Hurafeler değil, Bektaşi felsefesi kazanacak?
Yıl 2023 ve AKP iktidarı, II. Mahmut’un 1826 yılında, Hace Bektaşi Veli Dergahını işgal edip, Bektaşiliği yasaklamasıyla başlattığı kimlik ve felsefi düşünce kıyım politikalarını sürdürmekte ısrar ediyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı Alevi Bektaşi ve Cemevi Başkanlığı Hacıbektaş ilçesinde, yıllardır süregelen geleneksel Hace Bektaşi Veli Kültür, Sanat ve Anma Etkinliklerine karşı birkaç yıldır alternatif bir etkinlik yapıyor. Bu etkinliğe Alevi toplumu rızalık göstermedi. AKP kendi bürokratları ve kamu gücü kullanılarak farklı illerden taşınan insanlarla doldurmaya çalıştı ama nafile.
İktidarın bu etkinliği, Alevilerin ev sahipliğinde gerçekleşen geleneksel Hace Bektaş Veli’yi anma etkinliğini tanımama mesajı vermesinin ötesinde, “biz Alevi-Bektaşilerin düşüncesinde, gönlünde ve cem muhabbetlerindeki Hace Bektaş Veli’yi değiştireceğiz” mesajı da vermiştir.
Çünkü alternatif etkinlikte anlatılan “Hacı Bektaşi Veli” kişiliği, düşüncesi ve inancı ve silüeti gerçeklerin çarpıtıldığının dışa vurumuydu.
Bu etkinlikte bir ideolojik skandala ve çarpıtmaya daha imza atıldı. Asırlardır Hace Bektaşi Veli silüetinde yer alan teslim taşı, kucağındaki aslan ve ceylan çıkarılmış. Yani bilinçli olarak estetikten ve doğal renklerinden arındırılmış ve itibarsızlaştırılmaya çalışılmış.
Alternatif Devlet Etkinliği Başarısız Olunca
Bu tablo karşısında Kültür Bakanı “artık etkinliklerin gelecek yıldan itibaren 16 Ağustos'ta düzenleneceğini” ifade ederek, Hacıbektaş Belediyesi ve Alevi kurumlarınca düzenlenen geleneksel resmi HBV anma etkinliklerine katılacağını açıkladı. Elbette bu dahil olma biçiminin nasıl olacağı şu an muğlak. Bakanlık etkinliği tümüyle himayesine alır ve belediyeden Alevi kurumlarının müdahil olmamasını talep edebilir.
Anma etkinliklerinin içeriğine teolojik ve ideolojik olarak müdahil olabilir ve içerden asimilasyonu hedefleyebilir. Hace Bektaşi Veli’nin siluetindeki çarpıtma ve dönüştürme örneğinde olduğu gibi, salt Sünni bakış açısıyla, HBV anma etkinliklerinin organize edilmesini hedefleyebilir. Bu değişim ve dönüştürme hedeflerinin sonuçları önümüzdeki yaz aylarında daha netleşecek gibi görünüyor.
Hace Bektaş Veli’nin Kucağındaki Aslan ve Ceylan Ne Mesaj Veriyor?
AKP'nin yeniden dizayn etme nedeni, bu silüetin verdiği mesaja yöneliktir. Çünkü Hace Bektaşi Veli felsefesi ve öğretisinde etnik, ulusal ve dini kimliklerden daha çok, evrensel insani değerler ve doğanın tüm canlı varlıkları önemsenir. Bu aynı zamanda insan ve tüm canlıların haklarını ve barış içinde yaşama hakkını savunmayı içerir.
Toplumsal çeşitliliği, eşit koşullarda, eşit haklarla, sevgi ve barış içinde bir arada tutacak yegâne hümanist yaklaşım olarak görür. Kucaktaki Aslan ile Ceylan, sevginin, hümanizmanın, farklı ama bir arada kardeşçe yaşamanın ve barışın mesajıdır.
O nedenle;
"Sevgi muhabbet kaynar, yanan ocağımızda,
Bülbüller şevke gelir, gül açar bağımızda.
Hırslar, kinler yok olur, aşkla meydanımızda,
Aslanlarla ceylanlar, dosttur kucağımızda" diyen Hace Bektaş Veli’nin huzuruna bu insani ve evrensel değerlere savaş açarak, siluetindeki mesajları budayarak çıkılmaz. Alevi-Bektaşilik fetihçiliğin değil, bu topraklarda barışın ve sevginin simgesi ve felsefi öğretisidir.
Yok Saydıkları Teslim Taşı, Bektaşilerin İkrarıdır
AKP versiyonu asimilasyon tablosunda sadece aslan ile ceylan değil, Bektaşiliğin en önemli sembollerinden biri olan ve yola ikrar ile bağlılığın simgesi anlamına gelen Teslim taşını da çıkarmışlar.
Bektaşi inancında yola gönüllü ikrar vererek girmeyi ve yola teslim olmayı ifade eden on iki köşeli teslim taşını yok saymak, esasında Hace Bektaşi Veli’nin inanç ve öğretilerine bağlılığı kesmenin adımıdır. Yani devlet aklının yeni asimilasyon stratejisinin hedefinde Alevileri hafızasızlaştırma var.
Dolayısıyla siyaseti ve devleti din ve etnik kimlik üzerinden inşa edenler, toplumsal çeşitliliğe dayalı barışın, ancak evrensel insani değerler üzerinde sağlanacağı düşüncesine sıcak bakmazlar. İşte bu nedenledir ki, Hace Bektaşi Veli’nin tarihsel kişiliği ve düşüncesi her zaman resmi tarihin ve muktedirlerin tahribatıyla karşı karşıya kalmıştır.
Onun üzerinden Alevi-Bektaşi inancının sünnileştirilmesini hedefleyen asimilasyon, bir devlet aklı ve projesi olarak halen devamlılığını bu nedenle sürdürüyor.
Yine yakın zamanda meşhur “restorasyonlar” adı altında, HBV Dergâhın girişine büyük bir camekan içine Kuranı Kerim’i koymaları da bu nedenledir.
Akıl-Hurafe Çatışması
Akıl ile hurafe arasındaki çatışmaların tarihi yeni değildir. Osmanlıcılık ve İslamcılığın Bektaşilik düşüncesi ve felsefesiyle çatışmasının tarihi de yeni değildir. Dolayısıyla Türk İslam Sentezci tarih anlayışı Hace Bektaşi Veli’den adeta bir “Ortodoks bir din adamı” gibi bahseder. Onu özgür aklın değil, göksel vahiylerin takipçisi gibi sundular.
AKP’nin Hace Bektaşi Veli’ye dair görüşleri, 16.YY’ın Yavuz Sultan Selim ile 1826 yılında Bektaşiliği yasaklayan ve aklın rehberliğindeki felsefi ve bilgeliğin okulu dergahlarını işgal edip şeriatçıların hurafelerine teslim eden ideolojinin kalıpları içindedir. Bugün laik eğitim yerine, eğitimin dinselleştirilmesi de bu ideolojik yaklaşımın devamı niteliğindedir.
Hace Bektaşi Veli Ortodoks Din Adamı Değil, Aklı ve Felsefeyi Rehber Edinmiş Bilge Kişiliktir.
Alevilere kimlik dayatma politikasının bir sonucu olarak, Hace Bektaşi Veli düşüncesi ciddi tahribatlara maruz bırakıldı.
Yetmiş iki millete aynı nazarla bakmayı rehber edinmiş Hace Bektaşi Veli’yi; “Ahmet Yesevi’den el alıp, iki rekât namaz kılıp, Anadolu'yu Türkleştirmek ve İslamlaştırmak” gibi Türk İslam sentezinin siyasal ve dinsel misyoneri gibi sundular.
Türkçülük ideolojisi onu etnik kimlik ideolojisinin kalıplarına yerleştirirken, siyasal İslamcılık Ortodoks din anlayışının kalıplarına hapsetmeye çalıştı. Oysa insanın aklına ve gönlüne mihman olmuş yol bilgesi bir insanı ve düşüncesinin, hiçbir ideolojik kalıba sokulmayacağını asırlardır anlayamadılar.
Vahiylere Karşı Özgür Aklın Sözü Bektaşilik
Onun aydınlık ve insan merkezli felsefi düşüncelerine savaş açanlar, bu aydınlanma düşüncesinin ortaya çıkardığı felsefi düşünsel geleneği ve toplumsal gücü asimile ederek dönüştürülmelerine Aleviler ve Bektaşiler izin vermeyecektir.
Bugün Alevilere düşen tarihsel görev ve sorumluluk, bu çarpıtmalara karşı Hace Bektaş Veli hakikatini, felsefesini ve düşünce sistemini, fikri ve akademik mücadele ile toplumsallaştırmak olmalıdır.
O nedenle çarpıtmalara ve silüet üzerinden asimilasyona karşı hakikatleri anlatmak lazım.
Çünkü, zahirden batine, kuldan cana, uhrevilikten dünyeviliğe, hurafelerden akla, şekilcilikten öze, karanlıktan aydınlığa evrilen sevgi ve barış yolunun kurucusu hakkında oldukça hakikat dışı, çarpıtılmış görüşler ve tahribatlar doludur.
Hace Bektaş Veli, Türkçü ve Sünni Ulemanın inancına/düşüncesine aykırı düştüğü ve şeriata uymadığından dolayı, devlet aklı, kâh onun düşüncesini yasaklamayı, kâh devlet içinde eritmeyi, kâh dergahını gasp edip, eserlerini yakmayı, takipçilerini yargılamayı, sürgüne yollamayı ve öldürmeyi tercih etmiştir. Ya da ondan Ortodoks bir Sünni gibi, namaz kılan, Hacca giden, abdest alan, şeriatın savunucusu gibi bahsetmeyi tercih etmiştir.
Özellikle 1980 askeri darbesinden sonra adım adım Bektaşi inancı ve kültürüne ait eşyalar, semboller, müzik aletleri ve resimlerden oluşan birçok envanter HBV dergahından kaldırıldı.
AKP döneminde restorasyon adı altında, Hünkar’ın Dergâhı ve Kadıncık Ana’nın evi özünden koparıldı. Dolayısıyla eş zamanlı olarak Alevi-Bektaşi kültürü, öğretisi ve inancı yok ve asimile edilmeye çalışıldı.
Tarihin hiçbir döneminde zalimler ve egemenlerin resmi ideolojik tarih yazımında, özgür akla, eleştirel düşünceye ve insan-doğa sevgisine ve bunu eyleminin merkezine koymuş bilge insanlarına yer vermezler.
Ya yok ederler, yok edemediklerinde ise onları kendi hakikatlerine yabancılaştırmaya çalışırlar.
O nedenledir ki; velilerin velisi Bektaş hakkındaki yanlış anlatımlar, onun insan merkezli hümanist yaklaşımının üstünü örtmek için, hakikatlerin tarihi çarptırılmıştır.
Tüm dünyaya Hace Bektaşi Veli’yi gerçek yönüyle tanıma ve kabul etmesine rağmen, ülkemizde halen bu hakikatin kabul edilmemesi manidar değil mi?
Göksel vahiylerin takipçisi gibi sunulan Hace Bektaşi Veli ısrarla “Okunacak en büyük kitap insandır” diyerek insan aklının takipçisi bu evrensel düşüncenin rehberliğinde aydınlanmayı öğütler.
Dolayısıyla Hace Bektaşi Veli’yi gerçek yönleriyle tanımak, hakikat ile uydurulmuş hayallerle gerçeküstülüklerden arındırmak gerekir.
Kişiliği, hayatı, düşüncesi ve öğretisi bütünüyle çarpıtmalara ve tahrip edilmeye maruz bırakılmış. Tam da bu nedenle, Alevi kurumlarının ve ülkemizin aydınlarının, bu bilge insanı anlatması ve gerçek yönüyle tanıtması günümüzde daha da önem kazanıyor.
İnsanın kitabını okumayanlar, insanın canına okumakla, silüetlere saldırmakla ve hakikatleri çarpıtmak ile meşguller. Oysa önce insanın, doğanın, tüm canlıların ve Hace Bektaşi Veli’nin gerçeğini okunmalıdır.
Bektaşi aklı ve felsefesi böyle buyurur.