Hayalet Değil Hakikatiz, Otuz Yıldır Yanıyoruz  (I)

Koca bir otuz yıl geçti aradan. Unutturamadılar. İnkâr edemediler. Çünkü insanlığa yönelik suç üstünde ve milyonların gözü önünde yakalandılar. Suçları sabit; diri diri insan yakmak.

Otuz yıldır hesap vermekten kaçtılar. Madımak katliamını ısrarla hayaletleştirilmek istediler. Yani katliama dair tüm hakikatlerin ve adalet hakkını aramanın önüne, resmi iktidar siyasetinin engelleri konuluyor.

Mağdurlar, Madımak katliamını “insanlığa yönelik suç” olarak işaret ederken, devlet ve sağ-İslamcı iktidarlar “olay” diye sıradanlaştırmak ve unutturmak istiyor. İnsanlık suçu katliama dair hakikat hakkını savunmak için hukuksal, adalet, siyasi, psikososyal ve yaraların onarılması gibi tüm hakikat alanları üzerinden dile getirilen yüzleşme talepleri reddediliyor.

AKP’de, önceki iktidarlar gibi bu alanlarda yüzleşmelere ve adil yargılamalara imkân vermedi ve vermiyor. Aksine katliamcıları kollamaya ve savunanları ise resmi makamlarla mükafatlandırmaya devam ediyor.

Failler Kahramanlaştırılıyor

Oysa demokratik ve adalete dayalı hukuk devletlerinde, insanlık suçu katliamlara daha bir özen gösterilerek ve etik değerlere uyularak ve adaletle yaklaşılır. Çünkü insan hak ve onuruna saygılı ülkelerde insanlık suçu işleyenler ile gurur duyan bir kindar nesil yetiştirilmesi istenilmez.

Yani insanlık suçu katliamlarla yüzleşmek, hakikat ve adalet arayışı özel bir ilgi ve ahlak ister.

Madımak katliamı gerçeğinde olduğu gibi, Sivas'ta yaşanan tüm hakikatlerin ve gerçek olguların yerine AKP iktidarı ile birlikte çevresinde yer alan siyasal İslamcı medya kuruluşları ve cemaatlerin yarattığı algılar devreye sokulmaya çalışıldı. Failler mazlumlaştırılmaya, kahramanlaştırılmaya ve katledilenler ise “tahrikçiler olarak katledilmeyi hak ediyordu.”

Kolay değil, acı dinmiyor ve 2 Temmuz 1993’de Madımak Oteli’nde yaşanan insanlık suçu bir katliamının üzerinden koca otuz yıl geçti. O gün Pir Sultan Abdal Kültür Şenliklerine katılan otuz üç can ile iki otel emekçisi katledildi.

Ama katiller halen firarda. Tutuklular af ediliyor. Serbest bırakılıyor. Katliamın gerçek sorumluları açığa çıkarılmıyor. Adaletin arayışı engelleniyor. İnsanlık suçu zaman aşımına uğratılıyor.

Unutturmamak ve Adalet Arayışı Sürüyor

Otuz yıldır süregelen adalet arayışı, tüm engellemelere, unutturma ve katliamı hafızasızlaştırma politikalarına karşı, sorumluların açığa çıkarılması, hakikat hukuku arayışı, katliamcı faillerden yargı önünde hesap sormak, insanlık suçlarından zamanaşımının olamayacağı, madımak otelinin utanç müzesi olması talepleriyle sürüyor.

Adalet arayışı ve katliamların yeniden yaşanmaması için başta Alevi hareketi olmak üzere, diğer demokrasi güçlerinin mücadelesi otuz yıldır küresel ölçekte devam ediyor. Bu nedenle Madımak katliamının ulusal ve uluslararası alanda sahiplenildiği ve toplumsallaştığını ifade edebiliriz.

Başta bu haklı ve yerinde olan hukuksal, siyasal, kültürel ve sosyal mücadelenin ne kadar değerli olduğu hafızalara, tarihe not edilmeli ve hakkını teslim etmeliyiz. Ama bugüne kadar süregelen mücadele eksenlerinin, söylemlerinin ve zeminlerinin elbette eksiklikleri olduğunu da kabul etmeliyiz.

Hayaletleştirmeye Karşı Hafızalıştırma

Bu eksikliklerin farkında olan Alevi hareketi bir yandan da, gerek Türkiye’de gerekse tüm dünyada aslında “Madımak katliamında tam olarak ne kaybettiğimizin ve neler olduğunu” anlatabilmemiz ve bu insanlı suçu katliamın hafızasını oluşturmanın önemine vurgu yapmıştı.

Bugün Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun, Madımak katliamının 30. Yıldönümünde yapmak istediği şey tam da bu eksikliklerin giderilmesini amaçlıyor.

Çünkü Madımak katliamında adalet arayışı talebine otuz yıldır iktidar sağır kalmış ama diğer taraftan da davayı zaman aşımına uğratmak için sürüncemeye bırakmış, katliam faillerine cezasızlık ilkesini benimsenmiş, firardakilere dokunulmamış, “kaşımayın, unutun” denilerek katliam hafızasızlaştırılmaya bırakılmıştır.

Madımak katliamına ilişkin bir yandan adalet arayışı mücadelesi devam ederken, diğer taraftan, katliamın hafızasını inşa etmek, kurumsallaştırmak ve kalıcı kılmak gerekiyordu.

Avrupa Aleviler Birliği Konfederasyonu’nun öncülüğünde hayata geçirilen Madımak Katliamı Hafıza Merkezi projesi kapsamında süren;

· Madımak Sanal Müzesi

· Madımak Dijital Kütüphanesi

· Madımak Web Belgeseli

·  Madımak Sinema Belgeseli

· Madımak Sözlü Tarih Çalışması kalıcı bir merkezi hafıza oluşturarak, Madımak katliamına dair tüm hakikatleri, belgeleriyle, sözleriyle, resimleriyle, görüntüleriyle, delilleriyle, mahkeme tutanaklarıyla, akademik külliyatı ile, sanatıyla, tanıklarıyla, mağdurlarıyla, kuşaktan kuşağa aktarmak için seferber olmuş durumdadır.

Devasa bir çalışma ile yüzbinlerce bilgi, belge, söz, resim, görüntü, kayıp yakınlarının anlatımları, katliamda sağ kurtulanlar, katliamın tanıkları ve otuz yıldır adalet ve hukuk mücadelesini yürüten avukatlar 2 Temmuz 1993’e dair tüm hakikatleri, Madımak Hafıza Merkezinde bir araya getiriyor.

Madımak Hafıza Merkezi aynı zamanda, Madımak Katliamının arka planda konumlanan siyasal İslamcı, faşist ve tekçi ideolojik yapının açığa çıkarılması, o günkü siyasi iktidarın rolünü, devletin kamu kurumları ve görevlilerinin bu katliamdaki sorumluluğunu görünür kılmayı çalışacaktır.

Çünkü hafızalaştırılmayan hakikatler zamanla silikleşerek kayboluyor. Madımak Katliamına dair hakikatlerinin de zaman içinde silikleşerek, giderek salt o döneme tanıklık edenlerin, bir motivasyon etkinliğine dönüşmesi endişelerine karşı, farklı bir strateji ve mücadele zeminlerinin yaratılması gerekiyordu.

Bu nedenle Madımak Hafıza Merkezi, katliam karşısındaki örgütlü adalet arayışı mücadelesine yeni bir değer ve anlam kazandırmıştır.

Çünkü kaybedilen insandır. Evrensel ve insani değerlerdir. Çalınmış hayatlar ve tamamlanmamış hikayelerdir. Kadın, çocuk, genç, yaşlı, düşünür, aydın ve sanatçılar otuz üç insanın hayatı, hikayesi ve hakikatleri söz konusudur.

Yitirdiklerimiz için yaptığımız anma etkinlikleri ne kadar haklı görünse de, yitirdiklerimizi salt bir politik içerikli ajitasyon dolu konuşmaların ve sloganların nesnesi haline dönüştürülmesine seyirci kalınamazdı. Daha da ötesi yitirdiklerimizi şehitliğe indirgeyen tutumun bizzat kendisi, bir anlamda anılarını bir açıdan da hakir görmek bile sayılabilir.

Zira Madımak Katliamında yitirdiklerimizin, kendilerine has muhalif, aykırı, kültür insanı, aydınlık öznelerdi. Onları bu hakikatin öznesi olmaktan çıkararak, sadece idealist bir politik ve “şehitlik” gibi muhasebe defterine yazılacak 33 sayısı değildir!

Yaşatılmadan nasıl hatırlanacaklar? Yaşatılamadan nasıl unutulmayacaklar? Dolayısıyla Madımak Katliamından yitirdiklerimizi soyut analizlerin, idealistleştirilmiş hikayelerin ve politik ajitasyonların  nesnesi haline getirilmeden, Madımak katliamında yitirdiğimiz özneleri araçsallaştırılmaksızın ve değersizleştirmeksizin, onların hakikatlerini ve hikayelerini evrensel bir dille anlatmalı.

Ünlü İtalyan komünist düşünür Antonio Gramsci, sanat ve felsefenin politik dönüşümü sağlayabilecek yegâne araçlar olduğunu söylerken haksız değildi; kontrolün sadece politikacılarda kalması durumunda ise estetik ve entelektüel boyutun körelmesine sebep olacağını ve kültür sanat hayatını sıradanlaştırılarak dönüşümü sekteye uğratacağını iyi tahlil etmiş eşsiz bir düşünürdü.

Her bir canın kaybı, aslında yaşam hakkı elinden alınmış otuz üç insanın yaşam hikayesidir. Kayıp onların bu dünyaya, topluma bırakacağı miraslardı. Kayıp bir deyiş, tamamlanmamış bir kitap, bestelenmemiş bir Muhlis Akarsu türküsü, kayıp bir Behçet Aysan şiiri, kısacası kültür sanat alanında eksilendi. Yaşanılmamış aşklar. Dönülmeyen semahlar. Kayıp, otuz üç insanın hayalleriydi. Üstelik yitip gidenlerin yarısı kadın, genç, çocuk ve çoğu da düşünür ve sanatçılarken...