Star Wars hayatlarımıza girdikten sonra başka âlemlere de seyahat ettik elbet. Benim payıma, özellikle Harry Potter, ama sonra da Orta Dünya ve Yerdeniz. Bir de Philip Kaufman’ın “Hıs Dark Materials” üçlemesindeki çok gönlümce olan dünya... Ama Star Wars’un yeri başkadır, hep başka olmuştur, çünkü o ilk! Belki bu yüzden, Star Trek / Uzay Yolu’na hep biraz tepeden baktım. Star Wars, bu kusurlu dünyadan sonra benim ikinci ve çok daha heyecan verici dünyamdır.
Perşembe günü de kavuşuyoruz kısmetse. Bize sonradan 1-2-3 diye yutturulmaya çalışılan üç film/bölüm de aradan çıkmış gibi görünüyor. İlk filmlerin sonradan 4-5-6 diye numaralanması da benim gözümde sahtekârlıktan başka bir şey değildi. Her zaman onları, bu efsanenin içine bizi savuran filmleri, tek olmasa da ilk saymışımdır. Yedinci film, Star Wars VII: The Force Awakens / Star Wars VII: Güç Uyanıyor yoldayken de geriye dönüp baktım da, sevdiklerim değişmemiş. Favori karakterim Han Solo’ydu hep (Harrison Ford). Yaşlanmış hali de hiç fena değil ama (fragmanları izlemiş biri konuşuyor) ilk üç filmdeki o çıkarcı, muzip bakışlarını hiçbir şeye değişmem.

Bir de Darth Vader’den hem korkar, hem de onu severim. Anlatmaktan bıkmadığım bir hikâyem vardır. Kulağı çınlayasıca İlker’in beni sözde Harry Potter kitaplarını imzalamaya götürdüğü, ama benim sırıtarak Star Wars ekibinin peşine düştüğüm o FRP günü. Sonunda Darth Vader’in yanında bir fotoğraf çektirmiştim ama Ateş (Vader kılığına bürünmüş arkadaş) homurdanarak ödümü koparmıştı. Neyse ki Vader’i sonunda play station başında görmek beni kendime getirdi.

J.J. Abrams’ın yönettiği filmde Ford, Carrie Fisher ve Mark Hamill’in yanısıra, Andy Serkis de var. Onu da bu dünyaya yakıştırıyorum. Yedinci film, 25 Mayıs 1983 senesinde gösterime giren Star Wars 6: Return of the Jedi’deki olayların 30 ve 40 sene sonrasını anlatıyor. Hemen hatırlatalım. Star Wars: Güç Uyanıyor, vizyona Cuma değil Perşembe günü girecek. Bu da serinin hayranları için bir müjdedir mutlaka. Çünkü bir gün, bir gündür ve çok uzun zamandır bekliyoruz.

Ancak şu anda kafamda en net olarak yer etmiş Star Wars hatırası, hayranların de bayıldığı bir sahne: birinci filmden yani Star Wars: A New Hope / Yeni bir Umut’tan (1977) uzunca bir bölüm. Özgün Cantina sahnesi, gerçekten de bütün Star Wars hayranlarının gözbebeğidir. O zengin canavar kadrosu ve adamlarımızın gençlik halleri, müzik ve diyaloglarla akıldan çıkacak gibi değildir. Hafta sonunda üç-dört kez izledim de, hatırladığımdan da iyiymiş. Bar halkı aniden öfkelense de, ışın kılıçları ve kesilen kollar onları sükunete davet ediyor. Ayrıca Han Solo ile de burada tanışıyoruz. Luke’un bu canavarlar mekânına, galaksinin favori barına gitme nedeni de onu görüp konuşmak.

Peki öyleyse, size küçük bir müjde vereyim, henüz kulağınıza çalınmadıysa...

Besbelli Star Wars hayranlarının nabzına göre şerbet vermek isteyen yönetmen J.J. Abrams, yeni filme de bir Cantina sahnesi koyuyor. Egzotik bir uzay barında içkinizi içerken, lale soğanı kafalı müzisyenlerin çaldığı o parçayı hatırladınız mı? O da hayli egzotikti. Beş Oscar’lı, toplam 108 ödüllü John Williams yapmıştı müziğini. Üstelik de, bestelediği 40’lar etkili caz müziğine bir ‘uzaylı’ havası vermek için iyice çarpıtıp karıştırmıştı.

Star Wars VII: Güç Uyanıyor’daki Cantina sahnesinin müziğini ise başka biri besteledi. J.J.Abrams, bu sırrı Jimmy Fallon’un The Tonight Show’unda açıklamış ve Lin-Manuel Miranda’nın bar müziğini John Williams’tan devralacağını söylemiş. Miranda, Broadway müzikali Hamilton’ın bestecisi ve yönetmene bunu kendisi teklif etmiş. “Kantina için müziğe ihtiyacın varsa, ben bestelerim,” demiş.

İşte bu da ikinci dünyamız üzerine yedinci filmin bir başka küçük sürprizi!