Rejim kendini kalıcı hale getirecek adımlar atmayı sürdürürken muhalefet gözünü kapatmış; ittifak, tanınmış aday, pazarlık demekte ısrar ediyor. Örgütlü bir halk olmadan rejimi durdurabileceği gibi bir yanılgı içinde.

Halksız siyaset
Erdoğan halksız siyaseti yönetme biçimine çevirirken muhalefet kötü bir taktik izliyor.

Yerel iktidarı belirleyecek sandığın kurulmasına 45 gün kaldı. Seçim rüzgârı yurttaşa ulaşmış durumda değil. Bu haliyle giderse ulaşacağı da yok. Ülkedeki hâkim havaya rağmen partiler kendinden menkul şekilde “al takke ver külah” diyerek zaman öldürüyorlar.

14-28 Mayıs seçimlerinden sonra ittifakların partileri siyasetsiz bıraktığı, ne dediği belli olmayan kurumlara dönüştürdüğü çokça konuşuldu. Hatta ittifak siyaseti en çok bunun için eleştirildi. Ama hemen ardından gelen yerel seçim gösterdi ki esas sorun çok daha derinde.

Partiler çok uzun süredir Meclis’e ve lider kavgalarına indirgenmiş bir siyaset tercih etti. Bilerek ve isteyerek halkı sadece seçmen olarak görüp sandık zamanı siyaset yapmaya çağırdı. İktidar için bu siyaset bir çeşit yönetme biçimi ve belli düzeyde de anlaşılır bir tutum. Ne de olsa tek adam ve ekibi var. Siyasi mekanizmalar ne kadar daralırsa işleri o kadar kolaylaşır. Ama muhalefetin de bu trende tutunması gerçekten çok ilginç bir durum.

Sadece aday belirleme yöntemine bakarak bile muhalefetin geldiği noktayı görmek mümkün. Ne arasanız var. En kolay kazanma yöntemlerini icat etme uğraşı, anketlere bakma, ünlüler geçidi, belediye başkanlığı meclis üyeliği pazarlığı ve bilumum benzer yöntemler. Halk olmasın da ne olursa olsun. İster açık ifade edilsin ister kapalı, bu yöntemlerin hepsi halkın olmadığı siyasete su taşımaktan başka bir işe yaramaz.

YETER Kİ HALK OLMASIN

Cumhurbaşkanı Erdoğan ülkeyi kendi yaptığı siyasete alıştırdı. Kürsüden bağırarak konuşan ve herkese ne yapması gerektiğini tarif eden bir siyasetçi prototipi. Yıllarca bunu yaptı. Elindeki devasa medya gücü vs. başarılı da oldu. Tek başarısı bununla da sınırlı kalmadı. Siyaseti, iktidarıyla muhalefetiyle üç beş kişinin konuştuğu bir meseleye indirmeyi başardı. O saatten itibaren de kendi minderinde güreş tutan Erdoğan için karşısına çıkanın sırtını yere sermesi zor olmadı. Böyle devam ederse bundan sonra da olmayacak. 

Ortada çıkarı savunulan bir toplumsal kesim yok. Belirginleşen bir politik çizgi yok. Hadi adını koyalım, dava kalmamış ama partiler var. Herhangi bir kahvede birlikte çay içmekten imtina edecek insanlar, aynı partide siyaset yapmaya başladı. Bin yılın sağcıları hiç istiflerini bozmadan muhalif medya kuruluşlarının gedikli yorumcuları oldu. Bu yetmedi, gittiler solcu partilerden milletvekili, belediye başkanı adayı oldu. Nedeni sorulduğunda yanıt her zaman “karşı mahalleye seslenmek” oldu. Üstelik bu büyük bir yenilik ve başarı olarak sunuldu.

NE ZAMAN BİTECEK?

Muhalefet partilerinin içine düştüğü halktan uzak siyaset yapma kuşkusuz sadece aday belirleme yöntemi ve adaylarım kimliği ile açıklanamaz. Bununla birlikte pazartesi günü yayımlanan BirGün gazetesinde yerel seçimlerde muhalefetin tutumuna yönelik Prof. Dr. Ayşen Uysal’ın değerlendirmesine dönüp bir daha bakmakta fayda var. Uysal, “Marka adaylar çıkarma eğilimi liyakatın bir yere bırakıldığı, toplumun sorunlarını göz ardı eden, ekonomik sermaye ve medyayla siyaset arasında bir ilişkiye götürüyor bizi. Öte yandan muhalefetin ideolojik bagajlarını boşaltmış olması da var olan siyaseti bizi umut vaat edemediği noktaya taşıyor” derken iki noktanın altını çizmiş oldu. Birincisi ünlüler geçidine dönüşen adaylık gösterileri, ikincisi ise -belki de birinci başlığın nedeni- ideolojisiz bir muhalefetin varlığı.

Değişim, dönüşüm, yenilik bunların tamamı kulağa hoş gelen kavramlar. Ama aynı zamanda tek başına da hiçbir şey ifade etmezler. Politikayla doldurulmaya ihtiyaç duyar.

NEDEN KONUŞULUR?

İktidar büyük bir kriz içinde debelenip çıkış bulamazken ülke kamuoyu muhalefete kilitlenmiş durumda. Hangi aday çıktı, futbolcu mu olsun, şarkıcı mı gibi tartışmalar hâlâ gündemi belirliyor. Yazık çok yazık.

Milyonlarca yurttaş start çizgisinde koşmaya hazır atlet gibi bekliyor. Bir şeyleri değiştirme iradesinden vazgeçmiş değil. Yeter ki muhalefet onları tribüne yollamaya kalkmasın. Bunca yenilgi ve başarısızlıktan artık ders alınması gerekiyor. Rejimi durduracak, ülkede demokratik gelişmelerin önünü açacak tek şey örgütlü bir halk muhalefetidir. Bunu reddeden hatta ıskalayan her tutum sadece Erdoğan’ın siyasi ömrünü uzatır, onun kurmak istediği rejime tuğla koyar.