Eski, akademik-politik literatürde genellikle geleneğe işaret eden bir sözcük olarak kullanılır. Bu bağlamda Türk modernleşmesinin, terkedilmesi için gerekli ortamları inşa ettiği önceki siyasal-kültürel olguları ve deneyimleri vurgular. ‘Eski isim’ gibi. ‘eski yazı’ da tam olarak bunun bir örneğidir ve her yıl bu zamanlarda sert politik gerilimlere konu olan Cumhuriyet’in Harf İnkılabı ile ilgilidir. O ‘inkılap’tan beri Osmanlıca artık ‘eski yazı’dır.

Cumhuriyet rejimi, 3 Kasım 1928’de yürürlüğe giren 1353 sayılı Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında kanunla, Arap alfabesiyle yazılan Osmanlıcanın yerine Latin harflerinin kullanıldığı yeni bir yazıya geçişi zorunlu hale getirmişti. Belgelerden anlaşıldığına göre bu politik tercihin öyküsü de görece ‘eski’ydi. Latin harflerini kullanmaya dair ilk teşebbüs, 1923 İzmir İktisat Kongresinde yapılmış ve en sert tepki, ‘Latin harflerini kabul edemeyiz’ başlıklı bir de yazı yazan, kongre başkanı Kazım Karabekir’den gelmişti. Konu, 1924 yılında Şükrü Saraçoğlu tarafından yeniden TBMM’ye getirilmiş ve bu kez bazı muhafazakâr milletvekilleri Saraçoğlu’na saldırmış, kavga Milli Eğitim Bakanı Vasıf Çınar’ın girişimiyle yatışabilmişti.

Fakat 1928’e gelindiğinde şartlar nasılsa değişmiş ve devlet katında Latin alfabesini esas alan uygulamalar başlamıştı bile. Mesela 11 Ağustos 1928’de Dolmabahçe Sarayı’nda yeni Türk harfleri üzerine ilk ders verilmiş; derse Cumhurbaşkanlığı maiyet memurları, milletvekilleri ve bazı ileri gelenler katılmıştı. 25 Ağustos’ta yapılan ikinci derse genellikle milletvekilleri, 29 Ağustos’taki üçüncü derse ise ağırlıklı olarak şair ve yazarlar katılmıştı. Hatta o günlerde Cumhurbaşkanlığı Orkestra Şefi Zeki Üngör tarafından bir ‘Harfler Marşı’ bile bestelenmişti.

Beklendiği gibi bu yeni politik tercihi öngören 1353 sayılı yasa, 1 Kasım 1928’de TBMM’de görüşülmüş ve bu kez oybirliğiyle kabul edilmişti. Artık herhangi bir itiraz görünmüyordu. Yasaya göre uygulama tarihi devlet işlerinde 1929 yılı Ocak ayını geçmeyecek, ancak basılı evrak ve defterlerin yazılması 1929 yılı Haziran ayına kadar sürebilecekti. Halktan gelecek ve Arapça harflerle yazılmış dilekçeler 1 Haziran 1929 tarihine kadar devam edebilecek, fakat her türlü levha, gazete, duyuru ve yayınlar Aralık 1928’den itibaren yeni Türk harfleriyle çıkarılacaktı. 1929’dan itibaren bütün kitaplar da artık yeni harflerle basılacaktı.  

Yasa, yeni alfabenin kullanımını teşvik eden bir dizi araç ve imkân sunarken, eski yazının kullanımını tümüyle ortadan kaldırmayı amaçlamıştı. Bu kapsamlı çalışmaların bir parçası olarak 16-40 yas arasındaki herkesin devam etmek mecburiyetinde olduğu ‘Millet Mektepleri’ açılmasına rağmen, 1920’li yılların başında yüzde 11 olan okuryazar oranı 1935’te yüzde 19,25, 1950’de yüzde 32,51, 1975’te yüzde 63,72 ve 2000 yılında ise ancak yüzde 87.32’ye ulaşabilmişti. Yani arzu edilen okuryazarlık seviyesi yakalanamamıştı.

Bugünden baktığımızda ‘eski yazı’yı terk etme ve ‘Harf İnkılabı’nın sosyolojik yansımaları daha özenli değerlendirme gerektirecek kadar karmaşıktır. Mesela İstanbul’da binlerce belge içeren bir Osmanlı Arşiv Merkezi vardır. Dünyanın değişik ülkelerinden araştırmacılar bu arşivler üzerine çalışmak için önce Osmanlıca okumayı öğrenir ve sonra İstanbul’a gelerek bu merkezde araştırmalar yaparlar. Gidenler bilir, bu arşiv muazzam bir araştırma merkezi olarak yoğun bir akademik ilgiye konudur. Gelgelelim bu ülkenin araştırmacıları da tıpkı başka ülkelerden gelenler gibi, bahse konu arşivler üzerine çalışmak için önce Osmanlıca öğrenmek zorundadırlar. Çünkü Harf İnkılabı Latin harflerini tercih ederken diğerini tümüyle ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Bu nedenle 1928’de “eski yazı” bilenlerin sayısı görece yüksek iken zamanla bitme noktasına gelmiştir.

Gerçek şudur ki Latin alfabesine geçiş, bir politik tercih olarak kabul edilebilir ama ‘öteki’nin yasaklanması bir bakıma hafızanın kopması demektir. Bu da pek çok sosyolojik etkisi olan bir süreç ve durum demektir ve tam da bu nedenle konu Cumhuriyetten yana ve ona karşı olanlar ya da devrimcilik/muhafazakârlık gibi bir gerilim alanına sığmayacak kadar önemlidir.