FilmEkimi’nde yıldızlar geçidi
Yılın bu vaktinde hep tercih yapmak zorunda kalırız: yerli filmler mi, yabancı filmler mi? Yerliyse Antalya, yabancıysa FilmEkimi. Bu yıl ikiye böldüm. Antalya’ya geç gidiyorum, dönünce FilmEkimi’ne kuvvet vereceğiz. Yalnız seçmek çok zor, benim son yıllarda gördüğüm en iyi program çünkü. Bütün yarışma filmlerini gördüğüm Altın Portakal’ı sonraya bırakıp festival havası, yüzyüze-dizdize farkı, yeni yönetmenlerle tanışma anıları da ekleyeceğim.
Gene de çok zor ama başlayalım hele. İKSV’nin film tanıtımındaki alfabe sırasını benimsiyorum. Açılış filmi “Titane” geride kaldı. Juho Kuosmanen, yol filmine gizlenmiş; tek öpücüklü aşk hikâyesi “6 Numaralı Kompartıman” için “Otomobille istediği yere gidebilir insan… Tren yolculuğu ise daha çok yazgı gibidir” demiş. Merak ediyorum doğrusu. Bir Leos Carax filmimiz var. Cannes Film Festivali’nin açılış filmi “Annette” müzikalinin avantajları Carax’ın kendisi, Ron ve Russell Mael Sparks Biraderler, Adam Triver ve Marion Cotillard. Yönetmenin gençlik aşkı Juliette Binoche’u (La Binoche) sevenleri ise “Ayrı Dünyalar”a davet ediyoruz.
Anime dünyasına aşina olanların mutlaka tanıyacağı Mamoru Hosoda son filmi “Belle” ile FilmEkimi’nde. Yönetmen kendisinin kurduğu Chizu Stüdyosu bünyesinde Cannes’da çok beğenilen bu fantezi-bilimkurguyu yapmış. Paul Verhoeven’i ise her zamanki gibi tartışmalı bir filmle, ortaçağ dönem filmi ile izliyoruz. “Benedetta” ile geceyarısı bölümünde gösterilecek olan “Kan Portakalları” için, cinsellik/şiddet içeren sahnelere ilişkin uyarı var.
HEYECAN DOLU BERGMAN ADASI
Benim en heyecanla beklediklerimden, Mia Hansen-Løve filmi “Bergman Adası” yazı İsveçli yönetmenin uzun süre yaşadığı Farö adasında geçiren bir çifti anlatıyor. “Bergman Adası” adını aldığı yönetmene ve kendi yönetmenine göndermeler yapan, Bergman sevgisi ve sinema sevgisiyle dolu bir film. En kıymetli festivallerimizden birinde bir Zhang Yimou filmi izlemek yönetmeni sevenlere bir hediye. Yimou Kültür Devrimi’nde çalışma kampından kaçan bir adamı anlattığı filmini sinemaya bir aşk mektubu olarak tanımlıyor.
Görsel efekt ve stop-motion ustası Phill Tippett’in karanlık ve gerçeküstü kâbusu “Çılgın Tanrı”, 30 yılı aşkın sürede 60 kişilik bir ekibin sahiplenmesiyle ortaya çıkmış bir tutku projesi. Ryusuke Hamaguchi’nin “Drive My Car”ı, Cannes’de En İyi Senaryo, FIPRESCI Ödülü ve Ekümenik Jüri Ödülü’nü alan bir Haruki Murakami uyarlaması.
Wes Anderson’un son filmi “Fransız Postası”nın nefis bir kadrosu var. Yönetmene göre, “yurtdışındaki bürolarda çalışan muhabirlere yazılmış bir aşk mektubu”. Hiçbir filmini kaçırmak istemediğim Bruno Dumont’un “France”ı yıldız bir TV programcısının kariyerini ve özel hayatını, aslında da dünya haberciliğin kıstaslarını ele alıyor. “Her Şey Yolunda” ise yönetmen François Ozon ile Sophie Marceau’yu ilk kez bir araya getiriyor.
“İneğimiz Luma’ya baktığımda onda bütün dünyayı görüyorum” diyen Andrea Arnold “İnek”te bu emektar süt ineğinin hayatını sevecenlikle, ama gerçekçi bir bakışla anlatıyor. Asghar Farhadi Cannes’da Büyük Ödül alan “Kahraman”da ahlâkî ve duygusal çatışmaları işlemiş. Madiano Marcheti’nin 2021 İstanbul Altın Lale ödüllü ve öldürülmüş trans karakterinin adını taşıyan “Madalena”sı da ilgi çekiyor. Adını hâlâ ezberleyemediğim Apichatpong Weerasethakul’un Kolombiya’da geçen, Cannes Jüri ödüllü “Memoria”nın başrolünde Tilda Swinton var. Oyuncunun programdaki diğer filmleri “Hatıra: 2’nci Bölüm” ve “Fransız Postası”. “Paris, 13. Bölge”, bir Jacques Audiard filmi, sevenlerine duyurulur. “Yeraltı Peygamberi”ni hatırlatırız. Jane Campion on iki yıllık aradan sonra “The Power of the Dog”la sinemaya döndü. Bu dünyanın erkeklik duruşunu acımasızca eleştirdiği filmiyle Venedik’te Gümüş Aslan’ı (En İyi Yönetmen) aldı.
Antoneta Alamat Kusajanovic’in Altın Kamera’lı ilk uzun metrajlı filmi “Murina”yı çok merak ediyorum. Kirill Serebrennikov’un “Petrov Grip Oldu”sundaki grup salgını kurbanı çizgi romancı Petrov’u da. Çok sevdiğim Nanni Moretti’nin “Üç Aile”sini de görmek isterim. Evet, atladıklarım var ve ortada bir yerde alfabe sırasını boşladık. Ama Kapanış Filmi’ni unutmuyoruz elbet: “Dune: Çöl Gezegeni”. Yönetmen Denis Villeneuve’ün yazar Frank Herbert’in kült romanına “Blade Runner”dan daha doğru yaklaştığını umuyorum nedense.
İyi seyirler!