Yeni Zelanda’daki Christchurch Katliamı bir kez daha ırkçılığa dair çeşitli tezlerin dolaşıma sokulmasına vesile oldu. Bunlardan en dikkat çekeni ABD’de siyahların hakları için verilen mücadelenin simge isimlerinden Malcolm X’e atfedilen “Irkçılık ideolojik bir düşünce değil, aksine psikolojik bir hastalıktır” önermesidir. Bu ‘nahif’ yaklaşım ırkçılığı anlamaktan uzak olduğu gibi, sorunun çözümünün de yanlış yerlerde aranması demek. […]

Yeni Zelanda’daki Christchurch Katliamı bir kez daha ırkçılığa dair çeşitli tezlerin dolaşıma sokulmasına vesile oldu. Bunlardan en dikkat çekeni ABD’de siyahların hakları için verilen mücadelenin simge isimlerinden Malcolm X’e atfedilen “Irkçılık ideolojik bir düşünce değil, aksine psikolojik bir hastalıktır” önermesidir.

Bu ‘nahif’ yaklaşım ırkçılığı anlamaktan uzak olduğu gibi, sorunun çözümünün de yanlış yerlerde aranması demek. Her ırkçı saldırı sonrasında ‘hastalık’ gerekçesinin ileri sürülmesi, meselenin ciddiyetini anlamaktan uzaklaştırıyor. Irkçıları birer ruh hastası olarak nitelendirmek, psikolojik bir hastalık olduğu tezini ortaya atmak ırkçılığı hafife almaktır. Sanılanın aksine ırkçılık bir hastalık değil, aksine gayet tehlikeli, doktriner bir ideolojidir. Yakın tarihte çeşitli örneklerine de rastlandığı üzere bir devlet ideolojisine de dönüşebilen, tıpkı faşizm gibi hastalık değil ama “hastalıklı” bir fikriyattır. Kendini, kendi ırkını, dinini, toplumunu üstün görme, ötekine yaşam alanı tanımama üzerine kurulu bu hastalıklı bakış açısını “tedavi edilecek bir hastalık” olarak görmek yanlış ve eksik bir okuma, bakış olur.

CHRISTCHURCH’TEN ÜTOYA’YA

Genç, yaşlı, çocuk, kadın demeden elli kişinin öldürüldüğü Christchurch Katliamı, ırkçılığın hafife alınmaması gereken bir doktrin olduğunu bir kez daha gösterdi. Beyazların üstünlüğünü savunan, yabancı düşmanı, ölümcül nefret ve ırkçı saiklerle hareket eden katil, bunu hastalıklı bir bünyeye sahip olduğu için yapmadı. Tıpkı sekiz yıl önce Ütoya Adası’nda seksene yakın çocuğu katleden Norveçli katil Anders Behring Breivik gibi, Christchurch canisi de belli bir fikriyat çerçevesinde bu katliamı gerçekleştirdi. Batı basının piyasaya sürmeye çalıştığı gibi bu bir “yalnız kurt” eylemi değildi. Yeni Zelenda’nın, Avustralya’nın, Avrupa’nın özetle Batı’nın beyazlara, Hıristiyanlara ait olduğunu savunan, kendilerinden başkasını bu coğrafyalarda görmek istemeyen bir düşüncenin ürünü Brenton Tarrant.

Christchurch Katliamı’nın İslamofobia ile geçiştirilmeye çalışılması da eksik bir okuma. “Beyazların üstünlüğünü” savunan ırkçı katil bir Budist tapınağını da, Hindu mabedini de, Yahudi Sinagogu’nu da hedef alabilirdi.

APARTHEID’dAN VIRGINIA’YA

Batı’da son yıllarda aşırı sağın yükselişiyle birlikte kendisini iyiden iyiye hissettiren ırkçı yapılanmalar dikkat çekici. Ağustos 2017’de ABD’nin Virginia Eyaleti’ne bağlı Charlottesville kentinde beyazların üstünlüğünü savunan ırkçıların isyanı unutulmuş değil. Beyaz ırkın üstünlüğüne inananlar (white supremacists) sadece burada değil Güney Carolina Eyaleti’nde de günlerce meydanları doldurmuş, gövde gösterisinde bulunmuştu.

Güney Afrika’da 1994 yılına kadar süren Apartheid rejimi ırkçılığın devlet ideolojisi, rejimine dönüşmüş haliydi.

Alman medyası aylardır ordu içerisindeki gizli aşırı sağcı neo Nazi hücrelerinden haberler veriyor. Ordudaki aşırı sağcı yapılanmaların tahmin edilenden çok daha büyük boyutta olduğuna dikkat çeken haberlere göre, geçen yıl orduda 450 asker aşırı sağ şüphesiyle inceleme altında. Belçika İstihbarat Servisi, Batı Avrupa’da aşırı sağın şekil değiştirmeye başladığını, “Avrupa’nın Hristiyan kimliğinin” savunuculuğuna soyunan bu grupların silahlanmaya başladıklarına dikkat çekerken, Finlandiya merkezli Odin’in Askerleri, Fransa’daki Kimlikçi Nesil (Generation Identitaire), Almanya’daki Alman Kimlikçi Hareketi (Identitare Bewegung Deutschland), Belçika’daki “Kalkan ve Dostlar (Schild en Vrienden) gibi gruplara dikkat çekiyor.

IŞİD, El Kaide, Boko Haram, Ebu Sayyaf gibi radikal İslamcı cihadçıların muadili Kutsal Ruh Hareketi’nden (KRH) Tanrının Direniş Ordusu’na (LRA) pekçok Hristiyan-fundamentalist örgütler de unutulmamalı. Dünyanın dört bir tarafında kendinden olmayan, kendisi gibi yaşamayan, kendisi gibi düşünmeyenleri vahşice katletmeyi meşru gören ırkçılık bir hastalık olsaydı tedavisi kolaydı. Ancak ırkçılık bir hastalık değil, mücadele edilmesi gereken bir ideolojidir.