Sercan Meriç

sercanmeric@birgun.net

BirGün’e konuşan Erdal Güney "Şiddet gören, zulmedilen, öldürülen müzisyenler görüyoruz. Yaşadığımız çağın sorunlarıyla ilgili örgütlenmesi gereken bir topluluktan bahsediyoruz. Bu noktada fotoğraf iyi değil" diyor.

Erdal Güney: Zamanı mühürlemek isterim

Müzisyen Erdal Güney, hafızalara kazınan dizi, film ve belgesel müziklerini Afel albümünde tekrardan yorumladı.

2006’dan bu yana üretilen eserlerden oluşan Afel, dinleyicileri uzun bir yolculuğa çıkarıyor.

Güney, Ada Müzik tarafından yayınlanan son albümünün nasıl hazırlandığını anlatırken müzik ile kurduğu ilişkinin temel prensiplerini de özetledi.  

Afel albümü nasıl ortaya çıktı?
Daha önce Perihel yayınlanmıştı Ada Müzik tarafından. O da benim 2006’dan bu yana belgesellere, televizyon dizilerine, sinema filmlerine yapmış olduğum müziklerden oluşuyordu. Afel’in de içinde bu müzikler var. Fakat dramatik metinlere yaptığımız müzikler... hareketli görüntülere yaptığımız müzikler. Haliyle arka planda farklı sanat dallarıyla buluşan bir ifadesi vardı. Dinlenebilir olması açısından biraz daha işleyip, yeniden düzenleyip bazı enstrümanlarla destekleyip dinlenebilir hale getirmeye çalıştık. 2013’te Perihel yayınlanmıştı, aradan geçen zamandan sonra Afel yayınlandı. Sözden bağımsız sadece müziğin olanaklarından faydalanarak bir şeyleri anlatmaya çalışmak, benim için müzikle kurduğum en özel bağlardan birisi. Şarkı yapmaktan daha bağımsız. Kendi içinde zorlukları olan bir alan. Çünkü müzik endüstrisi artık üretimi de olanaklı zeminden uzaklaştırdı. Müzisyenler telifleriyle beraber var olmaya çalışıyor. Kültür politikaları sonucunda müzisyenler yalnız, yetersiz olanaklarla buluşmaya devam ediyor.

Ne demek Afel?
Perihel’in aslında tamamlayıcısı oldu bu isim. Perihel, dünyanın güneşe en yakın olduğu anı tanımlıyor. Afel de en uzak olduğu anı tanımlıyor. Erdal Kınacı’nın fotoğraflarını kapağa aldık. Kapak fotoğraf çalışması açısından çok başarılı. Birtakım metaforlarla hayatı tanımlayabileceğimiz bir dönemde değiliz aslında. Gerçekliğin de büküldüğü ve askıya alındığı bir dönemdeyiz. O yüzden birtakım metaforlarla hani uzak ve yakın hikâyesi üzerinden de yürüyen bir içerik kurmaya çalıştım. Sonuçta sizin kendinizi ikna ettiğiniz bir alan olması lazım. Tüm o üretim sürecinden bağımsız olarak... Bana da yapışan bir hüzün var. Hüzün niye? Yaşadığımız gerçekle daha sahici buluşmanın bir yolu olmalı. Hayatta kurduğumuz birtakım bağlar nettir, mesafesi ölçülebilir şeylerdir. Peki, ondan sonraki yürünecek hayat ne? O hayatla buluşulabildiği anda Perihel’de, Afel’deki müzikler kendi öykülerini yazmaya başlıyor. Bu noktada öykülere dahil oldukları için dinleyicilere ve Ada Müzik’e teşekkür etmek isterim.

Afel’deki eserler o zemini yaratıyor…
Bu dünyanın, dertlerin, sıkıntıların karşısında kendimizle de buluşmayı sağlayabiliyorsa eğer yapılan işler, mutlu olurum. Yoksa duyguyu köpürterek insanları gerçeklikten koparıp duygularıyla yalnız kalmalarına hizmet etmesini arzulamam. Herkes büyük dertlerle, büyük sorunlarla, bireysel olabilir, toplumsal olabilir, bunlarla uğraşmaya çalışırken kendilerine omuz olabilecek alanlara, dostluklara, ilişkilere ihtiyaç duyuyor. Bu dönemin belki de kendine özgü hali biraz da bu. Çünkü ben de öyleyim. Zamanı da mühürlemek isterim. Birçok yazara, şaire, müzisyene çok saygı duyarım bu yüzden. Hayat hikâyemin bir yerlerinde vardır onlar.

Elveda Rumeli, Hatırla Sevgili, Asi Ruh gibi dizi, film ve belgeseller içerikleri kadar sizin müziklerinizle de tarihe geçti. Bir diziye, filme ya da belgesele müzik yaparken hangi kriterler önemli sizin için?
Doğanın, insanın, emeğin kendi varoluşunu zedeleyen her türlü baskının, iktidarın karşısında bir dil tutturması gerekiyor. En zorlayıcı örneklerden birisi Hatırla Sevgili’ydi… 1950’lerden başlayıp, 1980’lere gelene kadar Türkiye toplumsal tarihinin kronolojik akışına müzikle eşlik edebilmek bizi ürkütmüştü. O tarihselliğin içinde kendimizi var edip anlayabilen bir bilinç oluşturduğumuzu fark ettik. Haliyle siz insanların, toplumun, doğanın nasıl var olduğunu hissedebilmelisiniz. Böyle düşündükten sonra müziğin başına oturduğunuzda bu sizin üretiminizi sağlamıyor. Ama geniş bir üretim olanağının fikri zeminini oluşturabiliyor, estetik zeminini oluşturabiliyor.

Perihel de Afel de tanımladıkları durumla sağlıksız bir yere işaret ediyor aslında. Bunun Türkiye ve dünya ölçeğindeki izdüşümü nedir?
Güneş sabit dünya dönüyor. Dünya tarihsel anlamda bir dönüş içinde… Klasik dönem, modern dönem, postmodernizmle cebelleştik, şimdi post-truth çağına girdik. Tüm bunlar bizim yaşadığımız gerçekliğin, etrafında döndüğümüz, uzaklaştığımız, tekrar anımsadığımız total bir hikâye aslında. Gerçekle bir derdimiz var. Elbette bu çok yapısal bir tartışmadır. Neler neler yaşandı. Gezi’yi, kadın cinayetlerini, doğa katliamları, emek mücadelesindeki işçi kıyımlarını… Elbette arka planını böyle toplumsal duyarlılığa indirgeyip oradan beslenen müziklerden oluşmuyor albümler… Sadece üretici olarak benim yaşadığım zamanın kendisiyle ilgili bir durum. Ben de kendi adıma uzaklaşan, yakınlaşan zamanlar yaşıyorum. Ama sabit durum var ortada.

Nedir o durum? 
Emekle ilgili cümle kurmak sabittir. Doğanın insanlardan bağımsız var olma hikâyesi sabittir. Canlıların, toplumsal hayatta kendi varoluşlarıyla beraber yaşama haklarının olması sabittir. Dayanışmanın kendisi sabittir. Doğal olarak temelde bir yabancılaşma hikâyesinin içindeyiz. Hem doğaya hem de kendimize ait bir yabancılaşmayla beraber hayatı var etmeye çalışıyoruz. Kendi dışımızı çok tanımlamaya başladığımız bir dönemde yaşıyoruz. Dışını suçlayıcı bir hale varmaya başlıyoruz. Aşk ilişkisinden tutun da doğanın ya da hayatın gerçekliği üzerine konuşurken... 

Müzik sektörünün bütününe baktığımızda sizin açınızdan nasıl bir fotoğraf var?
Kötü durumdayız. Pandemi döneminde hayatına son veren müzisyenler var. Güneş sabit dediğim şey bu. Bireyin belleği ile toplumsal bellek arasındaki bağ içinden geçtiğimiz uzun zaman diliminde ciddi anlamda kopmaya başladı. Müzisyenlerimizin, kendimi de içine dahil ederek söylüyorum, yaşadığı çağın farkında olması gerekiyor. Bunun aslında demokratik ve ekonomik bir mücadele alanı olduğunu fark etmeliyiz. Bunun için bir araya gelinememesi problemli bir durum. Öbür tarafta SGK sorunları var müzisyenlerin… Bu soruna bir yanıt bulunması gerekiyor. Şiddet gören, zulmedilen, öldürülen müzisyenler görüyoruz. Yaşadığımız çağın sorunlarıyla ilgili örgütlenmesi gereken bir topluluktan bahsediyoruz. Bu noktada fotoğraf iyi değil. Diliyorum ilerleyen zamanda bizim kendimizi daha mutlu edebileceğimiz bir noktaya gelir.