MUBİ’de çok güzel bir kısa film gösterime girdi: Jill, Uncredited/Jill’in Adı Yok.

‘Uncredited’, ‘jenerikte adı geçmeyen’ anlamına geliyor.

Eskiden -şunun şurası 40 yıl öncesine kadar- açılış jeneriğinde filmin temel kadrosu (genellikle yapımcı, yönetmen, yıldız oyuncular, yardımcı oyuncular, ışık ekibi, ses ekibi, sanat yönetmeni, kurgucu, besteci ve  şarkıları seslendiren ünlü şarkıcılar, görüntü yönetmeni, ortak yapımcılar, senarist, yapımcı, tekrar yönetmen sırasıyla) belirtilir, kapanışta ise yapımcının logosuyla birlikte ‘Son’ sözcüğü çıkardı. Nereden baksanız en fazla 30 isimden oluşan bir liste…

Oysa ortalama bir uzun metrajlı kurmaca filmin yapımında, sette kablo taşıyan ‘asistan asistanları’ndan ekibe yiyecek hazırlayanlara kadar yüzlerce kişinin emeği vardır.

Sinemadaki emeğin nihayet yasal çerçevede görünür hale gelmesiyle, bugün filmlerin kapanış jeneriğinde upuzun isim listeleri akıyor. Figüranların, ekibi ve malzemeleri taşıyan sürücülerin, senaryo metnini fotokopiyle çoğaltan ofis çalışanının, kısaca bir filmin yapımında maddi-manevi en ufak katkısı olanların bile adı -en azından ‘Teşekkürler’ kısmında- yazılıyor artık. Hatta önemli olduğu düşünülen sahnelerde ‘diyaloğu olan’ figüranlar rolleriyle anılıyor -’kafedeki kız’, ‘otobüsteki adam’ vs.

Figüranlar, dramatik sanatlar alanının vazgeçilmezidir. Onlar sayesinde anlatının atmosferi  inandırıcı biçimde kurulur; kafede yaşananlar ‘kafedeki kız’ sayesinde, otobüste olup bitenler ‘otobüsteki adam’ yüzünden anlamlı hale gelir. Ama tüm bu önemine rağmen, figüran sözcüğü ne yazık ki hep belli bir küçümseme içerir. Politikacıların kirli siyaset manevralarında kullandıkları kişiler de figüran olarak anılır örneğin... Bu yüzden, isimleri artık jeneriklerde geçiyor olsa da, figüranların adı hâlâ yok...

Özdeşleşmeci dramatik yapıların bu genel açmazı, hayatın tüm alanlarına yayılmış durumda: Örneğin tarihe bakarken onu ‘yapan’ isimsiz milyonları değil, onu ‘yazdıran’ azınlığı görüyor olmamız da bundan.

∗∗∗

‘Yaratıcı belgesel’ olarak sınıflandırılabilecek Jill, Uncredited/Jill’in Adı Yok adlı bu kısa filmde, 1960lı yıllardan itibaren  2000’den fazla filmde ve televizyon yapımında figüranlık yapan Jill Goldston adlı oyuncunun rol aldığı çok sayıda film sahnesi izliyoruz.

Başlangıçta Jill’i tanımıyoruz. Önemsemiyoruz da... Çünkü o, esas oğlanla esas kızın arka planındaki adsız bir figür sadece. Ama film akarken, tam da Jill’in göründüğü anlarda görüntü donuyor, Jill’in birkaç saniyelik varlığı ‘arka plan uzayı’ndan taşıp ön plana çıkıyor. Ve kısa süre sonra, her film ya da sahne değişiminde gözlerimiz ısrarla Jill’i aramaya başlıyor. Jill, filmdeki esas kızla esas oğlandan daha önemli bir karaktere dönüşüyor. İşte, Damdaki Kemancı’da Sütçü Tevye’nin kızını evlendirdiği sahnedeyiz, ama Barbra Streisand kusura bakmasın, biz büyülenmiş gibi Jill’e bakıyoruz! Çünkü o düğünün neşesi ve hüznü, Jill’in dansıyla belirginleşiyor.

Alfred Hitchcock’tan Harold Pinter’a, Norman Jewison’dan Warren Beatty’ye, Ken Russell’dan David Lynch’e dek onlarca usta yönetmenin filminde gözümüzün önündeymiş Jill; dans etmiş, yemek servisi yapmış, hastalarla ilgilenmiş, metroya binmiş ama hiç fark etmemişiz.  Bizimle hiçbir ortak noktası olmayan esas kızla esas oğlana bakmaktan, bizim gibi olan Jill’i hiç görmemişiz. Binlerce yapımda oynamış, ama jenerikte adı yokmuş.

Jill’in Adı Yok böyle bir film işte; bir yandan insanı seyirciliğinden utandırırken, bir yandan da ideolojik bir kurgu olarak dayatılan önemsizliğimizin bile bazen ne kadar önemli olabildiğini gösteriyor.