Yabancımız değil, ne benim ne sizin. “Her devrin adamı” dedikleri tiplerden biri. Timur Selçuk’un o heyheyli, dalgalı, dalgacı, muzip sesiyle “sağcıyla sağcı, solcuyla solcu/çevir kazı yanmasın çevir de çevir” dediği “Dönek” türküsündeki kişidir, “devir de bu devir”dir zira!

Esereği cinli

Ortalık fena halde kokuyor ama klişe pahasına ben de yineleyeceğim Shakespeare’in “Hamlet”teki sözünü, “Kokuşmuş bir şeyler var Danimarka Krallığında!” O yüzden, ortalık daha da beter kokmasın diye, “osuruğu cinli” demek yerine, “esereği cinli” dedim. Biz başlıkta kullanmadığım halini bilirdik ve doğrusu biri birine söyleyince de fena halde gülmemiz gelirdi. Düşünsenize hem o işi yapıyor hem de sanki şişeden değil, malum yerinden cin çıkıyor, çıkarıyor! Breh breh breh, lambasından cin çıkaran Alaaddin bile pek beceriksiz kalmaz mı bunun yanında? Bu kim? Yani kimden söz ediyorsun derseniz, sizi izana ve başlığa davet ederim, elbette esereği cinliden!

Yabancımız değil, ne benim ne sizin. “Her devrin adamı” dedikleri tiplerden biri. Timur Selçuk’un o heyheyli, dalgalı, dalgacı, muzip sesiyle “sağcıyla sağcı, solcuyla solcu/çevir kazı yanmasın çevir de çevir” dediği “Dönek” türküsündeki kişidir, “devir de bu devir”dir zira!

Eserek ne diye soran olursa, ben de ona lügatince cevap vereyim diye sözlüğe bakınırken karşıma Ekşi Sözlük’te şahane bir tanımlar dizisi çıktı, ‘serendipiyt’ yazmış: “Estim akıllı, uçtum fikirli, bağdan kaçtım, göğe uçtum tavırlı bir acayip kişiler. Dur otura pek gelemeyen, bir yanı kurtlu denir ya, işte hem kıçı hem aklı hem gönlü bazen kurtlu olur bunların. Aklına eseni, fikrine düşeni, önünü ardını düşünmeden yapabilen, burnunun dikini TEM otobanı belleyip düzüne vuran kişiler filan herhalde.”

Bunları okuyunca, ben galiba yanlış bir şey yapıyorum, eserekle diğerini karıştırıyorum deyip, ‘osuruğu cinli’yi aradım internette. Bildiğim de duyduğum da güldüğüm de oymuş tabii. Tamam başlığa yazmadım, dedim ya, milletin canı zaten burnunda, bir de burnunu tutarak okumasın yazıyı diye ama, bu kez de yazı pek manasız, sade suya tirit çorba gibi bir şey olacaktı! Olmasın!

Osuruğu Cinli, en olmayacak şeylere bile çabucak sinirlenen, olmayacak şeylerden kavga çıkaran kimse. Peki, ben nereden uydurdum öyleyse esereği cinliyi, yani neremden uydurmuş oluyorum bu durumda! Diyerek asıl mevzuya dönüyorum.

Latif Demirci ile Behiç Pek’in Gırgır dergisinde başlatıp Behiç’in sürdürdüğü “Zalak Mahmut” karakterinin başrolde olduğu bir çizgi roman vardı. Mahmut’un bir numaralı düşmanı ise eli bıçaklı Eko idi. Her şeye kırarım, keserim, ezerim, bükerim, yalarım, yıkarım diye dalan bir tip idi ki, konumuz itibariyle bizim yazımızın da olmaz olasıca esas oğlanı da Zalak Mahmut değil, düşmanı Eko’dur tabiatıyla. Zalak’ı pek sevip koruyup kolladığımızdan mı, yoo, onun gibilerin çokluğu yüzünden burnumuza kadar şeye batmış durumdayız, onun da canı cehenneme!

Osuruğu cinlinin sonraki akrabalarından biri de Kıllanan Adam’dır, onu Leman dergisinde Ahmet Yılmaz yaratmıştır. Eko’nun yanında hayli hantal ve ağır kalır ama, yurdum insanını temsilde de hayli başarılıdır! Bir de Zeki diye birini hatırlar gibiyim osuruğu cinlilerden ama, kim çizerdi, adı tam böyle miydi, bilemedim. Neyse, osuruğu cinli yeterince fikir verici bir tip, bokuyla kavga eden dersek bence tam Türkçesi, tam tanımı da olur!

Karikatüre hep şiir duygusuyla yaklaştım. Ondaki şiiri bazen şiirde bulamam! Bazen epik bazen lirik, bazen içli bazen komik, bazen yazısız, bazen iki sözcükle yakıcı! Sarkis’ten Behiç Pek’e, İlban Ertem’e, Behiç Ak’tan Latif’e ve yenilere kadar, çizerlerin edebiyata, şiire çok şey kattıklarını düşünürüm. Birol Bayram’ın Yüz Çizgileri kitabını uzun yıllardır yaratıcı yazarlık dersinde kullanıyorum, çizgilerini zaten severdim ama yazısının da bunca işlek, imrenilesi olduğunu ve neredeyse çizgisiyle yarıştığını da bilmezdim. Çizerlerin kazandırdığı karakterler, tipler, En Kahraman Rıdvan, Gönül Adamı, Zalak Mahmut, Daral Oğlan, Muhlis Bey ve Yavlum Mitat, Vicdan ilk aklıma gelenler. Ve tabii eli bıçaklı, yıldırım çarpmış ya da fişe sokulmuş gibi zangır zangır öfkeli, yani osuruğu cinli Eko’yu da unutmadan.

“Halimiz Ahvalimiz” sözünde her zaman bir yazıklanma duygusu vardır, yokluğumuz yoksulluğumuz demek gibi gelir bana. Memleketin erkek tipolojisinde bilhassa son yıllarda iyiden iyiye ‘cinli’ler ağır basmaya başlayınca, onlara güzelleme olsun diye mi yoksa tanım getirirken bilmeden övgü niyetine mi her niyeyse artık, ‘ağır abi’ dedikleri karanlık, mafya bozuntusu, mafya-siyaset-para üçgenin zavallı taşıyıcıları da bu cinlilerin yeni Türkiye’den yakın akrabaları sayılır!

Olmamışlık, ergenlik, büyüyememe, pek övündükleri töremiz kültürümüz, geleneksel değerlerimiz, et ağırlıklı beslenme gibi errrrkek ağırlıklı toplumsal düzen, elbette evden başlayarak okula, sokaktan işyerine, kurumlara kadar her yerde, eğitimsizlik, değer eğitiminde evrensel değerlerin yerini milliyetçi, mukaddesatçı, dinsel inanç ve hurafelerin alması, Cumhuriyeti, aydınlanmayı, laikliği benimseyememek, öyle olunca da tıpkı kurucusu oldukları ve ülkenin en büyük kentinin adını verdikleri İstanbul Sözleşmesi’nin iptalini savunurken, ‘gireriz de girdiğimiz gibi çıkarız da’ diye efelenen zihniyetin yönlendirdiği büyük bir kitle de elbette sakinlikle, serinkanlı biçimde değil öfkeyle davranacaktır. Bunca şiddet, çocuklara, gençlere, kadınlara, eşcinsellere, LBGTİ bireylere, güçsüzlere, arkası olmayanlara, göçmenlere, mültecilere, yurtsuzlara, başka dillere, dinlere, mezheplere, halklara yönelik ötekileştirici nefret, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı... Aman Tanrım, çorap söküğü gibi geliyor, benim yazmama gerek yok, bilgisayar otomatiğe bağlamış, sular seller gibi akıyor, yağdırma Mevla’m daha fazla şiddet, nefret!

Yöneticisinden yurttaşına, öğretmeninden polisine, esnafından zabıtasına, Almodovar’ın şahane filminin adıyla “Sinir Krizinin Eşiğinde” gibiyiz hepimiz. Ne gibisi? Osuruğu cinliyiz düpedüz! Bilimsel ve laik eğitime tekme vurulalı, insan hak ve özgürlükleri lafta kalalı, hakkını aramak isteyen daha ağzını açmadan kendini içerde bulalı, karakol, kodes, nezaret, mahkeme herkese yol olalı... Bu uyaklı cümlelerin sonu da dayaklı... olmadan burada keselim!

Lafı neremizden anladığımızla yakından ilgili elbette cinli oluşumuz! Felsefesiz, bilimsiz, edebiyatsız, sanatsız büyürsen her şeyi büyütürsün! Pireyi deve yapar, konuşanı tersler, her şeyi sen bilirsen, eh ortada konuşma olmadığına göre anlaşma da olamayacağı için, yaşamı kendine de başkalarında zehredersin, ne dilden anlarsın ne halden bilirsin, her şey bana düşman, herkes bana karşı dersin. Ee insansın, bu kadar paranoyak olunca da herkese kan kusar, kin beslersin. Haliyle!

Sonra da gelsin öfke güzellemeleri, kızgınlık yakıştırmaları! Neydi o, “sinirlenince çok güzel oluyorsun Türkiye’m” geyiği, Türk gölge oyunundaki ‘Beberuhi’ tiplemesini hatırlatan bir öfke küpü. Herkese sövüp sayan, kendinden başka doğrusu olmayan bir eğri. Tatsız tuzsuz densiz biridir osuruğu cinli. Söz balonuyla kıçından çıkan balon arasında bir fark yoktur, ikisi de aynı biçimde kokar, ortalığı kokutur. Ve bunu hiç durmadan yapar, günaşırı, boş günü yoktur. Ne yapar eder, cinlenecek bir şeyler bulur, bulamadığında da bokuyla kavga eder! Güldüğü pek nadirdir, bayramdan bayrama desem yeri var. Öyle ya ‘karı gibi gülmek’ hiç yakışır mı ona! Gülünecekse de... Dikkaaaat, haz’rol, başla! Yukardan aşağıya, sırayla, makam ve mevkiinin izin verdiği ölçüde gülünecek, sonra da hemen sayıyla kendine gelinecektir! Haddini bilmeyene de, söylemeye ne gerek, haddi derhal bildirilecektir!

Ezcümle, “pek çok gaddarlık düşüncesizlikten doğar, hayal gücü eksikliğinden” cümlesini doğrulayan yaygın ötesi bir çoğunluktur aslında osuruğu cinli. Ee çoğunluk olduğuna göre hepsinin de cinli olmak konusunda birbirini anlaması, hoş görmesi gerekir değil mi? Değil ne yazık ki, çünkü hepimiz başkasının osuruğu cinli olduğu konusunda hemfikiriz, hal böyle olunca da, tıpkı benim de bu yazıyı yazdığım gibi, bizim egomuz Eko yapmaz, onu yapan ötekidir der, sütten çıkan ak kaşık oluruz!


O: Ortayolcu/O Şekilde Kenardan/Ortaikiden Terk/Oymak Başı/Otlakçı/Oyunbaz