Google Play Store
App Store

Ülkemizde çalışma hayatını meşgul eden önemli konulardan biri olan EYT ( emeklilikte yaşa takılanlar) konusu Cumhurbaşkanı’nın dün akşam yaptığı açıklamalar ile sonuçlanmış görünüyor. Böylece 08.09. 1999 tarihinde yaratılan ve yıllardan beri süregelen bu adaletsizlikten geri dönülmüş oldu.

Pekiyi ama hakları olan emekliliğe aradan geçen 23 yıldır ulaşamayan ve bu süreçte işsiz kalıp Anayasal bir hak olan sosyal güvenlik hakkından da yoksun kalanların kayıpları nasıl karşılanacak? Şüphesiz ki bu soru gündemdeki yerini korumaya devam edecektir.

Cumhurbaşkanı dün bu konudaki açıklamayı yaparken aslında EYT yasasını kerhen (istemeyerek, gönülsüzce) çıkardıklarının da sinyallerini veriyordu. Bunu dün akşam söylediği şu sözler açıkça kanıtlıyordu: "Sistemin idamesine zarar vermemek ve ülke ekonomisinin üzerine kaldıramayacağı yükler bindirmemek için uzunca bir süre böyle bir düzenlemeye sıcak bakmadık."

Aslında Cumhurbaşkanı’nın bu konudaki düşüncelerini tüm kamuoyu zaten geçmişte yaptığı açıklamalardan dolayı biliyordu. Yakın bir geçmişte “Tutturmuş bir EYT, erken emeklilik seçim kaybetsek de yokum” diyen Erdoğan konuya ilişkin görüşlerini o zaman şöyle açıklıyordu:

"İskandinav ülkelerinin hepsi bu sistemle battı. Bizim ülkenin başına da bu erken emekliliği dolayanlar bunun bedelini ödediler. Niçin erken emeklilik? Bırakalım ne zaman emekli olması gerekiyorsa o zaman emekli olsun ve parasını alsın. Erken emekli olduğu zaman ideal ücreti alamayacak hem de ikinci bir iş aramak suretiyle ikinci iş ile işsizliğe öncü olacak. SGK sistemimizin çökmesini istemelerinin tek sebebi kaos ortamından kendilerine siyasi rant devşirme hesabıdır. Biz bunu yapmayacağız. Arkadaşlarıma söylüyorum. Beni bu yola asla teşvik etmeyin. Milletimin zararına olan bir şeye asla yokum. Seçim kaybetsek de yokum. Bütün dünya bizim sistemimizi kendine uyarlamaya çalışıyor, bizdeki bazı köhne zihniyetler sistemi çökertmek için hinlik peşinde koşuyor."

Özellikle de "kaos ortamından kendilerine siyasi rant devşirme" cümlesi şimdi bize neyi çağrıştırıyor diye sormadan edemiyor insan kendine. Ardından da "Eyyy sandık sen nelere kadirsin" diye geçiriyor içinden.

DÜZENLEME KİMLERİ KAPSIYOR?

Konunun bu yönünü bir yana bırakıp henüz detayları tam belli olmayan düzenlemeye Erdoğan’ın açıklamaları üzerinden baktığımızda şunları söyleyebiliriz:

• Bu düzenleme sadece 8 Eylül 1999 öncesi sigorta girişi olanları kapsıyor. Bu tarihten sonra hizmet başlangıcı olanlar düzenlemeden yararlanamayacak. Bu durumda ortaya yine büyük bir eşitsizlik çıkıyor. Örneğin 9 Eylülde ilk kez sigortalı olmuş biri 1 gün farkla bu düzenlemeden yararlanamayacak.

• 8 Eylül 1999 öncesi işe girişi olanlardan eskiden olduğu gibi kadınlar için 5 bin prim günü ve 20 yıl sigortalılık süresi, erkekler için 5 bin prim günü ve 25 yıl sigortalılık süresi gerekiyor. Prim ve sigortalılık süresi şartlarını karşılayanlar yaşa bakılmadan emeklilik hakkı kazanacak.

•8 Eylül 1999 öncesi ilk kez sigortalı olup 5 bin prim günü dolmayanlar prim günlerini tamamladıkları takdirde emekliliğe hak kazanabilecekler. Bu durumda olanlar için sadece yasa çerçevesinde (kadınlarda doğum, erkeklerde askerlik, yurt dışı hizmet borçlanması vb.) borçlanma yapabilmek mümkün.

•Sigortalılık süresi bakımından kadınlar için 20 yıl, erkekler içinse 25 yıl sigortalılık süresi gerektiğinden ( kadınlar için bu süre zaten dolmuş oluyor) 5 bin gün prim ödemiş olmanın yanında bu sürelerinde dolması gerekiyor.

•Mevcut durumda emekli statüsünde bir çalışanın İşverene maliyeti normal çalışandan daha yüksek Cumhurbaşkanının söylediğine göre emekli çalıştıran işverenlere teşvik verilmek suretiyle bu fark ortadan kaldırılacak.

•Daha önceden de açıklandığı gibi emekli olacakların kıdem tazminatlarının şirketlere yük oluşturacağı gerekçesiyle kredi garanti fonu desteğiyle işverenlere kredi imkânı sağlanacak.

Bu açıklamaların ardından değinmemiz gereken en önemli konu elbette ki emekliliğe hak kazanacağı söylenilen yaklaşık 2 milyon 250 bin kişi ve akabinde emekli olacak kişilere bağlanacak olan emekli aylıklarıdır. Çünkü bu kişilere bağlanacak olan emekli aylıkları konusunda onları bekleyen tehlike ve hayal kırıklıkları var.

Bilindiği gibi 2008 yılında mevcut Hükümet tarafından çıkartılan 5510 sayılı yasa kapsamında emekli aylıklarında ciddi bir biçimde düşüş sürecine girilmiştir. Şayet yeni emekli olacaklarda bu koşullarda emekli edilecekseler ortaya düşük aylıklı emekliler ordusuna katılan yeni fakirler çıkacaktır.

Mevcut emeklilerin durumu açık bir biçimde ortadadır. SGK ülkemizdeki emekli aylıklarını açıklamaktan her ne kadar imtina etse de biz emeklilerin en düşük 3 bin beşyüz TL. aylıklarla açlık sınırının da çok altında yaşam mücadelesi verdiklerini biliyoruz. Yine yapılan düzenlemelerle 2000 yılı öncesi ve sonrası emekli olanların aylıklarında eşitsizlik yaratan farkın giderilmesi çıkarılacak bir intibak yasası ile giderilmeli iken bu yasa yıllardan beri çıkartılmıyor ve bu eşitsizlik devam ediyor.

Şimdi mevcut emeklilerin sorunları ortada iken sisteme yeni katılacak olanlarında emeklilikten ne kadar mutlu olacakları sanırım hepimizce malumdur. Ben şahsen mevcut çalışanların önemli bir kısmının bu koşullarda emekliliğe hak kazansalar dahi emekli olmak ve işlerini kaybetmek istemeyeceklerini düşünüyorum. Emekli olan ve iş bulabilenlerin ise yine önemli bir kesiminin emekli çalışan olarak işgücü piyasalarında yer almak isteyecekleri açıktır.

Bu arada belirtmeliyiz ki işverenlerinde onları bu konuda zorlamaları yani emekliliğe hak kazandılar diye işten çıkarmak istemeleri yasal bir davranış değildir. Daha önce de bu konuyu yazılarımda dile getirdim. Yargı içtihatları da bu yönde ve "Emeklilik tek başına bir işten çıkarma gerekçesi değildir."

Sonuç itibarı ile mevcut hükümetin ve onun başındaki kişinin yıllardan beri reddettiği ve çıkartmaktan kaçındığı yasayı şimdi seçim ve oy dayatması ile çıkarttığı gerçeği bir yana, EYT’ lilerin bu konuda verdiği mücadeleyi de görmezden gelemeyiz.

EYT’liler 23 yıla yaklaşan bir süredir bu haklarının mücadelesini vermek ve kazanmak suretiyle örgütlü toplum olmanın ne kadar önemli olduğu konusunda da çok kıymetli bir örnek oluşturdular. Bu mücadele haksızlıklar, eşitsizlikler karşısında örgütlü bir biçimde hayatın her alanında verilmelidir. Bizi içinde bulunduğumuz olumsuz ortamdan düzlüğe çıkartacak yegâne çözüm de örgütlülük ve mücadele gücümüzdür.