Ryan Gosling’in oyunculuktan yönetmenliğe geçtiği ilk filmi ‘Lost River/ Kayıp Nehir’ filmi de Amerika’nın, kendi iç dinamiklerinin çöküş içinde olduğunu gösteren Detroit’ten faydalanan filmlerden bir diğeri

Karanlık bir peri masalı

Hayali mitolojik bir kasabadan ismini alan film Lost River (Kayıp Nehir) önemli oyuncu Ryan Gosling’in ilk yönetmenlik denemesi. Milyon dolarlık gişesi olan, istediği her şeyi yapabilecek bir star oyuncunun bu denli anaakımdan uzak, art house tadında kesinlikle ticari olmayan bir film için kolları sıvamış olması hem sevindirici hem de farklı. Film herkese hitap edemeyecek olsa da geniş tarifiyle ‘geceyarısı kült film’leri arasında hatırı sayılır olmaya aday.

GARİP BİR YERDEYİZ

Lost River kasabası garip bir yer. Bir zamanlar nehir kenarında olan kasaba baraj yapımı sonucu sular altında kalmış. Amerika’nın kendi kaynaklarını ne denli hoyrat ve kabaca yok ettiğini sembolize eden bu kasaba son derece gizemli. Art house etkili soyut tonuyla yönetmen Gosling, özgün bir kıyamet sonrası atmosferi yaratmış. Parlatılan Amerikanlılığın hem manevi hem sosyoekonomik anlamda yavaş yavaş kaybolduğunu resmetmeye müsait Detroit son dönemlerde fazlasıyla karşılaştığımız bir tema oluyor. Lost River filmi de Amerika’nın, kendi iç dinamiklerinin çöküş içinde olduğunu gösteren Detroit’ten faydalanan filmlerden bir diğeri.

HİPNOTİK BİR MÜZİK

Lost River, insanların isminin Rat, Bully, Bones, Cat gibi değişik olduğu bir yer. Bones (Iain De Caestecker) kasabadan ayrılmak istese de beraber yaşadığı annesini ve küçük erkek kardeşini terk edemeyen bir genç. Bones’un annesi Billy, Mad Men’ın yıldızlarından Christina Hendricks. Büyülü eski Hollywood starlarını andıran bir ışığa sahip bu oyuncu, içinde bulunduğu gizemli ve karanlık kasabada son derece etkileyici bir tezat oluşturmuş. Bu ayrıntı bile Ryan Gosling’in ne denli farklı bir tadın peşinde olduğunun en basit kanıtı. Vokalinde Ryan Gosling’in olduğu gotik-gospel müzik yapan Dead Man’s Bones grubunu biliyorsunuzdur. Müzikte de başarılı olduğunu kanıtlamış olan Gosling, hayal dünyasındaki karanlık gizemi müziğine de yansıtmayı kesinlikle başarmış. Filmin hipnotik olan müzikleri, bu deneysel filmi takip etmemizi kolaylaştıran önemli bir unsur. Yani Ryan Gosling bu filmde kullandığı garip müzikleri yarattığı dünyaya ve onun atmosferine sıkı sıkıya bağlamayı başarmış. Özellikle Chromatics grubunun “Yes” isimli tema müziği tam arşivlik bir beste.

YERALTI

Orijinal bir konusu olan filmin hikâyesinin üç ayrı ana kolu bulunuyor. Gerçi tüm bu kollar bir araya geliyor ancak yol boyunca, filmin iç konsantrasyonunun bozulmasına sebep oluyorlar. Bunun üzerine, Ryan Gosling’in seneler içerisinde biriktirdiği anlamlı görselleri filme yerleştirme çabası yer yer zorlama duruyor. Ama şunu itiraf etmem gerekiyor filme kendimi ilk saniyesinden itibaren kaptırdığım için bu olumsuzlukların hiçbiri keyfimi kaçırmadı. Hikâyenin bir damarı; bu terkedilmiş kasabadan ayrılmayı reddeden iki çocuğu ile tek başına zorluklar içinde tutunmaya çalışan anne Billy ile ve onun hem çocuklarını hem evini elinde tutmak için ürpertici bir yeraltı dünyasına doğru girmesiyle ilgili. Annenin mecbur kalarak çalışmaya başladığı bu garip mekânın tasviri benim hoşuma gitti. Özellikle mekânın içinde kullanılan süper garip fikirler rahatsız edici. Eva Mendes’in sahnedeki dansı ve bu dansın finali ile Billy’nin sahne şovu bunlardan bir kaçı. Hikâye bir yandan da Billy’nin oğlu Bones ve karşı komşusu fare besleyen Rat ile ilgili. Rat’in teşvikiyle Bones Lost River kasabanın gizemini çözmek için gayet merak uyandırıcı bir serüven içine girer. Karanlık dünya metaforlarının ve şiddetin olduğu bu serüven bir yandan borç batağında evlerinden ayrılmak zorunda kalan insanların anlatımlarını da içeriyor. Tek handikabı bu ilerleyişin bazı noktalarda saykodelik bir montaja dönüşmesi.

DENEYSEL FİLM

Geçen yıl ilk gösterimini Cannes’da yapan filmin ardından Gosling’in görsel ve atmosfer stilinin Danimarkalı yönetmen Nicolas Winding Refn’den fazla etkilenmiş olduğu konuşuldu. Ryan Gosling’in oyuncu olarak yer aldığı, Nicolas Winding Refn’nin filmleri Driver ve Only God Forgives filmlerinden etkilendiği aşikâr. Ancak benim bu eleştirilerde komik bulduğum nokta ise; bu benzemenin zaten en başından Rosling ve Refn tarafından kabul edilmiş olması. Ayrıca bundan zevk alıp gurur duyuyorlar. Normal hayatta büyük kanka olan bu ikili birbirlerini ikiz kardeş olarak dahi tanımlıyor. Kaldı ki bir benzerlik söz konusu ise her iki yönetmen için Alejandro Jodorowsky’nin stilinden bahsetmek daha doğru olur... Bu türün hayranı ve sıkı takipçisi olarak filmi çok beğendim. Hâlâ bazı görüntüleri kafama kazınmış olması ise kendi adıma bunun en önemli kanıtı. İlk denemesinde bu derecede garip bir filme imza atmış olan Gosling şimdiden saygı duyduğum yönetmenler arasında yerini aldı ve gelecekte neler yapacağı konusunda büyük bir merak uyandırdı. Özetle Lost River, mükemmel soundtracke sahip, harika sinematografisi olan ancak odak sorunlu senaryosuyla mükemmelliği kıl payı kaçırmış bir ilk film. Sinemada farklı bir deneyim yaşamak istiyorsanız bu garip karanlık filmi kaçırmayın derim.