Geçen gün, "Bu hayatta hangi mesleği yapmak istemezdim, ya da girmeden önce iki kez düşünürdüm" diye sorguladım kendimi. Başlıktaki, "kafiyeli" şu üç meslek geldi aklıma.

Hekimlik, hâkimlik ve hakemlik...

Üçü de, kutsal görevler.

Üçü de (kendi çapında) hayati kararların altına imza atan, hatta kimi zaman (hekim ve hakem özelinde) kimi zaman anlık, saniyelik kararlarla, insanların bireysel ya da gruplar halinde geleceğini önemli ölçüde etkileyebilen işler.

Hekimlik mesleğini ele alalım.

Hekimler, uzun ve meşakkatli bir eğitim sonrasında bu işi yapma "ehliyetini" elde edebiliyorlar.

En zoru da onların işi kuşkusuz.

İnsanları ve (veteriner hekim özelinde) hayvanları, hastalıklardan korumak, hastalandıklarında doğru ilaç ve yöntemlerle tedavi etmek ve çok acil veya aşırı durumlarda hayati ameliyatla "uçurumun kenarından hayata döndürmek" gibi bir işten söz ediyoruz. Asla hata kaldırmayacak ve "Tüh... Keşke..."si ya da "Pardon"u olmayan kararlar almak durumundalar. Hâkim ve hakemlerden farklı olarak çoğunlukla "geri dönüşü mümkün olmayan" kararlar veriyorlar.

Onların da, hata yaptıkları ya da çoğunlukla yaptıkları işten zerre kadar haberdar olmayan insanlarca "hata yaptıklarına inanılan" durumlarda nasıl tepki gördükleri, üstelik "can söz konusu olduğundan",haksız yere fiili - fiziki saldıraların hedefi olduklarını üzülerek hemen her gün görüyoruz.

∗∗∗

Hâkimler de büyük sorumluluklar üstlenen insanlar.

Her ne kadar ilk bakışta "kitapta ne yazıyorsa, ona uygun bir karar verirsin olur biter" gibi görünse de, o kadar "matematik" sadeliğinde ve basitliğinde değil işleri. Uzun bir inceleme, araştırma ve dinleme süreci sonucunda verecekleri karar, kimi zaman bir insanın, bir grup insanın, bir toplumun hatta bir ülkenin yaşamına doğrudan etki edebilecek sonuçlar doğurabiliyor. Ülkemizde sürüncemede kalmış veya sonuçlandırılmış ama kamu vicdanını da, yargılanan bireylerin vicdanlarını da rahatlatmayan hükümleri içeren davaları düşününce, neyi kastettiğimi anlarsınız. Hele ki hekimlerden farklı olarak, kimi zaman siyasi saiklerden, kişisel duygulardan ve toplumsal baskılardan etkilenebilme anlamında "baskıya" açık olan bir alandır hâkimlik.

Demokrasisi gelişmemiş ülkelerde, yani baskıcı rejimlerde, "tayin" veya "siyasi amaçlı tayin" yoluyla gelen hakimlerin bu anlamda yüklerinin çok daha zor olduğunu söylemeye bile gerek yok.

Gelelim hakemlere...

İlk ikisine göre, "işleri daha kolay" zannedilebilir.

Hiç de değil..

BirGün'e siyaset yazmamın dışında, bir yandan da yıllardır spor yazarlığı da yapan biri olarak, çok rahatlıkla söyleyebilirim ki, hekimler ve hâkimler kadar gerilimli bir ortamda, hatta zaman zaman çok daha büyük bir baskı altında anlık (kimi zaman saliselik) kritik kararlar vermek durumunda olan insanlar bunlar.

Bir "sıkı taraftar" ve aynı zamanda hep adil kalmaya çalışan bir "futbol yorumcusu" olarak, hakemlerin kararlarını doğal olarak eleştirme durumunda olduğumdan, kimi zaman çok sert eleştirdiğim insanlar, hakemler. Bazen, bırakın taraftar gözlüğünü ya da spor yorumcusu gözlüğünü, sıradan bir insanın bile "Yok artık... Bu kadar bile olmaz" diyebileceği hatalara da imza atabiliyorlar.

Fanatiklikten gözü dönmüş insanların da öfkelerine hedef oluyorlar bu yüzden.

Maçları sadece TV'den izleyenler pek bilmezler ama, stadyumlarda, salonlarda vs. kimi zaman onbinlerce insanın direkt tepkisine yol açan ve fiili, fiziki hedef haline gelme riski ile görev yapan bireyler. Maalesef bu tepkiler, "kendilerine, takımlarına, camialarına büyük haksızlık" yapıldığına inanan sporcu ya da taraftar kitlelerinin "cezalandırma" yoluna gitmesine bile yol açabiliyor.

∗∗∗

Bunun en vahim, en somut ve en taze örneğini geçen Pazartesi gecesi Ankara'da yaşadık.

Siyasi geri planı, bağlantıları malum, iktidar aygıtının en tepesine yakın bir ismin ve yanındakilerin, tam bir magandalık gösterisi niteliğindeki yumruklu-tekmeli saldırısı sonucunda bir hakem neredeyse ölümden döndü.

Aklı başında insanlar orada müdahale etmese belki de o genç adamın hayatına son vereceklerdi o azgınlıkla.

Sporun çılgınca rant çarklarının döndüğü, buna bir de siyasi nüfuz etkilerinin eklendiği, sponsurluklardan reklam ve yayın gelirlerine, yasal ya da yasadışı bahis gelirlerinin ağız sulandırdığı bir dünyada, spor alemindeki (anlık) karar vericiler olan hakemlerin yaşamının da en az hekimler ve hâkimler kadar zor olduğunu bizzat gördük Pazartesi gecesi.

Her üç mesleğin mensuplarının da "baskı altında kalmadan, özgürce, mesleki birikimlerini başka saiklerin önünde tutarak" karar verebilmelerinin önemine bir kez daha tanık olduk.

Hakemler özelinde de, içinde yaşadığımız toplumun sosyal ve siyasi dinamikleri düşünüldüğünde, meselenin ne boyutlara varabildiğini görmüş olduk.

Hepimize, ama öncelikle de devlete bu insanların rahat ve uygun koşullarda görev yapabileceği imkanları sağlamak düşüyor.

Hekimlerimizin iyi yetişip, hakkıyla görevlerini yaparak hayat kurtarmaları, hâkimlerimizin hiçbir dış etkenden etkilenmeyerek sadece kitaba ve vicdanlarının sesine kulak verip hüküm verebilmeleri, hakemlerimizin de "can korkusu" olmadan, "başka yerleri dinleyip, başka faktörlerden etkilenmeden" düdük çalabildikleri bir dünya, hepimizin özlemi.

Koruyalım bu insanları.

Sağlık ve adalet...

Vazgeçilmezlerimizdir.

Bu iki vazgeçilmezi teslim ettiğimiz insanlara, tüm hekimlerimize, hakimlerimize ve hakemlerimize saygıyla...