Nurcan Bilge Gökdemir
nurcangokdemir@birgun.netGözler 16 Ocak sonrasına çevrildi
Yargıtay’ın ikinci kez AYM kararını tanımayacağını açıklamasından sonra TBMM Başkanı Kurtulmuş’un tavrı merak ediliyor. TBMM’nin Atalay’ın milletvekilliğinin düşürmesi ihtimali güçlü görünüyor.
Türkiye İşçi Partisi’nin Hatay Milletvekili olarak seçilen Can Atalay’ın tahliye edilip edilmeyeceği ile ilgili iki yüksek yargı organı arasında tartışmalara yol açan durum, Türkiye’de hukukun siyasete alet edilmesinin yeni bir örneği olarak yaşanıyor.
Gezi davasında 18 yıl hapis cezası verilerek 25 Nisan 2022’de tutuklanan Avukat Can Atalay, 14 Mayıs’ta yüksek bir oy oranı ile milletvekili seçildi. Mazbatası da verilen Atalay’ın tahliyesi için yapılan başvuruların ardından bugüne kadar süren, siyasetle hukuk tartışmalarının içiçe geçtiği bir süreç yaşanmaya başlandı.
ANAYASA TARTIŞMASI
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay hakkındaki kararına uyulmamasına üst üste iki kez hükmetmesinden, hatta AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmayı kararlaştırmasından sonra Türkiye görülmemiş bir yargı krizine sahne olmaya başladı.
Tartışmaların etrafında şekillendiği iki Anayasa hükmü bulunuyor; Biri milletvekili dokunulmazlığını düzenleyen 83. Madde, diğeri de temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamamasına ilişkin 14. Madde…
83. Maddede milletvekillerinin dokunulmazlığına ilişkin şu hükme yer veriliyor:
"Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez."
83. Madde bu dokunulmazlık zırhının kullanılmasını sadece 14. Maddedeki durumların engellediğini de içeriyor.
14. madde ise şöyle:
“Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz...”
14. MADDE DEĞİŞTİRİLMEDİ
Can Atalay’ın Türk Ceza Kanunu’nun 312. Maddesindeki “Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım” suçlamasıyla 18 yıl hapis cezasına çarptırılması gerekçe gösterilerek tahliye edilmesi engelleniyor. Bunun 14. Madde çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği iddia ediliyor.
Ancak milletvekilleri Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Leyla Güven davalarında verilen karardaki “Anayasa’nın 14 üncü maddesindeki durumlar ibaresinin kapsamına hangi suçların girdiği konusunda kanun koyucunun düzenlemesi dışında yargı organlarınca yapılan yorumlarla belirlilik ve öngörülebilirliği sağlamanın mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır" ifadesi hatırlatılıyor.
Bu belirsizlik bugün fark edilen bir durum değil, konuyla ilgili herkesin, siyasetçilerin, hukukçuların çok iyi bildiği bir durum. Altılı Masa’nın Anayasa değişikliği çalışmalarında da yer alıyordu bu değişiklik arayışı. Sık sık Anayasa değiştirme kararlılığıyla ortaya çıkan iktidarın, üzerinde uzlaşma sağlanma olasılığının yüksek olmasına karşın bugüne kadar bu maddeyi değiştirme konusunda bir irade ortaya koyduğuna tanık olunmadı.
İktidar, muhaliflerinin cezalandırılması konusunda istediğinde rahatlıkla kullanabilmek için bu maddeyi elinde tutmaktan vazgeçmedi.
VEKİLLİĞİ DÜŞÜRÜLEBİLİR
“Hukuk, iktidarın elinde amaçlarına ulaşmasını sağlayacak bir enstrüman olmaktan öte bir şey değil” değerlendirmelerinin haklılığını kanıtlayan sayısız olay yaşandı ülkede bugüne kadar. Can Atalay kimliğinde yaşananlar da Erdoğan’ın “kişisel husumet” konusuna dönüştürdüğü Gezi Direnişi ile ilgili hassasiyetinin ötesinde siyasi sonuçlar elde etmeye yönelik önemli bir planın parçası gibi görünüyor.
Can Atalay hakkındaki karar önümüzdeki günlerde TBMM Genel Kurulu’nda okunup milletvekilliği düşürülecek büyük olasılıkla… AYM kararına uymak için direndiği iddia edilen TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş deneyimli bir siyasetçi. Sınırlarını iyi bilen ve havayı iyi koklayan bir siyasi kişilik. Yargıtay’ın kararında direnmesi sonrası tutumunun ne olacağı konusundaki tahminler muhtelif. Ancak 16 Ocak sonrası TBMM Genel Kurulu’nda Atalay kararının okunması ihtimalinin güçlü olduğu ifade ediliyor.
İş bununla bitmeyecek elbette. İktidara geldikleri ilk gün itibarıyla tüm kurumların içini boşaltarak sistemin bir tür çöküşünü sağlayanlar, uluslararası yükümlülükler dolayısıyla yollarına zaman zaman yoluna taş koymak zorunda kalan AYM’yi kapatmayı da daha güçlü bir şekilde kamuoyunun önüne getirecek.