Hafta sonunda katıldığım TMMOB Kocaeli Kent Sempozyumu’nun ilgi çekici bölümlerinden birisi de, 1950’li yıllardan bu yana İzmit’e tanıklık eden bir grubun sözlü anlatılarıydı. Zira kent tarihinin yakın dönemine dair hafızayı aktardıkları gibi, her bir kişinin kendi çocukluk yıllarından gelen hatıraları ve özlemleri bu anlatılarda yer alıyordu.

Söz konusu grubun anlatılarını dinlerken, daha da geçmiş zamanları tahayyül ettim. Mesela 20. yüzyılın ilk çeyreğinde İzmit’e tanıklık eden kişilerle, vaktiyle böyle bir söyleşi yapılmış olsaydı neler anlatırlardı? Zira o yıllarda İzmit başka kültürlerin şehriydi. 1914 Osmanlı nüfus sayımında bile İzmit kaza nüfusunun % 56,51 i Müslüman, % 34,2 si Ermeni, % 7,31 i Rum idi. İzmit’e bağlı Bardizag’da (Bahçecik) yaklaşık 10.000 Ermeni yaşıyordu. Şehirde o yıl 600 hanede 3.500 kişinin yasadığı bir ‘Ermeni Mahallesi’ vardı. 1915’den sonra bu mahalle, Talatbey ve Mazharbey adıyla ikiye ayrılmış ve sonra da Kozluk adını almıştı. Bugün Saraybahçe semtinin bir parçası olan Kemalpaşa da 1914’de bir ‘Rum Mahallesi’ydi. Keza şehrin doğusunda bulunan Cedit Mahallesinin bir kısmı aynı dönemde ‘Yahudi Mezarlığı’ydı.

∗∗∗

Bütün bu mekânlar, benzerleriyle birlikte ‘milli kentler’ yaratma politikaları sürecinde fiziken tasfiye edilmişlerdi. Mesela Aziz Pantaleimon Manastırı 1920’li yıllarda Sakallı Nurettin Paşanın emriyle ve top atışıyla yıktırılmıştı. Vaktiyle Ruhban Okulu olarak inşa edilmiş olan bir bina, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kullanılırken 1950’li yıllarda karayolu yapımına feda edilmişti. 1930’lu yıllarda cezaevi olarak kullanılan bir başka bina da, aynı yıl ve aynı gerekçeyle yıkılmıştı. Yani şehirdeki öteki mukimler gönderilmiş ve mekânları da yıktırılmış ya da isimleri de değiştirilerek yeni ‘milli işlevler’ yüklenmişti.

İşte İzmit’te mekânların-mukimlerin öykülerine tanıklık edenler buluşup konuşmuş olsalardı, herhalde bambaşka dillerden, hallerden, hatıralardan ve özlemlerden söz ederlerdi. Zira şehir, sözcüğün gerçek anlamında pek çok kültüre ev sahipliği yapmıştı. Ama ‘kenti millileştirmek’ adına daha sonra o kültürlerin mekânlarını da, mukimlerini de çıkarıp atmıştı.

‘Kentleri millileştirme’ politikaları çerçevesinde gönderilen nüfusun yerine gelen-getirilen Müslüman gruplar için de, şehir çok önemli işlevler üstlenmişti. Son Osmanlıdan başlamak üzere Anadolu’ya gelen/getirilen bu nüfus gruplarının büyük bölümü, merkezinde İzmit’in yer aldığı Kocaeli vilayetine yerleştirilmişlerdi. Bu durum Kocaeli’yi bir tür muhacir memleket haline getirmişti. Mesela Türkiye’de Abhazca’yı anadili olarak belirtenlerin toplamı 10.099 kişiydi ve bunun 6.573’ü Kocaeli’deydi. Boşnakçayı anadili olarak belirtenlerin toplam sayısı 24.613 kişiydi ve bunun da 7.550’si Kocaeli’deydi. Yani Türkiye’de Abhaz-Boşnak nüfusun en fazla yaşadığı il Kocaeli’ydi. Anadili Gürcüce olanların toplam sayısı 57.325 kişiydi ve bunun 14.562’si Kocaeli’deydi. Anadili Lazca olanların toplam sayısı 63.253 kişiydi ve bunun 5.442’si de yine Kocaeli’de yaşıyordu. Yani anadili Gürcüce ve Lazca olan nüfusun da en çok yaşadığı ikinci il, Artvin’den sonra Kocaeli idi. Benzer durum büyük ölçüde Arnavut ve Çerkes nüfus için de geçerliydi. Özetle Kocaeli gidenlerin yerine gelenlerin de, bu ülkede en fazla toplandığı vilayet haline gelmişti.

Fakat ‘kentleri millileştirme’ politikalarından bu kimlikler-diller de payını almışlardı. Nitekim 1965 yılı Genel Nüfus Sayımı verilerine göre Boşnakça, Abhazca, Gürcüce Arnavutça, Pomakça, Çerkesce ve Lazcayı anadilleri olarak belirtenlerin sayısı radikal şekilde düşmüş; bu grupların büyük bölümünün ‘anadili’ de Türkçe olmuştu. Kocaeli’nin yeni muhacirleri, daha o yıllarda bile dillerini büyük ölçüde unutmuşlardı.

∗∗∗

Şehirler dilleri, inançları, gelenekleri; hepsine içkin kültürleriyle ve o kültürlerin mekânlarıyla tarihsel bir kimlik kazanırlar. Bütün o kültürler yok olduğunda, kentlerin tarihleri-bellekleri de görünmez olur. Geriye birbirine benzeyen mekânsal yapılar ve herkesin aynı şeyi söylediği, dolayısıyla kimsenin bir şey söylemediği homojen bir toplumsallık kalır. Türkiye şehirlerinin ve onların bir örneği olarak İzmit’in bugünkü sosyolojik fotoğrafı da böyledir.