Benimkilerin doğduğu topraklarda, bir masal, bir hakikat, bir rivayet, bir tarihsel gerçek, dağın üstüne bile çıkan, vallahi gökteki mavi bulutun içinden geçen Kemal Kuşları varmış, içinde, Hese Gewe’ye, İvisê Sêy Khali’ye, Laç’a, Haydaran’a, Demenan’a, aşağıdaki “şakilere” bomba yağdıran Sabiha hanımla, dünyanın ilk kadın pilotuymuş, bahtına Dersim dağlarına gökten kurşun yağdırmak düşmüş. Başta “aşağıdaki” garibanlar, yeraltında daha kimliksiz yatan on binler, garba on yıllık sürgünler, sonra bir kadın, bir yetim, bir unutulmuş Ermeni, bir pilot, bir manevi evlat için, -hadi en çok da yirminci yüzyılın başındaki bir devrimci Cumhuriyet için - ne şanssızlık.

Mustafa Kemal’i, büyük bir ulusal kurtuluşçu yapan, Çanakkale’de ve diğer cephelerde mangal yürekli bir askeri öndere çeviren, ülke sayısız yabancı devlet arasında Lozan’da, Paris’te, Sevr’de -hem de masa başında, üstelik aç yırtıcılar gibi- paylaşılmışken-, buna kader demeyip direnmesiydi. Kemal, eski bir vapurla Samsun’a yola çıkacak kadar kendine güvenli, padişahın, şeyhülislam’ın, bilumum xoca taifesinin fetvalarını defedecek kadar cüretliydi. Bir ülke ve kader anı için bu cüret, ne şanslılık.

Mustafa Kemal Samsun’a gittiğinde gecikmeden Topal’ı görecek, sırtını sıvazlayacak, kendisine –nedense- çok güvendiğini söyleyecek, Osman sadık çeteleriyle kol-kola Rum ve Koçgiri karanlığında sayıya gelmez melanet iş yapacak, bölgeye atanan Sakallı’yla beraber köyleri, dağları, taşları bile inim inim inletecekti. Büyük itimatla göreve atadığı Sakallı’ya Nutuk’ta demediğini bırakmayacak, o Koçgiri’de yaptığı noletmeliği Bursa mebusu kılığında meclis’te de sürdürecek, sonra 12 Eylül 1980’e kadar unutulacak, Kenan Evren onu, en büyük komutanlar arasına alacak, Topal’ın işi ise tek bir kurşunla bitecekti. Ne büyük ders, hele bugünkü IŞİD’ist zamanlar için.

Büyük eseri Cumhuriyet, altı yüz küsür yıllık Osmanoğulları saltanatını çöpe atacak, Halife’yi yurtdışına sürecek, insan Mustafa Kemal –hadi yobazları kızdıralım- rakı masasında devrimleri planlayacak, sabah erkenden hayata geçirecek kadar gözü kara idi. Gün gün kaleme aldığı Nutuk’ta, o gün gezdiği küçük kasabada sokakta hiç kadın görmediği için efkârlanacak kadar eşitlikçiydi. Kadınlar için ne şans, bugünler için ne muhteşem bir hatırlama.

Anadolu’daki anti-emperyalist savaş, işgale karşı amansız direniş, dünyanın mazlumlarına büyük bir umut, doğunun geri kalmış garibanlarına bir cesaret aşısı, din ve mezhep işlerinden birbirini vurmuş, yorgun düşmüş, yenilmiş tüm milletlere de bir çıkış yoluymuş -Kürtler ve diğerleri boynu bükük kalsa da-. Gandhi denen büyük fikir adamı ve de barış savaşçısı, Mustafa Kemal İngilizleri yeninceye kadar ben Tanrı’yı İngiliz sanıyordum, boşuna dememiş. Kemal’i Gandhi’den dinlemek, hünermiş.

Her devrimin başına gelen Mustafa Kemal’in de başına gelmiş. Mustafa Kemal’in büyük eylemi, keskin cüreti, kadını erkeği bir gören hümanizması, halifeyi, hacıyı, hocayı, imamı out yapan, akla ve bilime gel diyen felsefesi bir gün –izm olmuş. Devrimci Kemal, Kenan Evren’den beri Kemal-izm’miş, darbeci ve işkencecisever Kenan, devrimci Kemal’i bıçaklamış bir kuytuda, gizlice öldürmüş. On iki eylül, zorunlu din dersi, sayısız cami ve Kuran kursu, eğitimin medreseleşmesi, hırxız Rabıta ve Suudi şeyhli Arabistan’mış. Evren’in faşizmi, sadece doğuda bok yedirdiği Kürdün, tüm Türkiye halkının değil, Mustafa Kemal’in cellâdıymış. Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm tarihi 1938 değil, 1980’miş. Bu kader, şans-mans değil.

Tarihte bir Mustafa vardı; çalışkan çocuk, bir öğretmen vardı; onu Kemal yapan, bir mücadele ve kavga vardı; Mustafa Kemal’i dünyaya ün eden, en sonunda da bir Cumhuriyet, bir laiklik, bir iyi-kötü aydınlanma, imparatorluk bakiyesi çorak topraklarda bir çağdaşlaşma, kırda komün bir Köy Enstitüleri vardı, hepsi Atatürk’le anılırdı. Bugün Mustafa’sı, Kemal’i, Atatürk’ü, bir büyük yemyeşil ağaç olarak, vadesi yüzyıl evvel dolmuş halife artığı IŞİD’çinin, Nusracı’nın, AKP’cinin, ak-it’inden mürekkep bir geniş vahşicinin ateşi altında. Modern bir burjuva devrimin, her yerde xıyanete uğraması, asla şans değil.

Ve bugün okulları Ensar sarmış, 9 yaşındaki yavru teslim alınmış, imam hatipleştirilen okullarda din hocaları çocuklara yeni tasallut dersinde, Cuma günü okul yok, hadi çocuklar camiye, hırsıza helal Diyanet fetvası çoktan hazır, Edirne Kemalist Kamp’mış. Mustafa Kemal döneminde, çocuklar zorla bira içermiş, camiler ahır yapılmışmış. Yalan, hile, dalavere, dinci zırvalarla geldik, bu yeni yüzyıla, aydınlanma 1950’lerden beri kemirile kemirile, en sonunda Devrimci Cumhuriyet de, onu mezara gömen Kemal-izm de bitti, en çok çocuk ve kadınların üstüne oturdu, kapkara gölgesiyle IŞİD’izm. Kemalizm öldü, yerinde tüm barbarlık, ahlaksızlık ve utanmazlığıyla, akıl ve mantık düşmanlığıyla hortladı birden, yüzyıl evvel mezara gömdüğümüz siyasal İslamizm.