İnsan İstanbul Film Festivali gibi bir organizasyonun ta başından, Sinema Günleri’nden beri içinde olunca, hiç unutmadığı olaylar da oluyor. Ettore Scola deyince benim ilk aklıma gelen şey, onun sesidir. Grevli bir yıldı, ulaşım sorunları vardı. Hatta Hospitality’nin misafirperverlik görevlileri Sara ile Ömür bile sonlara doğru homurdanmaya başlamıştı. Gene de yılmıyor, sorunlar arasında gülüşüyorduk.

Ama en büyük sorun Ettore Scola’ydı. Bir türlü ulaşamıyorduk, değil mi Sara? Her yere telefon numaraları bırakmıştın diye hatırlıyorum. Derken Luvr Apartmanı’ndaki festival bölümünde, tam senin masanın yanında duruyordum ki , telefon çaldı. Açtın, karşıdan kalın ve güvenli bir ses, bir soru işareti ekiyle “Sara?” dedi. “Ettore!”. Artık bilmiyorum o sesi mi, senin yüzündeki şaşkınlık ve sevinç karışımı ifadeyi mi, yoksa tam olarak ait olmadığım bir şeyin bu kadar içinde olmayı mı, hiç unutmadım. Ettore bulunmuştu.

Hemen o yıl, Nejat beni Gazeteciler Cemiyeti’nde bir arkadaşıyla tanıştırdı. Festivalde o akşam “Varennes Gecesi/ La nuit de Varennes” oynuyordu. Vakti gelip ben gitmeye hamle edince de, “İnsan arkadaşı bırakıp filme gider mi?” diye azarladı. “Film bulunur ama arkadaş bulunmaz.” Gerçekten de o ‘yeni’ arkadaşla hep arkadaş kaldım ama “film bulunur” diyen Nejat’ın da alnını karışlamak istedim. “Varennes Gecesi”ni bulana kadar canım çıktı. Meğer yeni arkadaşın videotekinde varmış.

Buna karşılık, elimdeki “Le Bal / Balo”yu (1983) videoda en az on kez izlemişimdir. Çok severim. Ne yazık ki onun videosu da artık elimde yok. 1984 yapımı, tamamen konuşmasız, müzikli ve danslı bir filmdir. Scola bu filmle Fransa ve Avrupa’nın elli yıllık tarihini anlatır. Önce bugünle başlar, 1936 ve Halk Cephesi günlerine gider. Sonra Fransa’nın solcu partiler koalisyonu iktidara geçer. Ardından İkinci Dünya Savaşı, Alman işgali, kurtuluş, savaş sonrası Marshall Planı yılları, Cezayir Savaşı, 1968 Mayıs’ı gelir. Ve nihayet bugüne döneriz. Neredeyse elli yıl ve tamamı loş bir dans salonunda. Erkekler ve kadınlar teker teker yukarıdan inen merdivende görünür. Büyük aynada kendilerine bakar, çeki düzen verirler. Tek kelime edilmeyen filmde kısacık aşklar ve kavgaların ardından, herkes kendi yoluna gider. “Le bal”, 1984’te César’ı, Maurice Pialat’nın “À nos amours”uyla paylaşmıştı.

Ama İtalyan sinemasının son büyük sinemacılarından Ettore Scola’nın en çok sevilen filmi herhalde “Una Giornata Particolare / Özel Bir Gün”dür (1977). Ya da pek iyi bilinen İngilizce adıyla “A Special Day”. Özel bir gündür sahiden, 1938’de Hitler ile Mussolini’nin bir araya geldikleri günde, aynı evde oturan duygulu bir ev kadını ile faşistlerin işinden atacakları eşcinsel bir radyo programcısı da karşılaşır. İki Oscar adaylığı, bir Altın Küre sahibi, Berlin’den Gümüş Ayı ödüllü, çok iyi oynanmış, birinci sınıf bir film. Scola’nın diğer iki filmi, “Le Bal” ve 1978 yapımı “Viva Italia” da Oscar adayı olmuştu.

Ülkesinin sorunlarına, siyasi duruma daima değinen yönetmen, kamera arkasına ilk kez 1964’te “Se permettete parliamo di donne / Kadınlardan Konuşalım” ile geçmişti. Dokuz bölümlük filmde Vittorio Gassman dokuz farklı erkeği oynuyordu ve aşk ile kadınlar hakkında fikir beyan ediyordu. Aktör ile yönetmen sonra da birlikte çalıştılar. Bir de “Ceravamo Tanto Amati” / Birbirimizi Öyle Çok Sevmiştik ki” var, tabii. Naziler’le savaşırken yakın dost olan, savaştan sonra yolları ayrılan üç arkadaş hakkında. Gassman bu filmde de oynadı, Nino Manredi ve Stefania Sandrelli ile.

Ettore Scola, kırk yıllık meslek hayatına 41 film sığdırdı. 2011’de “Artık üretim ve dağıtım süreçleri benim mantığımla uyuşmuyor” diyerek sinemayı bırakmıştı... Ama kendine örnek aldığı hamisi ve dostu Federico Fellini’nin sıradışı bir belgeselini yapmak için geri döndü: “Che strano chiamarsi Federico, Scola Racconta Fellini / Scola, Fellini’yi Anlatıyor” (2013). İyi ki dönmüş diyoruz, çünkü ikisini de bu sayede anabiliyoruz.