Gazetecilik “işlenemez” denen suçu işledi!

Türkiye’de gazetecilik yine zor günlerden geçiyor. Halkın haber alma hakkı bir kez daha ağır saldırı altında.

“Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu, 13 Ekim 2022’de TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen “Dezenformasyonla Mücadele Yasası” ile hayatımıza girdi. Bu düzenlemenin, Türk Ceza Kanunu’nun “Kamu Barışına Karşı Suçlar” başlıklı bölümünün içinde yer alan 217’nci maddesine ek yapan 29’uncu maddesinde, “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratma saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır” hükmü yer aldı.

Gazetecilik meslek örgütleri ve muhalefet bu yasayı “Sansür Yasası” olarak tanımlasa da iktidar cephesine göre yasanın çıkarılma amacının sansürle ilgisi yoktu. Düzenlemeye ilk imza atan AKP’li ve MHP’li vekiller, yasanın gazetecileri hedef almadığını savunup çerçevesi çizilen suç tanımına ilişkin “İşlenmesi çok zor” gibi yorumlarda bulundu. AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal da tarif edilen suçun “teşekkülünün zor” olduğunu ileri sürerek 5 unsura dikkat çekti: Yayılan haber gerçek olmayacak. Ülkenin güvenliği ve kamu sağlığı ile ilgili gerçek dışı haber olacak. Halk arasında panik, korku ve endişe oluşturma kastı taşıyacak. Kamu barışını bozmaya elverişli olacak. Bunlar aleni biçimde yapılacak. Ünal, suçun oluşması için bu 5 unsurun bir arada olma şartının aranacağını belirtti.

Ne var ki yasanın gazetecilik faaliyetini kısıtlamak üzere kullanılacağı çok geçmeden kanıtlandı. Yasa çıktıktan 2 ay sonra gazeteci Sinan Aygül, Bitlis’teki bir cinsel istismar davasında sanıklar arasında kamu görevlilerinin de olduğuna ilişkin sosyal medya paylaşımı nedeniyle tutuklandı. 1 hafta tutuklu kalan Aygül, açılan dava kapsamında “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçundan 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Gazeteciler Merdan Yanardağ (tutuklanmasına neden olan dosya değil) ve Ruşen Takva da bu suçu işledikleri iddiasıyla soruşturma geçirdi. Maraş merkezli 6 Şubat depremlerinin ardından devletin ihmalleri ve depremzedelerin yaşadığı mağduriyetlerle ilgili haber yapan gazeteciler de bu suç isnadı üzerinden gözaltına alındı.

***

TCK 217/A, 1 Kasım’da gazetecilere yönelik gözaltı furyasıyla yeniden gündeme geldi. Tolga Şardan ile aynı gün, Halk TV muhabiri Dinçer Gökçe de gözaltına alındı. Bu iki isimden bir gün sonra polisler bu kez gazeteci Cengiz Erdinç’in Ayvalık’taki evinin kapısını çaldı. Gökçe ve Erdinç, ifadelerinin ardından adli kontrol şartıyla serbest bırakılırken, Şardan hakkında tutuklama kararı verildi.

Şardan tutuklanmasına neden olan yazısında, Saray’ın talebi üzerine MİT’in bir ‘yargı raporu’ hazırladığını aktarmıştı. Yazı ne Cumhurbaşkanlığı ne de MİT tarafından tekzip edildi. Fakat yargı resen harekete geçti. Ankara’da yaşayan ve mesleğini bu kentte sürdüren Şardan, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma kapsamında, yazısının yayınlanmasından bir gün sonra gözaltına alındı. Şardan, Ankara Adliyesi’nden SEGBİS aracılığıyla İstanbul’daki Başsavcılığa ifade verdi. Hakimlik sorgusunun ardından da tutuklandı. İlk etapta Sincan Cezaevi’ne gönderilen Şardan, dün Marmara (Silivri) Cezaevi’ne nakledilmek üzere İstanbul’a getirildi.

Gazeteci Murat Yetkin’in dünkü yazısında da belirttiği gibi Şardan’ın yazısının tüm taraflarının (Cumhurbaşkanlığı, Adalet Bakanlığı ve MİT) Ankara’da olmasına ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nda da Basın Suçlarını Soruşturma Bürosu bulunmasına rağmen soruşturmanın İstanbul tarafından yürütülmesi izaha muhtaç bir nokta. Henüz neden böyle bir yöntemin izlendiğiyle ilgili tatmin edici bir bilgiye ulaşılabilmiş değil. Öte yandan Şardan’ın yazısına yönelik ilk yalanlamanın tutuklanmasından 10 dakika sonra gelmesi de hayli ilginç. İletişim Başkanlığı’na bağlı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM), 1 Kasım günü saat 19.19’da Şardan’ın yazısının dezenformasyon içerdiğini iddia ederek, “MİT’in iddia edildiği gibi bir raporu söz konusu değildir” şeklinde bir paylaşım yaptı. Önceki gün ise İstanbul 1’inci Sulh Ceza Hakimliği’nin kararıyla yazıya erişim engellendi.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Tolga Şardan’ın tutuklanmasına ilişkin dün yaptığı açıklamada, “Olmayan bir MİT raporuna var demek doğru mu? Bir algı yaratılmak isteniyor” dedi ve yargının verdiği kararlara müdahale edemeyeceklerini söyledi. Peki savcılık resen soruşturma başlatırken, Şardan’ın yazısının gerçeği yansıtmadığı yönündeki kanıyı nereden edindi? DMM’nin açıklaması, Şardan’ın tutuklanmasından bile sonra paylaşıldı; o ana kadar da resmi bir yalanlama yoktu. Resmi açıklamalardan da şüphe etmenin gazeteciliğin gereği olduğu bir tarafa, Başsavcılık bu dosyayı hangi dayanakla ve saikle açtı? Başsavcılık, AKP’li Mahir Ünal’ın işaret ettiği 5 unsuru Şardan’ın yazısında nasıl buldu?

***

BirGün yazarı Timur Soykan, 13 Ekim’deki yazısında İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar’ın HSK’ye yazdığı mektubu gündeme getirerek yargıdaki çürümenin boyutunu gözler önüne serdi. Mektupta rüşvet dahil bir dizi vahim iddia vardı. Yazının ardından HSK, üç müfettiş görevlendirerek Uçar’ın iddialarını araştırmak zorunda kaldı. (Erişim engeli geldiği için yazıyı okuyamıyorsunuz). Ardından aynı adliyede görev yapan hâkimlerden de Uçar’la ilgili olarak farklı iddialar ortaya atıldı. Son olarak Şardan’ın yazısını okuduk. Ortada yargıya ilişkin ciddi iddialar varken gerçek sorumlulardan çok bunları gündeme getiren gazetecilerin üzerine gidiliyor.

Yalan haber, en başta bir gazetecilik için kabul edilemez bir hatadır. “Dezenformasyon yasası” denen düzenleme ise her türlü ekonomik, siyasi ve yargısal baskıya rağmen iktidarın tahakküm altına alamayacağını kabullendiği gazetecilerin ve medya organlarının sesini kesmek için kullanılan bir silah. Bu yasa, haber ekosisteminin güvenliğini sağlamadığı gibi tehdit ediyor. Ayrıca iktidarın ve devletin kritik pozisyonlarında bulunan güç odaklarının bilgi üretimi üzerinde kontrol kurmasına yol açıyor. Sonuç olarak da gazeteciler, “işlenmesi çok zor” denilen suçu, gazetecilik yaparak işlemeyi başarıyor!

TCK’nin 217/A maddesinde düzenlenen “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunun iptaliyle ilgili CHP’nin yaptığı başvuru, 8 Kasım Çarşamba günü AYM’de görüşülecek. Bakalım Yüksek Mahkeme’nin kararı ne yönde olacak.