Okulda her gün önünden geçtiğim ilan panolarındaki afişlere ancak göz ucuyla bakabiliyorum. Salı sabahı bu afişlerden birinde “Eskitilmiş Kılıç” yazısını görünce durma ihtiyacı hissettim. “Eskitilmiş Kılıç” başlığının altında “Sultan II. Abdülhamid Han – Oyun 2 Perde” yazıyor. İşte bu birinci sahne…

Tabii şaşılacak bir şey yok; milliyetçi-muhafazakar kesim ‘ulu hakan mı, kızıl sultan mı’ tartışmasını sık sık gündeme getirmeye demeye bayılır. İçinden geçtiğimiz günler de –‘ucube’, şehir tiyatroları, muhteşem ecdad…- buna çok uygun. Oyunun genç yazarı Akif Ekşi’nin şu sözleri de durumu yeterince iyi açıklıyor zaten: “Yazmaya karar verdiğimde türbeye gittim. İcazet almadan başlamak istemedim. 'Sultanım müsaade edersen oyunu yazmaya başlıyorum. Etmezsen zaten bir şekilde bir sıkıntı olur ve yazamam.' dedim. Oracıkta hemen başladım. İlk iki sahneyi türbenin bahçesinde tamamladım. Bitirdikten sonra da teşekküre gittim.” Sanatı sanat olarak değil de belli ideolojik söylemlerin dile getirilmesi için bir araç olarak gören İslamcı bir tiyatro ekibinden Abdülhamit’in patolojik düzeyde paranoyak bir adam olarak portresini çizmesini, Babıali üzerinde estirdiği terör fırtınasını ya da sırf kendisine karşı kullanılabileceği korkusuyla İstanbul’a elektriği bile sokmayışını anlatmasını bekleyecek değiliz tabii! Koruma ordusu olmadan bir binadan diğerine bile gidemeyen Sultan 1. Tayyip başta ODTÜ olmak üzere ülke kampüslerine sefer düzenlerken birilerinin de Sultan 2. Abdülhamit’in ruhunu çağırması da doğal. Galiba… Ama bu ilk sahnenin dinamiklerini daha iyi anlamak için biraz daha derine inmek gerekiyor. Örneğin, aynı genç adamın Haziran 2012’de Kahramanmaraş’ta -hani Maraş katliamı anmasına gidenlerin sokulmadığı kentte- yapılan galada söyledikleri (Konuşanın ve yazıya aktaranın muhteşem Türkçesi hakkında hiçbir şey demiyorum): “Allah nasip kısmet ederse bir oluşumun içerisine giriyoruz. Bizim sanıyorum ki İngiliz kraliçesinin doğum günü kutlamalarını hepiniz görmüşünüzdür. Sizce Osmanlı hanedarlığı İngiliz kraliçesinin kadar saygıyı hak etmiyor mu ben bunu çok merak ediyorum. Biz hassasiyetlerimizden ne zaman uzaklaştıysak akıbetimiz hiç hayır olmadı. Ve Kahramanmaraş hassasiyetler şehri Sütçü imam nasıl ki iki bacımıza yapılan olaydan dolayı elini kana buladı. Ve bugünlerin mimarı olduysa biz bu adımı burada atmak istiyoruz. Hiç bir şey yapamasanız dahi bizlere dua edin. Allah nasip kısmet ederse Osmanlı hanedarlığı olarak vefa borcumuzu iadeyi itibar borcumuzu sağlamak adına hanedana Çırağın sarayı ve yıldız sarayını tahsis ettirmek için biz bir kampanya başlatacağız. Sultanımızın da haberi yoktu. İlk defa burada duydu. Allah nasip Kısmet ederse biz bunun için elimizden gelen her şeyi yapacağız.” (Kahramanmaraş’ta Bugün, 10.06.2012)

Bu ekibin Sultan Tayyip’in Dolmabahçe’ye konmasından güç alıp Yıldız ve Çırağan saraylarının tahsisi için uğraştıkları ve ‘sultanımız’ diye bahsettiği kişi ise, Abdülhamit’in dördüncü kuşaktan torunu olan ve gittiği her yerde kendini ‘şehzade’ olarak anons ettiren Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu... Hadi bakalım, sultanlardan sultan beğenin!

İkinci sahnede, İngiltere’de yaşayan son derece sempatik ve komik bir stand-up komedyeni var. Gösterilerinde kendini “Half English half Turk” (yarı İngiliz yarı Türk) olarak tanıtan bu genç adamın tam ismi Nazım Ziyaeddin Nazım Osmanoğlu. İngiliz şov dünyasında Naz Osmanoğlu olarak tanınan bu genç adam ismiyle ve üyesi olduğu ‘hanedan’la dalga geçebilecek kadar komplekssiz ve cesur birisi... Hayatımızı tamamen birinci sahneye hapsetmek için uğraşan Sultan Tayyip çıkıp da “Bizim böyle ecdadımız yok!” diyerek internette Naz Osmanoğlu’na erişiminizi kısıtlamaya kalkışmadan bu ‘ikinci sahne’yi bir izleyin bence…