Haftaya Tahir Elçi’nin faili meçhul bir cinayetle katledilmesi, cihatçı çetelere silah taşıyan MİT tırlarını ortaya çıkardıkları gerekçesiyle Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmaları, Rus uçağının düşürülmesinin ardından kurulan yeni dengeler ve Türkiye’ye ekonomik yaptırımlarına dek oldukça vahim gelişmelerle başladık. IŞİD petrol trafiğinin netleşmesiyle birlikte her geçen gün Türkiye’nin IŞİD’le ortaya çıkan yakın ilişkisine bir yenisinin eklenmesi, sokaklarda “aktorosların” kol gezmesi, Avrupa Birliği ile Suriyeli mülteciler üzerinden devam eden kirli pazarlık… Kara kışın kapıda olduğu bugünlerde güneşsiz günlere doğru adım atıyoruz.

Saray’ın birçok hamleyi aynı anda yapması, hızlıca atılan diğer adımların ülkeye ve topluma olan zararlarını şüphesiz daha görünmez hale getiriyor. Ülke savaşın uçurum kıyılarında bir aşağı bir yukarı çekilirken toplumun yaşadığı gerilim, hak ve hürriyetlerin baskı ve “kim vurduya gitmelerle” yok edildiği gerçeklerini flulaştırıyor. Yaşamın her alanında hızlı bir dibe doğru sürüklenme devam ederken, halkı ölüm ile tutsaklık arasındaki iki seçeneğe itme durumu, 1 Kasım seçimlerini almaya dönük oyunun tekrarı gibi: Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek.

Taksim’in ortasında alenen kadınlar üzerinden İslami gericilik propagandaları, “Kaç kişi oruç tutuyor, kaç kişi cuma namazına gider, kaç kişi helale dikkat eder dediğimizde bu oranları çok yüksek görürüz ama en büyük zafiyetimiz faiz konusunda” diyerek faiz konusunda fetva kurullarının kurulmasını isteyen bir BDDK Başkanı, eğitimden medyaya dek stratejik alanlarda devam eden dinselleştirme…
Bunun yanında başta yine kadınlar ve gençler üzerinden olmak üzere 64. Hükümet programıyla da altı çizilen istihdamda güvencesiz ve esnek çalışmanın daha da yaygınlaştırılması ve kamu istihdamı içine fiilen taşınması, Kıdem’i kaldırmayı hedefleyen fon tartışmaları, hayata geçirilmek üzere olan kiralık işçi uygulaması… Emeğin kazanımlarını törpüleyen geçişler, gündemin vahşetinin ardında sessizce hızlandırılıyor.

Hafta başında Merkez Bankası Finansal İstikrar Raporu’nu yayınladı. Altı aydır devam eden ekonomik gelişmelerin ve gelecek eğilimlerin yer aldığı raporda, öne çıkan başlıklar küresel ekonomik gidişatın Türkiye üzerindeki olumsuz etkilerinin büyüdüğüne, bozulan makro göstergelerin toplumun geniş emekçi kitlelerinin yaşam koşullarını hızla dibe doğru çektiğine, paralel olarak da işsizliğin ve yoksullaşmanın keskinleşme eğiliminin devamına işaret ediyor.

Çin ekonomisinde devam eden yavaşlama ve ABD’den faiz artırımı beklentisinin yarattığı çekimserlik, Türkiye’nin içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelere para girişini yavaşlatıyor. Küresel alanda emtia fiyatlarındaki düşüş net ithalatçı ülkeler açısından enflasyonu sınırlayan olumlu bir etki yaratırken, yine bir net ithalatçı olan Türkiye tam ters bir istikamette kur fiyatlarındaki yükseklik nedeniyle bu etkiyi enflasyonist baskı olarak yaşıyor.

Doğrudan emekçi kitlelerin alım gücünü aşağı çeken enflasyodaki ilerlemenin temel kaynağı olan pahalı dolar ise sıcak para çıkışlarıyla pahalılığını koruyor. Ödemeler Dengesi istatistiklerine göre Eylül ayında 2,4 milyon dolara yakın bir çıkış bulunuyor.
Havuz medyanın ekonomi haberlerinde bolca yer verilen “cari açığın gerilemesi”, yeni kabinenin de iki lafından birinde geçiyor. Oysa MB’nın kendi raporunda da görülebilineceği gibi cari açık, ekonomi daraldığı için geriliyor; yani ihracatta büyük çaptaki gerileme, yüksek enflasyon-eriyen reel ücretler nedeniyle iç talebin yavaşlamasına bağlı düşük büyüme döneminin bir sonucundan başka bir şey değil. Şayet Türkiye’ye sıcak para girmeye başlayıp yeniden spekülatif bir büyüme şişkinliği yaratıldığında cari açığın yine bir anda fırladığı görülecektir.

Unutulmasın ki yapısal olarak büyüme stratejisini dışa bağımlılığa dayayan-ithalat, borçlanma üzerinde çarpık bir büyüme tasarlayan ülkelerin kriz haritası ödemeler dengesidir. Bugün Türkiye’de izlenen gelişmeler ve eğilimler kriz işaretlerini ortaya koymakta fakat günlük kurtarımlarla geçiştirildiğini göstermektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta ise işte AKP’nin başvurduğu bu günlük kurtarımlardır. Rusya’ya rest çekerken enerji ihtiyacını karşılamada tasarladığı alternatif kanallardır, yahut sıcak para çıkışını ikame edecek kentsel yıkıma bel bağlayan rant planlarıdır, güvencesizleştirilen işçilerin kazanımları ve emeğinin karşılığının gasp edilmesidir. Bugünlerde başlayacak olan asgari ücret görüşmelerinin de bu gözle takip edilmesi önemlidir.