Sercan Meriç

sercanmeric@birgun.net

İstanbul Valiliği’nin parklarda, plajlarda, piknik ve mesire alanlarında içki tüketimini yasakladığına dair genelgesi dünkü ana gündemdi. Valilik, tepkiler üzerine genelgede geri adım attı ve cezai yaptırımın 'çevreye rahatsızlık verenler' ile sınırlı olduğunu belirtti.

Dün, iktidarın klasik taktiklerinden biriyle daha karşılaştık. Siyasal İslamcı iktidar, seküler yaşam tarzına yönelik bir hamle yaptı, gelen tepkileri ölçtü, biçti ve geri adım attığına dair bir mesajı kamuoyunun gündemine soktu.

Yurttaşlar bilhassa sosyal medyada söz konusu genelgeye bir hayli tepki gösterdi. 

Bu genelge ile ilgili bir tepki de Cumhuriyetin kurucu partisi CHP'den de bekledik, ancak her zamanki gibi kulaklarının üstüne yattılar. Şaşırılacak bir durum yok, zira kısa bir süre önce İBB'ye ait kafelerde içki satışı yapılmadığını açıklamak için sokak sokak gezmeye meyyal bir muhalefet partisi ile karşı karşıyayız. 

Meselenin içki tüketme özgürlüğüyle alakalı olmadığını, topyekun laik Cumhuriyetin kazanımlarına karşı bir saldırı yürütüldüğünü bir türlü idrak edemediler. Oysa ki iktidar, yaşam tarzlarına yönelik bu tarz saldırılar ile beraber hem yoksulluk gündeminin üstünü örtmek istiyor hem de siyasal İslamcı hegemonyayı genişletmeyi hedefliyor. 

***

Verilere bakacak olursak, iktidarın bu yasaklarının pek bir mantığının olmadığını da görüyoruz. TÜİK’in 2019 verilerine göre; Türkiye’de nüfusun yüzde 74,4’ü hayatı boyunca alkol kullanmadığını söylüyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün raporuna göre ise Türkiye’de kişi başına düşen alkol tüketim miktarı sadece 1,8 litre. Listede bizden sonra en az alkol tüketim oranı Azerbaycan ve Tacikistan. 

Kaçak içkiden ölenlerin sayısı ise ters orantılı. Türkiye son yıllarda kaçak içki tüketimi nedeniyle onlarca insanın öldüğü bir ülke. Bunun sebebi de iktidarın yaşam tarzlarına yönelik baskısının sadece kanunlarla, genelgelerle sınırlı olmaması. Vergiler nedeniyle bir adet biranın fiyatı bile uçmuş durumda. Bu da kaçak içki üretimini ve tüketimini artıran temel etken.

Söz konusu genelge ve benzerleri “Ne var canım, parkta da bira içmeyiverin!” diyerek geçiştirilecek bir durum değil. Meclis muhalefetinin ve Cumhuriyetin kurucu partisinin anlamadığı ya da anlamak istemediği ve karşı koymakta gönülsüz davrandığı bu baskılar, aslında daha çok yurttaşımızın ölümüne sebep oluyor.

***

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana yaşam tarzları meselesini gündemden düşürmediğine tanıklık ettik. Genelde yaşam tarzlarıyla ilgili meselelere dair AKP Sözcüsü Ömer Çelik açıklama yapıyor. Çelik, 28 Mayıs’taki seçim sonuçlarından iki gün sonra yaptığı açıklamada, “Hiç kimse bir diğerinin hayat tarzının üzerine baskı kuramaz” demişti. Buna benzer de birçok açıklaması arşivlerde duruyor.

Söz konusu açıklamalar ile uygulamaların tezatlığı, popülist otoriter iktidarların ortak özelliği…

İktidar, eylem ve söylemdeki çelişkili haliyle antidemokratik hüviyetini de her defasında ortaya koyuyor. Bu noktada bilhassa Meclis muhalefetinin iktidarın bu zayıf noktasına dair hiçbir siyaset geliştirememesi de dikkat çekici. 

Toplumda siyasete ve değişime dair umutsuzluğun ana kaynağı da seçim sonuçlarından ziyade muhalefetin bu körler sağırlar oyununa devam etmesi olsa gerek! Sarı öküzü veren muhalefet, ipin ucunu bir türlü yakalayamıyor.

Oysa ki siyaset bilimci Charles Taylor'ın da dediği gibi: "Eğer ortaya, nüfusu meydana getiren belli kesimlerin sesinin duyulmasını sistematik olarak engelleniyormuş gibi bir görüntü çıkarsa, söz konusu topluma özgü demokratik yasanın meşruiyeti de tehlikeye girmiş olur."

Ve iktidar uzun yıllardır nüfusun neredeyse yarıya yakınına düşman hukuku uygulayarak toplumsal meşruiyetinin olmadığını da ikrar ediyor. Bu baskıların ardında elbette sömürü ve biat düzeninin devam ettirilmesi ana saik. 

***

Aslında içki meselesine dair geçmişte iktidarın verdiği sınav bugünlere dair ışık tutuyordu. Vatandaşı koruma bahanesiyle TV’deki dizilerde başlayan sansür, bugüne kadar çığ gibi büyüyerek geldi. Bu süre zarfında kamusal alanlar iktidar tarafından zorla yeniden şekillendirildi. 

Bu baskı mekanizmasının en önemli virajlarından birisi 2012 yılında dönülmüştü. 

Santralistanbul’da düzenlenmesi planlanan One Love Festivali de iktidar eliyle hedef gösterilmişti. Kendisine “Eyüplüler” diyen bir grup, "üç aylar" içinde düzenlen festivalde içki satışına karşı çıkmıştı. Söz konusu festivalde mevzuata aykırı bir durum olmamasına rağmen içki satışı engellenmişti. 

Geçtiğimiz yıl Kozlu Müzik Festivali’nin, bu yıl da Nilüfer Müzik Festivali’nin içki satışı olacağı gerekçesiyle engellendiğini unutmayalım. 

Bundan 11 yıl önce yaşanan hadise sonrasında çember gitgide daraldı. Bundan sonrası için geç olmadan güçlü bir itiraz noktasında buluşmanın vakti, geldi de geçiyor.