Google Play Store
App Store
Sercan Meriç

Sercan Meriç

sercanmeric@birgun.net

Hurrilerin Nikkal’a adadıkları Hurri 8. İlahisi dünyanın en eski melodisidir. M.Ö. 1400 civarında yazıldığı tahmin edilir. O günden bu yana meydanlarda, alanlarda, antik kentlerde, modern kentlerde müzik eksik olmamıştır. Modern dünya müziksiz düşünülemez, modern dünyanın zuhur ettiği şehirler de öyle… Bilhassa İstanbul, sadece medeniyetlerin değil, müziğin de başkentlerinden birisidir. Bu kadim kentte yüzyıllar boyunca bir yanda imparatorların yaşadığı saraylarda terennüm edenler vardı, bir yanda da saraylara direnenlerin müziği… Hepsi müzikle hayatı anlamış, anlamlandırmıştı. Bu kadim kenti yönetenler, uzun yıllar boyunca müziksiz, sözsüz, melodisiz bir kent inşa etmeye çalıştı. Ne yazık ki bu çaba ilerleyen dönemlerde tüm Türkiye’ye yayıldı. Ta ki 2019’da Ekrem İmamoğlu’nun belediye başkanı seçilmesine kadar…

İBB’deki değişim ile beraber kentin en çileli meydanlarında müziğin sesi yeniden yükseldi. Mecidiyeköy meydanı mesela… Her sabah o meydandan geçerken kütüphanenin hoparlörlerinden yükselen klasik eserleri duymayan var mıdır? 2019’daki seçimde başkanlık ipini göğüslemeden önce “İstanbul’u bir festivaller şehri yapma” arzusundan bahsediyordu İmamoğlu… Pandemi, ekonomik kriz, şiddet ortamı belki İstanbul’u müzik festivalleri açısından öne çıkan bir kent yapmadı ama kentin potansiyelini hatırlatmak açısından dikkat çekiciydi.

“Geride kalan 5 yılda müzik adına ne yapıldı?” sorusunu cevaplamak gerekirse, şunları söyleyebiliriz: İstanbul ile özdeşleşmiş müzisyenler kamusal alanda dinleyicileri ile buluşma fırsatına erişti. 2019’dan önce AKP’li yönetimin sansürüne uğrayan muhalif müzisyenler ve Kürt müzik grupları, 5 yıllık süreçte İBB’nin yönetimindeki sahnelerde sanatlarını icra edebildi. Mesela; Rewşan, Rojda, Bajar, Ezginin Günlüğü, Yeni Türkü, Moğollar… Geride kalan 5 yılda sanatçılarla ilgili nasıl bir değişim yaşandığını müzisyen Metin Kahraman’ın şu cümlelerinde de görüyoruz: “Bugüne kadar Ekrem İmamoğlu döneminde biliyorsunuz çoğulcu bir anlayış hüküm sürdü kültürel alanlarda, belki ben bile birçok sanatçı ilk kez belediye etkinliklerinde yer alabildik, bundan evvel asla İstanbul belediye etkinliklerine davet edilmezdik.” Öte yandan sokak sanatçıları için akreditasyon çalışmaları başlatıldı, söz konusu müzisyenler için yönerge çıkarıldı ve STK’ler ile işbirliği yapılarak çeşitli çalışmalar yapıldı. Bunun yanı sıra -bilhassa pandemi döneminde- dijital ortamın avantajlarından faydalanıldı. Örneğin; İstanbul halkının hizmetine sunulan Gazhane’lerde büyük çaplı konserler hâlâ hafızalarda… Ayrıca Müzik Çalışmaları Merkezi, İstanbul’un Sesleri TV, İstanbul’un Sesleri Radyo Evi, Stüdyo İstanbul, İlk Kayıt Stüdyo, Müzik Kafe, Prova Stüdyosu, Müzik Kütüphane de geride kalan 5 yılda müzik ile ilgili kent sakinlerinin hizmetine sunuldu.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, son açıkladığı “Kültür Hakkı Kent Hakkı” sunumunda, yeniden başkan seçilmesi sonucunda yeni sanat ve açıkhava mekânlarının İstanbul’a kazandırılacağını da duyurdu. İBB yönetimi geride kalan 5 yılda özellikle müzik alanında bu çalışmalara imza attı. Peki, her şey güllük gülistanlık mıydı? İBB yönetiminin sanat ve müzik alanındaki faaliyetleri olumlu olmakla beraber, ağırlıklı olarak özel sektör temsilcilerinin karar verici noktada olduğunu gözlemledik. Bu da sanat faaliyetlerinin “özel sektör zihniyetiyle” şekillenmesine yol açtı. Oysa ki, müzik ve sanatın mahallelere/sokaklara kadar nüfuz edecek bir anlayışla ele alınmasını önümüzdeki dönem beklemeliyiz. Zira, bugünün hikayesini müziğine taşıyacak olanlar, o sokaklarda, o mahallelerde yaşıyor. Nitelikli müzisyenlerin/müzik gruplarının İBB sahnelerinde sansüre uğramadan dinleyicileriyle buluştuğu zamanlar mı devam edecek, yoksa şişirilmiş popçulara kentin bütçesi heba mı edilecek? Yarınki seçimin sonucunda göreceğiz…