Hrant Dink suikastine ilişkin “milli mutabakat cinayeti” lafı hiçbir şey anlatmadığı gibi, asıl katilleri, Fethullahçı Çeteyi, dolayısıyla 15 Temmuz darbecilerini gizleyerek adeta bir suç ortaklığına yol açıyordu.

Çoğu kez teorik ve felsefi bakımdan doğru olan bir analiz, tespit ya da tutum politik olarak her zaman doğru olmaz. Örneğin; “Kapitalizm kötüdür, kurtuluş sosyalizmdir” dediğimiz zaman teorik bakımdan doğru bir şey söylemiş oluruz. Ancak, politik bakımdan topluma gerçek anlamda neredeyse hiçbir şey söylemeyiz. Dolayısıyla bugün, (Hrant Dink cinayetinde) “katil devlet” demek, teorik bakımdan ve yüksek bir soyutlama düzeyinde doğru olsa bile, politik bakımdan topluma gerçek anlamda bir şey anlatmaz. Gerçeğin örtülmesine yol açar.

Konuyu biraz daha açmak ve tabloyu netleştirmek için, 19 Ocak 2013 ve 10 Aralık 2015 tarihli yazılarımdan bazı bölümleri aşağıya alarak tamamlamayı gerekli görüyorum. Neredeyse her şeyi zamanında ortaya koymuşuz. Bilinsin istedim!

‘HRANT’IN DOSTLARI’

“İstanbul Cumhuriyet Savcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından hazırlanan Hrant Dink davasının yeni iddianamesi, Başsavcılık tarafından Kabul edilerek dün (9 Aralık 2015) mahkemeye gönderildi. İddianamede, Emniyet içindeki yasadışı Cemaatçi polis yapılanmasında yer alan isimlerin büyük bölümü hakkında ağır suçlamalar yöneltiliyor

“Mahkemeye gönderilen 168 sayfalık iddianamede, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi (eski) Başkanı Ramazan Akyürek ile dönemin İstihbarat Daire Başkanlığı Personel Şube Müdürü Coşgun Çakar hakkında, "tasarlayarak kasten öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, "silahlı örgüt kurmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme, görevi kötüye kullanma" suçlarından 23’er yıldan 44’er yıla kadar; İstihbarat Daire Başkanlığı C-Şubesi (eski) Müdürü Ali Fuat Yılmazer hakkında ise, "tasarlayarak kasten öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, "silahlı örgüt kurmak, resmi belgeyi yok etme, görevi kötüye kullanma" suçlarından 19 yıldan 32 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmaları talep ediliyor.

“Ergenekon tertibi üzerinden Cumhuriyetin tasfiye edilme sürecinde AKP-Cemaat iktidarıyla birlikte hareket eden; bu dönemde iktidar için rıza üretimine katkıda bulunarak toplumsal direniş refleksinin kırılmasında belirleyici bir rol oynayan liberaller ve sol liberaller, gerçeğin hiçbir yorum gerektirmeyecek şekilde ortaya çıkması nedeniyle utanır mı bilemem.”

“Ancak, bugünkü dinci-faşizan düzenin kurulmasında yaşamsal katkıları olan bu liberaller ve sol liberallerin, Hrant Dink cinayetiyle ilgili de utanç verici bir sicile sahip olduklarını unutmamak gerekiyor.”

LİBERAL ZİHİN KİRLENMESİ

“Bütün zorlamalara, sahte kanıt ve düzmece ifadelere karşın Hrant Dink cinayeti Ergenekon davası ile ilişkilendirilemedi. Yargıtay, 2011’in son aylarında sonuçlanan davada verilen hükmü bozdu. Henüz AKP-Cemaat koalisyonunun bozulmadığı, iki islamcı gücün, Kemalist-askeri vesayet düzenini yıkıyoruz diye, Cumhuriyeti ve demokrasiyi boğazladıkları o günlerde, mahkemenin verdiği karar büyük bir şaşkınlıkla karşılandı.”

“O günlerde, özellikle kendisine Hrant’ın Dostları diyen, liberal-muhafazakar ittifakıyla oluşan bir çevre, değerli dostumuz Dink’in aziz hatırası üzerinden büyük bir sahtekârlıkla küçük hesaplarını görmeye devam ediyordu. İşte o dönemde, daha önce Dink cinayeti hakkında hazırladığım yazı ve haberlerden farklı olarak üst üste iki yazı yazdım ve Hrant’ın sahte dostlarını teşhir etmeye çalıştım. Bu yazılarda da daha öncekiler gibi cinayetin arkasındaki gücü ve gerçek katilleri gösterdim.”

“Nitekim, Ergenekon kumpası çöktükten, bu davanın sahte kanıtlara ve düzmece ifadelere dayalı bir tertip olduğu itiraf edildikten sonra, cinayet soruşturması da Fethullahçı çeteye yönelmeye başladı. Bu sonuçta benim ve Nedim Şener gibi gazetecilerin büyük payı vardı. Çünkü, bütün kanıtlar, o günlerde demokrasi için çalışan hayırsever bir dini cemaat gibi gösterilen Fethullahçı çeteyi işaret ediyordu. Sonuçta, AKP ve Cemaat arasındaki 17-25 Aralık 2013’deki yolsuzluk soruşturmaları üzerinden başlayan çatışma ve 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra ortalığa saçılan kanıtlarla bütün yazdıklarımız doğrulandı. Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer gibi emniyet müdürlerinin de aralarında olduğu onlarca Fethullahçı polis Dink cinayetinden tutuklanarak yargılanmaya başladı.”

“Liberaller ve Hrant’ın sahte dostları da utançlarıyla baş başa kaldılar. Aralarında Dink’in bazı avukatlarının da bulunduğu bu çevreler, şimdi de bu suikast hakkında, bir milli mutabakat cinayetiydi gibi, saçma ve esas olarak cinayeti bir kez daha örtbas etmeye ve Fethullahçı çeteyi aklamaya yarayacak bir tutum sergilemeye başladı. Çok açık ki; bir cinayeti ne kadar anonimleştirirseniz katilleri de o kadar gizlersiniz. Güya, devletin bütün kanatları bu cinayetin işlenmesinde ortaktı demeye çalışıyorlar.”

YENİ DERİN YAPI

“Eldeki bu kadar kanıta karşın, liberallerin gerçeği görmemekteki ısrarılarının nedeni şudur; yaşam onları o kadar yalanladı ki, bir kez daha yanlışlanmaları halinde bütün siyasal ve entelektüel sicillerinin çöp olacağını biliyorlar. Örneğin, ülkeyi demokratikleştireceğini savundukları AKP, dinci faşizan bir diktatörlük kurmaya girişti, onun ortağı Cemaat de askeri darbe yapmaya kalkıştı. Hep Kemalistler darbe yapar zanneden liberaller de bu durumun şaşkınlığını bir türlü üzerlerinden atamadı. “Oysa bütün verilerin ortaya koyduğu gerçek şudur; Hrant Dink, tam da bu algıyı toplumda oluşturmak, “Hrant’ın katili Ergenekon” düşüncesini yerleştirmek isteyen güçler tarafından öldürtüldü. Bu nedenle; olgular, çok güçlü kanıtlar ve cinayetin siyasal analizinin ortaya koyduğu nesnel sonuçlara göre ifade edebiliriz; Hrant Dinkin katili AKP iktidarının ortağı Cemaat ve onun yönetimindeki yeni derin yapıdır.”

“Bu cinayetin yarattığı derin acı, öfke ve protesto eylemleri üzerinden AKP-Cemaat koalisyonunun yürüttüğü siyasal projeye güçlü bir toplumsal onay üretildi. Bu kirli projenin başarı kazanmasında en büyük pay ise liberallere aitti.”