İnsanlar tarih boyunca birbirleriyle savaşmaktan ve öldürmekten vazgeçmediler. Savaşın kendisi zaten vahşetti ama savaşan tarafların ve silahlı askerlerin bu vahşeti zaten baştan karşılıklı olarak kabul ettikleri varsayılıyordu.

Oysa ortada başka bir mesele daha vardı. Sivil halk, yaralılar ve esirler.

Eski çağlarda bu sorun da galip orduların, devletlerin lehine “pratik olarak” çözülüyordu.

Sivil halk da ya silahlı askerler gibi kılıçtan geçiriliyor ya köle olarak kullanılıyor ya da işgalciye boyun eğmesi ve haraç ödemesi şartıyla yaşamasına izin veriliyordu.

Savaş esirlerinin akıbeti de onlardan farklı olmuyor, yaralılar ise ya öldürülüyor veya savaş alanında ölüme terk ediliyordu.

∗∗∗

Bu durum 1789’daki Büyük Fransız Devrimi ile değişmeye başladı. Artık savaş esirleri Fransız milletinin himayesi altında olacak, onlara yapılan kötü muameleler Fransız vatandaşına yapılmış gibi cezalandırılacak, esirlerin, hastaların ve yaralıların da hastanelerde tedavi edilmesi sağlanacaktı.

Aydınlanmanın ve Büyük Fransız Devriminin etkisiyle başlayan bu süreç zaman içinde giderek gelişti. İsviçre’nin Cenevre şehrinde 1864’te toplanan uluslararası bir konferansta ilk Cenevre Sözleşmesi imzalandı.

Daha sonra 1906 ve 1929 yıllarında genişletilen sözleşmeler nihai halini ise 1949 yılında aldı.

Toplamı dört adet olan “Cenevre Sözleşmeleri”nin birincisi “Harp Halindeki Silahlı Kuvvetlerin Hasta ve Yaralılarının Vaziyetlerinin Islahı Hakkında Cenevre Sözleşmesi”ydi.

Sözleşmede açık olarak yazılır: “Sağlık servisine bağlı sabit müesseseler ve seyyar sıhhiye birlikleri hiçbir surette tecavüze maruz bırakılmayarak muharipler tarafından hürmet görecek ve himaye olunacaklardır.”

Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı “Aksa Tufanı” saldırısı sonrası İsrail’in giriştiği insanlık dışı katliam dur durak bilmiyor, sınır tanımıyor.

İsrail geçtiğimiz Salı günü de Gazze’deki El-Ehli Baptist Hastanesi’ni bombaladı. Hastanede sadece hastalar, yaralılar ve sağlık çalışanları değil, çoğu yaşlı, kadın ve çocuklardan oluşan kalabalık bir sivil nüfus da bulunuyordu.

Parçalanmış bedenler, çuvallara, torbalara doldurulan kollar, bacaklar, vücut parçaları, yüzleri, gözleri kan revan ağlaşan çocuklar, korku ve çaresizlik içinde insanlar.

Filistin Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasına göre 471 ölü, 28’i ağır olmak üzere 342 yaralı.

∗∗∗

İsrail Hükümeti saldırının sorumluluğunu Hamas’a yıkmaya çalışsa da geçmişte de hastane saldırıları konusundaki sabıkasını bilen dünya kamuoyunu ikna etmeyi başaramadı.

Yardımına ilk koşan ise saldırının hemen ardından Tel Aviv ziyaretinde “Eğer bir İsrail mevcut olmasaydı onu icat etmemiz gerekirdi.” diyen ABD Başkanı Joe Biden ve bilumum emperyalist devlet başkanı oldu.

El-Ehli Hastanesi saldırısı bir kez daha gösterdi ki liberallerin otuz yıldır anlattıkları hikaye boş bir yalandan ibaret. Emperyalizm, yirminci yüzyılda olduğu gibi yirmi birinci yüzyılda da dünyayı ve dünyada olup bitenleri açıklamak için temel kavram olmayı sürdürüyor.

İsrail Savunma Bakanı Gallant'ın "Hayvansı insanlarla savaşıyoruz ve ona göre davranıyoruz." sözleri sonrasında gerçekleşen saldırı ise Siyonist İsrail devletinin Cenevre Sözleşmeleri dahil hiçbir insani değere saygı duymadığını açık olarak gösterdi. 

Ortada gerçekten de “hayvansı insanlar” var ama onlar Gazze’de değil Tel Aviv’deki Siyonist devletin binalarında ikamet ediyorlar.

Direnen Filistin halkının yanında olmak insani bir görev.