelliği, aslında sağ siyaset yapılanmalarının, sağ ideolojiye sahip liderlerin hemen tümünde görmek mümkün.

“Dün dündür, bugün bugündür” sözü dolayısıyla Süleyman Demirel’in kişiliğinde simgeleşen bu yaklaşımın Erdoğan’ın siyasi yaşamına hakim olduğunun sayısız örneklerine tanıklık ettik. "Biden daha önce sizi kızdıracak sözler söyledi. Şimdi ise arkadaş gibisiniz. Ne değişti?" sorusuna yanıt verirken rahatlıkla “Siyasette dün dündür, bugün bugündür” deyiverdi. İktidara geldikleri ilk gün itibarıyla toplumun çoğunluğunun büyük ölçüde içselleştirdiği çağdaş yaşam anlayışına karşı olduklarını gizlemeyen, politikalarını laikliği yok etme üzerine oturtan, eğitimi gericileştiren, iktidarını tarikat cemaat ilişkileri ile tahkim eden AKP’nin lideri Erdoğan’ın ağzından öyle gerektiği için, “Laiklikten korkmayın” açıklamalarını da duyduk. Bir başka gün seküler yaşam tarzına, toplumda infial yaratacak sertlikte karşı çıkışları da…

Ancak Erdoğan iktidarının ilerleyen dönemlerinde oy kaybetmeye başlayınca bu tutumunu terk etti, kutuplaşma üzerine kurduğu siyasetini toplumun temellerini sarsma pahasına sürekli el yükselterek uygulamaya koydu. Tüm taraflar için “Varlık, yokluk seçimi” olarak isimlendirilen 2023 Mayıs seçimlerinden önce de iktidarını korumak için HÜDAPAR, Yeniden Refah Partisi ile ittifak kurmaktan geri durmadı. Oyunu alamayacağını gördüğü yüzde 40 dolayındaki seçmeni tamamen yok sayarak iktidarı tekrar ele geçirdi. Genel seçimi büyük oy kaybına karşın birinci tamamlayan AKP burada durmadı, Mart ayında yapılacak yerel se çimleri kazanarak bıçak sırtında olan iktidarını koruma hedefiyle hız kesmeden çalışmalarını sürdürdü. Kutuplaştırma siyasetinden sonuç alabildiğini gören AKP, laik toplum yapısını korumak için karşısında duran kesimlerin görüşlerini değiştiremeyeceğini de gördüğünden yeni rotasını belirledi. AKP’nin iktidar olanakları ile büyüttüğü, bazen görünür bazen  perde arkasında işbirliği yaptığı, hatta iktidar erkini paylaştığı cemaat ve tarikat yapılanmalarının beklentilerini karşılayacak uygulamaları hayata geçirmeye başladı. Gerici abluka seçim sonrası daha da arttı, kamuoyu her gün çağdaş yaşama yönelik yeni bir saldırıya tanık olmaya başladı. Konser, festival, sergi, Onur Yürüyüşü, içki, yayın yasakları birbirini izlerken Menzil Tarikatı ölen liderinin cenaze törenini hiçbir engelle karşılaşmadan büyük bir gövde gösterisi ile gerçekleştirdi. Diyanet’in camilerinde görev yapan Halil Konakçı isimli imam hilafet çağrısı yaptı, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ders ve mesai saatlerinin Cuma namazına göre ayarlanmasını istedi, Bakan Yusuf Tekin’in ağzından kız okulları açıklaması duyuldu, THY kokpitte namaz kılınmasına izin verdi. Türkiye’ye Avrupa Şampiyonluğu getiren kadın voleybol takımına linç kampanyası düzenlendi, İBB'nin Artİstanbul  Feshane'deki sergisi önünde bir araya gelen gerici grup sergideki eserlerin 'milli ve manevi değerlere hakaret' içerdiğini bahanesiyle saldırı girişiminde bulundu. Bu gruba karşı bir yaptırım beklenirken İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, "Ortadan Başlamak" isimli sergiye ilişkin "halkı kin düşmanlığa tahrik veya aşağılama" suçundan soruşturma başlattı. Son yaşanan olayda da görüldü ki iktidarın açtığı yoldan ve kamu olanakları ile beslenerek palazlanan, bizzat iktidar tarafından cesaretlendirilen gerici gruplar, eğlence mekanlarında gezen tebliğciler bir tepki ortaya koyuyor ardından devlet bunların beklentisine uygun pozisyonlar alıyor. Bu karşılıklı bir ilişki…

OY PAHASINA

Bu gerici kuşatmanın artmasında Erdoğan’ın yerel seçim hesaplarının etkisi büyük.  Erdoğan’ın inandıklarını hayata geçirme konusundaki pragmatist tutumunun altını çizdik ama artık konu bunun da ötesine geçti. Erdoğan, iktidara gelmek, sonra gücünü arttırmak için koruyup kolladığı, kendi eliyle büyüttüğü bu gerici yapının beklentilerine olumlu yanıt vermek zorunda. HÜDAPAR’la ittifak ortaklığı kadar cesur bir adımı atabilen Erdoğan, artık sürekli el yükseltmek zorunda. Yerel seçim yaklaştıkça bunun dozunun arttığını göreceğiz.

ÇEKİNGEN MUHALEFET

Meclis içi muhalefet ise tepkisizlikleri ile “muhafazakarları tedirgin etmeme” çekingenliği ile AKP’ye hayal bile edemeyeceği kadar konforlu bir alan sağlıyor. Gerici yapılanmalara karşı tepkiler daha çok sosyal medyada ortaya konulanlarla sınırlı kalıyor. Oysa toplumun geri kalanının yaşam tarzına doğrudan yönelen bu tehdide karşı toplumsal baskı araçlarını örgütlemeye büyük ihtiyaç var. AKP ile görünür ve görünmez ortaklarının dayattığı gerici yaşam tarzına itiraz edilmezse en az onlar kadar cesur davranılmazsa yaşam geride kalan yüzde 40 için daha da zorlaşacak.