Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mustafa Gültepe Gazete Oksijen’den Güzem Yılmaz Ertem’e verdiği mülakatta “Maaşlar ortalama yüzde 45 arttı, maaşlara yaptığımız yüzde 45 zam gibi doların da yıl sonuna kadar yüzde 45 artması gerektiğini düşünüyorum” dedi.

TİM Başkanı, enflasyonun sorumluluğunu maaş artışına bağlayan, ihracatçı zenginleşsin, bu yıl da kâr etsin diye daha fazla yoksullaşma talep eden bu açıklamayı ilk kez yapmadı. Aralık ayının sonunda yaptığı basın toplantısında da şunları söylemişti;

“Şu an en vasıfsız elemanı çalıştırmanın maliyeti 850 dolar. İhracatçının bu seviyede dünya ile rekabet etmesi mümkün değil. Talep düşerken biz pahalı kaldık. Bizden alım yapan ülkeler başka pazarlara kaydı. Asgari ücrette ikinci zammı konuşmamamız lazım. Acı çekmeden bazı şeyler düzelmiyor. İnsanlar da mutsuz. Bizim maaşımız artmasın ama enflasyon da artmasın diyorlar”

Arşiv, TİM Başkanı’nın Türkiye’deki ücret seviyesinin çok yüksek olduğunu dile getirdiği konuşmalarla dolu. Fakat aynı TİM başkanı, faizler sert şekilde düşürülüp, enflasyon azdırıldığında bırakın tek bir itirazda bulunmayı, ‘daha da düşürün, iyi oluyor, yüzde 9 yetmez, yüzde 5 isteriz’ diyordu. Mustafa Gültepe, Kasım 2022’de Ekonomim Gazetesi’ne yaptığı açıklamada faizlere ilişkin şunları diyecekti:

“Politika faizi 9’a düştü. İhracatçı olarak yüzde 5 olmasını tercih ederiz. Finansmana ulaşmak istiyoruz, dolayısıyla kredinin ucuz olması lazım. Faiz düşük olduğunda normalde dövizin de yukarıda olması gerekiyor. Finansmana ulaşabilirsek düşük faiz işimize geliyor."

Seçimden önce, piyasaya oluk oluk para pompalanırken, ucuza kredilerle servetlerine servet katan kesimler, ziyafet bittikten sonra hesabı emekçiye ödetme derdinde. İhracatçının halk düşmanlığına varacak bu tavrının nedeni, Türkiye’nin ihracat kompozisyonudur. Ne demek bu, açıklayalım.

TÜRKİYE NE SATIYOR?

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’nin ihraç ettiği her 100 dolarlık ürünün sadece 10,5 doları yüksek teknolojili ürünlerden elde ediliyor. İhracat kompozisyonunun geri kalanı ya düşük ya da orta teknolojili ürünlerden oluşuyor. Haliyle rekabet, teknoloji yoğun ülkelerle değil, emek yoğun ülkelerle yaşanıyor. TİM Başkanı “Bizden alım yapan ülkeler başka pazarlara kaydı” derken de bunu kastediyor.

Yüksek teknolojili ürün üreten firmalar, “dolar daha da yükselsin, ucuza kredi verin, asgari ücreti artırmayın” diye yalvarmıyor. Mesela Almanya’da bir ihracatçı bunları dese insanlar tepki göstermez mi? “Ben daha çok mal satayım diye, siz fakirleşin, yapacak bir şey yok, benim çıkarım, hepimizin çıkarı” dese bu kişiye “ne diyorsun sen be adam” denilmeyecek mi?

Mustafa Gültepe’nin de sektörü olan hazır giyimi ele alalım. Sektörün merkezi, Pakistan, Hindistan ve Bangladeş hattı… İşçi ücretleri 100 dolar seviyesinde. Bunun dışında hazır giyimde Mısır da öne çıkıyor. Orada da ücretler 150 dolar seviyesinde, kamu teşvikleri de cabası. Batılı ülkeler, hazır giyimde markalar yaratıyor ve sömürgeler bu markaların üretimini üstleniyor. Buyrun, aylardır direnişte olan Urfa’daki Özak Tekstil işçileri Levi’s için üretim yapıyor. Bizdeki tekstilci de isyan ediyor, Pakistan’a, Bangladeş’e, Mısır’a bakıp öykünüyorlar, onların cenneti buralar…

İHRACATÇININ CENNETİ BANGLADEŞ

Hazır giyim sektörü, Türkiye ihracatında, kimyevi maddeler ve otomotivin ardından 3’üncü sırada geliyor. Her 100 dolarlık ihracatın 8’i hazır giyimden elde ediliyor. Hele ki, Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde son 3-4 yılda teşvikler sayesinde açılan tekstil fabrikalarında Bangladeş şartları yaratılmaya çalışılıyor. Sektörün ayakta kalması reel ücretlerin baskılanmasına, vergi teşviklerine, kredi avantajlarına ve döviz kurunun yüksek tutularak rekabet avantajı yaratmasına bağlı. Bu haliyle, hazır giyim ihracatımız artsın, Mustafa Gülle gibi bir grup tekstilci para kazansın diye, 80 milyondan fedakârlık bekleniyor. Bu fedakârlığa zorunlu olarak katlanan milyonlar da ihracatın artmasıyla teselli buluyor. Milyonlar, çok şükür diyor; “ihracatımız arttı”.

Gerçekten de artıyor. 2018 yılında yurtiçinde elde edilen toplam gelirin yüzde 31,2’sini ihracat oluştururken, 2022 yılında bu oran yüzde 38,6’ya yükseliyor. 2018’de ihracat yapan firma sayısı 83 bin iken, bu sayı 2022 yılında 114 bine çıkıyor. Yüz binin üzerinde şirket ihracat yapıyor ama toplam ihracatın yüzde 52’sini sadece 1000 şirket üstleniyor.

EMEKÇİNİN PASTASI KÜÇÜLÜYOR

Peki, ihracatın artması Türkiye’yi zenginleştiriyor mu? Elbette… Ekonomik büyümenin ana motoru ihracat. Fakat ihracat artıkça, geniş halk kesimleri yoksullaşıyor. Başka bir ifadeyle, toplam pasta büyüyor büyümesine de emekçiye düşen dilim küçülüyor. 2018’de emeğin gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYİH) içindeki payı yüzde 33,5’ken, bu oran 2022’de yüzde 26,5’e kadar geriliyor. Emekçiden çalınan bu 7 puanlık erime, sermaye sahiplerine aktarılıyor ama yine de ihracatçımıza yetmiyor.

85 milyon çalışıyor, ihracatçıyı doyuramıyoruz. Türkiye’nin tüm kaynaklarını emen, teknoloji üretemeyen, araştırma geliştirme yatırımlarını beceremeyen, Türkiye için kurduğu hayal Bangladeş’ten ileri gidemeyen bir grup azınlığı halkımız sırtında taşıyor.