Tam bir hafta sonra yarın, önümüze gelecek sandıklara kentlerimizi yönetmesini istediğimiz isimleri atacağız. Belki epeyce de atmayan olacak.

Yerelden öte anlamı olan bu seçimde tercihleri belirleyen ne olacak, insanlar neye bakıp neye göre karar verecekler?

Bu sorunun tersten yanıtı siyasettir. Siyasetin olmadığı ya da siyasetin ar damarının çatladığı bir seçimde, ideolojisiz bir yarışta, birileri ipi göğüsleyip “kazandı” ilan edilecek.

Kaybeden şimdiden belli: Siyaset!

Raşit (Kaya) Hoca, siyasetin kimi aktörlerinin kostüm değiştirir gibi parti değiştirmelerini “ideolojiden vazgeçmek”, “siyasetin uğraş olarak metalaşması” olarak nitelemişti.

Siyaset profesyonellerinin “siyaset sorun çözme sanatıdır” klişesini doğru kabul edersek, sorunların zirve yaptığı yerde siyasete ilginin de zirve yapması gerekir.

Yaşanan depremden sonra, insanların hâlâ başlarını sokabilecekleri güvenli bir yuvalarının olmadığı, içecek su bulamadıkları, ot toplayarak tencere kaynatmaya çalıştıkları, işsizliğin zirve yaptığı, beslenemeyen çocukların bodur kaldığı bölgede, sorunlar yumağının sembol ismi hiç kuşkusuz Hatay oldu.

O Hatay ki, içinde boğulduğu sorunlarının çözümü için umut gördüğü birine mi oy versin, öyle birini bulmakta zorlandığına mı yansın, kendi oyunun memleket genelinde otoriter rejimin daha da pekişip kalıcılaşmasını, temsil ettiği çok kültürlü hoşgörü toplumunun sonu anlamına gelebileceğini düşünerek mi hareket etsin cenderesine sıkıştırılmış.

Sıkıştırılmış, çünkü bu durumda onun hiç sorumluluğu yok.

Depremin hemen ardından Türkiye’nin dört bir yanından koşup gelerek yaraları sarmaya çalışan sosyalistlere sarılmak istemiş. Sol birleşsin ve bizim sorunlarımıza çözüm olsun, depremde nasıl dayanışma ile ayakta kalmaya çalıştıysak, şimdi de birlikte yöneterek ayağa kalkalım demiş. Olmamış!

Sol birleşememiş. Bağımsız ya da üzerinde anlaşılan bir partiden ortak aday çıkarmayı becerememiş. Sanki yarış kendi aralarındaymış gibi, isimler öne sürüp adaylar ilan ederek birbirlerine karşı ön almaya çalışmışlar.

Sağ partiden milletvekili adayı olan birinin sol partiden belediye başkanı adayı olmasına, sonra orada da kabul görmemesine tanık olmuş Hataylılar.

Yıkımın sorumlularından birini aday gösterip bizi ölümle sıtma arasında seçim yapmaya zorlamayın, seçeneksiz bırakmayın diye çırpınmışlar ama bütün bunların CHP’de bir karşılığı olmamış.

İktidar partisinin sık sık “CEHAPE’nin tek parti rejiminde valiler il başkanı gibiydi” dediği durumun yaşandığı, bakanların, valilerin, devlet aygıtının tüm unsurlarının iktidar için çalıştığı bir seçimde geneldeki kirlenmenin en yoğun biçimiyle kendi illerinde yaşandığına tanık olmuşlar.

Tam da bu yüzden; ideolojisiz, rant, montaj, kumpas, şantaj eşliğinde yürüyen, asker-polis seçmen kaydırmalı ve skor merkezli seçim sürecinin Ma’at Salonu oldu Hatay.

Ma’at antik Mısır’ın doğruluk ve adalet tanrıçasıydı. Doğruluk, denge, düzen, uyum, hukuk, ahlak ve adaletin temsilcisiydi. Bunlar tüm Mısırlıların günlük yaşamları boyunca izlemeleri beklenen ilkelerdi. Ma’at’ın karşıtı haksızlık, kaos, şiddet veya kötülük anlamına gelen İsfet’ti. Her Mısır tapınağında bir Ma’at Salonu bulunurdu. Ma’at buraya gelen ölülerin kalbini doğruluk tüyü ile tartardı. Kalp tüyle dengede kalırsa ölü Duat’ta ölümsüz yaşama hak kazanır, kalp tüyden ağırsa canavar tanrıça Ammit tarafından yenirdi.

Hatay, siyaset için tam da böyle bir Ma’at Salonu işte. Hangi siyasetin kalbinin tüyle dengede kalıp geleceğe taşınacağını, hangisinin ağır basıp Ammit’e yem olacağını en net orası gösterecek!