1975’de Cumhuriyet Senatosu’nun boş üyeliği için yapılan seçime artık “sivil” olan Faik Türün de katılacaktır! İstanbul, Faik Türün’ü senatör olarak seçmeyecek ama o 2 yıl sonra 1977 seçimlerinde Adalet Partisi’nden Manisa milletvekili seçilerek meclise girecektir.

“İstanbul seni seçmeyecek!”
Darbeci Faik Türün (Fotoğraf: DepoPhotos)

Aylardan güzdü ve ben 19 yaşındaydım. Hem romantik hem solcu olmak için iyi bir yaş ve iyi bir mevsimdi. Şair olduğumu ise kimseye söylemiyordum, belki de “arkadaş arasında şair” olmak daha iyiydi! Her ne kadar Paul Nizan Aden Arabistan’a “Yirmi yaşındayım. Kimse bana yaşamın en güzel çağı budur demesin” cümlesiyle başlasa da, kalbimiz, vicdanımız, geleneğimiz, geleceğimiz “yirmi yaşında komünist ol”mamızı ve hep böyle kalmamızı söylüyordu.  

Sistem henüz parlamenterdi, senatolu bir meclis vardı. O meclis 12 Mart 1971’de askeri muhtırayı “yemiş”, Turgut Uyar “herkesin şimdilik hakkı vardır hüzünlenmeye” dediği ve “başarısız boktan bir kış geçirdik / kanımız bile doğru dürüst akmadı / bir sürü çocuğu öldürdüler” acısıyla yakıcı “Kıştan kalan soğukluk” şiiriyle, o kanlı üç yılı bir daha silinmemecesine tarihimize işlemişti: Bellek, kalp, öfke dahildir bu tarihe: Deniz’i, Yusuf’u, Hüseyin’i “üç fidan”ı darağacına yollamışlar, Mahir’e, Ulaş’a, Sinan’a, Cevahir’e, Cihan Alptekin’e, Ömer Ayna’ya, canlara kıymışlar, Kızıldere’yi kana bulamışlar, Kaypakkaya’yı akıl almaz işkencelerden geçirip katletmişlerdi. 

Yollarda, koyaklarda, dağlarda, köylerde, “hain tuzaklarda kan uykularda”, devrimci gençler oligarşinin silahlı güçlerince yok edilirken, kentlerde kurulan işkence merkezlerinde de gazeteciler, yazarlar, akademisyenler, aydınlar, asker ve sivil devrimciler ölümüne sorgulanıyordu. Bunlardan biri tam da kentin içinde Erenköy’de Ziverbey Köşkü’ndeki kontrgerilla merkeziydi, 12 Mart’ın İstanbul Sıkıyönetim ve 1. Ordu Komutanı, bir yandan Latin Amerika darbelerini anlatan filmlerden çıkmış gibi öte yandan da SS subayı gibi acımasız görüntüsüyle, Orgeneral Faik Türün de burada işkenceli sorgulara katılıyor, onları yönetiyordu! Cemal Madanoğlu ve İlhan Selçuk da bu zulümden payını alacaktır.  

Darbenin ardından Ecevit hükümet kuracak, fakat iktidar olamayacaktır. Ekim 1975’de Cumhuriyet Senatosu’nun boş üyeliği için yapılan seçime artık “sivil” olan Faik Türün de katılacaktır! Tam o günlerde de kısa bir süre çıkabilen Vatan gazetesinde Nihat Behram’ın unutulmaz şiiri yayımlanacaktır: “İstanbul Seni Seçmeyecek!” “Birtakım karanlık adamlar şimdi / duvarları senin adınla karalıyor / bu bana küfrü ve zincirleri anımsatıyor; / kanlı kâğıtlar halindeki gazetelerde / delik deşik edilmiş arkadaşların / yüzümüze çarpar gibi çıkan resimlerini; / hücreleri anımsatıyor bu bana / ellerimizin nasıl çiğnendiğini”.  

İstanbul, Faik Türün’ü senatör olarak seçmeyecek ama o 2 yıl sonra 1977 seçimlerinde Adalet Partisi’nden Manisa milletvekili seçilerek meclise girecektir.  

12 Eylül’ün ve bugünkü karanlığın şefi Evren de halkoylamasıyla cumhurbaşkanı olmuştu, kurdurduğu Milliyetçi Demokrasi Partisi’ni desteklemek için 6 Kasım 1983 seçimlerinden önceki akşam televizyona çıktı ve horozlu partisi %7 oy aldı ancak, üçüncü oldu, Özal kazandı! 

Nihat Behram’ın şiiri sanıyorum Vatan gazetesinin sonunda tam sayfa olarak yer alıyordu. Sirkeci-Bakırköy banliyö hattında devrimcilerin vagonlara girip gazeteyi dağıttıklarını, şiiri okuduklarını hatırlıyorum. Ağaçlar da kucak açmışlardı şiire, öyle ya hepimiz doğadan yanaydık tabiatıyla! 

“Bu şehir seni seçmeyecek / çünkü ihanet bir şehre zarar verir / çünkü senin varlığın bu şehri karartıyor / bağrında bir yara gibi taşıyarak öğrendi bunu / bu şehir.” 

İstanbul seni seçmeyecek, dayatmayı seçmeyecek, hiç seçmedi, İstanbul özgürlüğü seçecek!