İki film birden: Vazolandınız Yalaka Yaşam
Kütahya’nın yeni bir vazosu var. Aslında o vazo hepimizin vazosu. Kalplerin, gönüllerin vazosu. Tasarımda gelinen son vazo. Ülkemizin tasarım kültürüne ve spektaküler şehir heykellerine adeta bir saygı duruşu: Vazo Kule…
Evet, yine vazolandık. Hem de enlemesine vazolandık. Vergilerimizin daha önce birbirlerini konvoyda solladıklarını, 8-9 tane özel uçak olduğunu, yolcu garantili ama kullanılmayan havalimanı olduğunu, 1000 küsur odalık saray olduğunu, altın varaklı kayyum makam odası olduğunu, milyar dolar verilip alınan ama sonra atıl olarak duran hava savunma sistemleri olduğunu filan görmüştük de bu sefer vergilerimiz vazo oldu gidiyor. Bir yere de gitmiyor öyle vazo vazo takılacak… Vazo Kule şimdiden hepimize hayırlı olsun. Kasaplardaki karanfil gibi içine bir karanfil heykeli de yapsalar şöyle 30 metrelik tam olacak. Vazo Kule ya… Vazooooooo.
***
Vazoyu şimdilik biraz rahat bırakalım, gelelim yalakalara. Yalakalığın haklı gururu isimler var ülkemizde artık. Güce ve otoriteye tapma o kadar normalleşti ki bazı sektörler kendi yalakalarını kendileri üretmeye başladı. Her devrin adamı bu vasıfsız yalakalar günlerini gün ediyor, gerçeklikten kopmuş açıklamalarıyla çoğumuzun aklını karıştırıyor. Ama şimdi Vazo Kule gibi düşnelim. Hayata biraz da yalaka gözünden bakalım. Biz da vazonun dışını düşünelim.
Yalaka olmak aslında toplumda ayrıcalıklı bir yere sahip olmak demek. Yalakaysanız işlerini yolunda gider. Ama yalakalığın bir kötü tarafı vardır, o da yalaka olduğunuzun herkes tarafından bilinmesidir. Bir yalaka ancak kendisi gibi yalakalar arasında hayatta kalabilir. Mesela ülkemizin eski amiral gemisi –şimdilerde ise Moskova’sı- olan gazetede çalışan bir dostum var. Kendisi ancak kendi ortamında dolaşabilir, kendi ortamında hayatta kalabilir. Çünkü yalakalık demek aslında Süpermen gibi toplumdan izole bir Yanlışlıklar Kalesi’nde yaşamak demektir. Yalakalar sürüler halinde dolaşır. Tek başına gezen bir yalaka görürseniz hemen en yakın malum partili belediyeye haber verin, yalakanız sokakta tek başına kalırsa başına bir iş gelmesin. Yalaka da olsa, önce insan diyoruz. Bir yalaka kolay yetişmiyor. Sırf işin iyi gitsin diye nelere “He” demen gerekiyor. Gecenin bir saati telefonuna gelen mesaja uygun hareket etmek, konuşmak, görünmek, davranmak zorundasın. Yalaka diye dalga geçtiğiniz, aşağıladığınız o insanlar aslında nasıl da zor bir yaşam içindeler düşünün. Sürekli istemedikleri yerlere gidiyorlar. Kendileri gibi vasıfsız başka insanlarla takılmak zorundalar. Koltuklarında bile rahat oturamıyor yalakalar. Koltuğun ucunda her şeye “Evet efendim” demek ne kadar zor bir şey biliyor musunuz? Karşınızdaki her saçmalığı sineye çekmek, her mantıksızlığı alkışlamak ve sürekli güç sahiplerine yağ çekmek de bir mesai. Hiç böyle bakmadığınız için bilemezsiniz. Hayatta bir kere yalaka olduktan sonra çok afedersiniz eroyin kokoyin gibi, fiziksel bir bağımlılık içine düşersiniz. Yalakalığa girmek kolaydır ama yalakalıktan çıkmak çok zordur. Bir gün bir çirkinliğe ya da adaletsizliğe “He” demişsiniz, bir gün bakmışsınız artık içinden çıkamadığınız bir yalakalık sarmalına girmiş, neredeyse insanlara “Ekmek yiyorsanız aç değilsiniz” diyebilen bir yalakaya dönüşmüşsünüz.
***
Yine malum partili başka süpersonik bir belediyenin tasarım kültürünü yüzyıllar ilerisine götüren bir eserine geliyoruz. Dediklerine göre ünlü mimar Frank Gehry, bu projeyi gördükten sonra “Ben böyle bi şey yapamadım, anca Gogenhaym Bilbao gibi anlamsız formlar peşinde koştum, çok afedersiniz içine edeyim aldığım mimarlık eğitimime” dedikten sonra kafasına sıktığı saç spreyinin üzerine çaydanlık koyarak intihar etmiş…
Evet gelelim, Tadao Ando’yu, Zaha Hadid’i sümüklü veletlere çeviren bu müthiş esere… Rize’de yapımı süren dev çay bardağı şeklindeki çarşının öyküsü, kamu kaynaklarının ölçüsüz kullanımına önemli bir örnek oldu. 24,6 milyon TL’ye ihale edilen çarşının maliyeti iki kat artarak 47 milyon TL’ye ulaştı. Neyse ki dolar olarak zamanla bu sayıların hiçbir anlamı kalmayacak. Keşke günün dolar kurundan yazsaydım miktarları. Neyse ya…
Hepinizi salonda seviyorum.