Saraybosna Film Festivali bizim için sevinç verici bir haberle sonlandı

Saraybosna Film Festivali bizim için sevinç verici bir haberle sonlandı. İlk filminden beri tanıdığım, takipçisi olduğum kardeşim Erol Mintaş, ilk uzun metraj filmi “Annemin Şarkısı”yla büyük ödül “Saraybosna’nın Kalbini”nin sahibi oldu, 16 bin avroluk da parasal ödül aldı. Gene çok sevdiğim ve aktif sinemacılığı bırakmasına üzüldüğüm yönetmen Bela Tarr’ın başkanı olduğu jüri, En İyi Erkek oyuncu ‘Kalbi’ni de Mintaş’ın filminin oyuncusu Feyyaz Duman’a verdi. Oscar’lı, Gümüş Ayı’lı, İstanbul’da en son Face Ödülü Yarışması’nda özel mansiyon kazanan filmi “Epizoda u zivotu beraca zeljeza / Bir Hurdacının Hayatı”nı izlediğimiz Danis Tanovic de Saraybosna Kalbi Onur Ödülü’ne layık bulundu. O da yabancımız sayılmaz, festivalimizin sık gelen konuklarındandır.

Ne iyi! Ama ben zaten bu hafta Saraybosna Film Festivali’nden söz etmek istiyordum. Yirmi yıl önce işgal ve ateş altında başlayan Festival, başka festivallere benzemiyor. Şehirde cereyan olmadığı için projektörlere portatif jeneratörler elektrik sağlamıştı. Yönetmen Alfonso Cuarón ile Leos Carax, çevre dağları zırhlı arabalarla aşarak işgal altındaki şehre gelmiş, havaalanının altına kazılan bir tünelden kendi teneke film kutularını kendileri taşımıştı. Kullanılacak bir para birimi söz konusu olmadığı için organizatörler seyircilerden 37 filmin herhangi birine bilet almak için bir sigara bağışta bulunmalarını istemişti. Tanıklar böyle diyor.

Şimdi ise, yirmi yıl sonra festival yirminci kez geri dönüyor. Savaştaki mütevazı, hatta neredeyse imkânsız  başlangıç şartlarını çoktan geride bırakmış, 100 binden fazla seyircisi olan, binlerce sinemacı, alıcı ve satıcıyı cezbeden yıllık bir uluslararası festival olmuş. Bu yıl 68 ülkeden 250’yi aşkın film gösterildi. Özellikle Balkan sinemasına odaklanıldı. Ama uluslararası ziyaretçilerine rağmen, Saraybosna Film Festivali eninde sonunda daima şehir için bir parti, bir mücadele simgesi olacak.

Sinema ruhlarına selam olsun! Dört yıllık işgale ve keskin nişancı salvosuna, her şeye rağmen kültürlerini korumak için sinema bayrağı kaldırarak karşı çıkmışlardı. Ve nitekim, savaş bitti, Saraybosna’nın sinema ruhu ayakta. Sinemayı her şeyin üstünde tutanlar için hep böyle olmuştur.

Aklıma ilk ağızda John Cassavetes ile Stanley Kubrick geliyor. İkisi de kendi sinemalarını yapma azminden birer kez fire vermişlerdi. Kubrick, tek stüdyo filmi olan Universal yapımı “Spartacus”te, Cassavetes de sadece onun filmlerinde oynadığı için pek az kişinin tanıdığı harikulade oyuncu, eşi, yol arkadaşı Gena Rowlands’ı daha büyük bir kitle izlesin diye “Gloria”da.

Werner Herzog da yeni bir söyleşisinde filmini yapmak isteyenlere yol gösteriyor. Herzog’a göre, film yapımı için üç şey yeter: Telefon, bilgisayar, araba. “Bugün bile çoğu şeyi kendim yapıyorum,” diyor. “Evet bazen, biraz daha desteğim olsa iyi olurdu ama parayı bordrodakilere harcayacağıma perdede görünene harcarım, daha iyi.” Zaten onların bir kısmının da tamamen gereksiz olduğu fikrinde.
Werner Herzog, parasız büyümüş, her kuruşunu kendi kazanmış. Belki kendine güvenini de daimi bir mali mücadele içinde olmasına borçlu.

“Film dünyasına gireceklere en iyi tavsiyem,” diyor, “sistemin projelerinizi finanse etmesini ve başkalarının kaderinizi tayin etmesini beklemeyin. Bir milyon dolarlık bir film yapamıyorsanız, 10 bin dolar bulup prodüksiyonu siz üstlenin. Yapım şirketlerinin sekreterlik düzeyinde işlerine para vermekten kaçının. Onun yerine, sağlam bir vücudunuz varsa kolları sıvayın ve bir seks kulübünde koruma, tımarhanede bekçi, mezbahada makine operatörü olarak çalışın. Altı ay taksi şoförlüğü yapın, film çekecek para kazanırsınız. Yayan dolaşın, dil öğrenin, sinemayla ilgisi olmayan bir meslek edinin. Film yapımı, büyük edebiyat gibi, temelinde hayat tecrübesi olmasına gereksinir.”

Uluslararası festivallerde yarışan bir başka filmimiz ise, Kaan Müjdeci’nin Venedik’te Altın Aslan için yarışacak Sivas’ı. Müjdeci, ilk filmi ile ana yarışma bölümüne seçilen ilk Türkiyeli yönetmen oldu. “Sivas”, 27 Ağustos – 6 Eylül tarihleri arasında yapılacak 71. Venedik Film Festivali’nde yarışacak. Daha önce Genç Aslan bölümünde ödül alan yönetmenler olmuştu: Çoğunluk ile Seren Yüce, “Küf” ile Ali Aydın. Ama ana yarışmada bir ilk film, hepimiz için bir ilk. Onun da yolu açık olsun diyoruz!