Kıbrıs yine belirsizlik ve kritik bir eşik önünde, diye başlamak mümkün yazıya. Zaten geçen hafta adada konuştuğumuz herkes söze böyle başlıyordu. Ancak, Kıbrıs ne zaman bir belirsizlik içinde ve kritik bir eşikte olmadı ki, demek daha doğru galiba. 

Bu kez kritik eşikten kastedilen, yarın BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun’un Kıbrıs Özel Danışmanı Alexsander Downer ile yapılacak görüşme. O görüşmeden çıkacak sonuç, şimdiye kadar Rum ve Türk liderler arasında, bir sonuç da alınmadan, sürmekte olan müzakerelerin seyrini belirleyecek.  

Kıbrıs’ta iki toplum tam 44 yıldır müzakere halinde. Bu süreçte 6 BM Genel Sekreteri, 3 Türk ve 6 Rum lider değişti. Pek çok plan konuşuldu. Görüşmelerin geçen yılki maliyeti 4 milyon doları bulmuştu. Sonuçsuz görüşmeler ve en son Annan Planı’nın, Kıbrıslı Türklerin kabulü, Rumların reddi ile kenara konulması, yeni arayış ve planları gündeme getiriyor. Rum tarafının, adanın bütünü adına ve Kıbrıs Cumhuriyeti olarak AB’ye tam üyeliğinin gerçekleşmesi ve 1 Temmuz’da da dönem başkanlığını devralacak olmaları durumu daha da karmaşık hale getirirken, Türkiye ve Türk tarafında alttan alta sürdürülen yeni hamle arayışlarına da hız verdi. 

1 Temmuz’un yaklaşması ve yarından sonra müzakerelerin devamına ilişkin BM’nin alacağı tavır Türkiye’de bir B Planı’nın söz edilmesine yol açtı. 

Henüz kimsenin varlığını resmen kabul etmediği B Planı; KKTC’nin adının Kıbrıs Türk Devleti olarak değiştirilmesi ve bu isimle tanınması için çalışmalar yapılması, Maraş’ın yerleşime açılması gibi radikal denecek adımlar içeriyor.  

Rumların AB Dönem Başkanlığı’na Türkiye ve Türk tarafının tepkisi, ardından da Rum tarafında seçimlerin gündeme gelmesi, uzunca bir süre için müzakereler açısından olumsuz bir zemin anlamına geliyor. Bu koşullarda BM Genel Sekreteri’nin nasıl bir karar vereceğini yarından sonra göreceğiz. KKTC’de ve Türkiye’de herkes atılacak adım için bu kararı görmeyi bekliyor. 

BM müzakereleri donduracak mı, belli bir süre için erteleyecek mi, görüşmeler iki lider arasında değil de daha alt düzeyde temsilciler aracılığıyla mı sürdürülecek gibi sorular Türkiye kamuoyunu pek ilgilendirmese de, adada ve uluslararası düzeyde Kıbrıs’la ilgilenenlerin kafasında bu sorular var. 

 

Biz de geçen hafta, KKTC’deki tüm parti liderleri, eski cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Başbakan İrsen Küçük, adadaki AB ile koordinasyondan sorumlu kişiler, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, sendika liderleri ve Ticaret Odası Başkanı gibi çevrelerle görüşerek bu soruların yanıtını aradık.

 

O yanıtların paylaşımı bir ya da iki köşe yazısını daha hak ediyor. Kuşkusuz, Türk tarafında çözüm konusunda birbirinden farklı görüşler var. Sendikalar, çözümden yana tavır alırken, Türkiye üzerinden dayatılan ekonomik politikalara karşı çıkmayı öncelemiş durumdalar. Emek kesiminin hemen her gün gerçekleştirdiği protestolarda sürekli gözaltılar oluyor. 

Öte yandan, ilginçtir, birleşik bir Kıbrıs’tan yana olanlar da iki ayrı devleti savunanlar da, müzakere masasını terk etmekten yana değiller. Müzakereler için bir son tarih belirlenmesi, yeni koşullarla ve yeni parametreler ileri sürerek müzakerelere devam etmek, iki ayrı devletten yana görüş bildirenlerin de ifade ettiği bir yaklaşım. Nitekim, Derviş Eroğlu da yarından sonra ortaya çıkabilecek her ihtimale karşı senaryoları olduğunu belirtirken, “Koşullarımızı ortaya koyabileceğimiz bir müzakere masasına oturmak üzerinde duruyoruz” dedi.  

Bu aşamasa, Eroğlu’ndan önce müzakereleri sürdüren Talat’ın da Eroğlu’nun da, yarından sonra BM Genel Sekreteri’nin “müzakereleri askıya almasının” iyi olmayacağı düşüncesinde olduklarını saptamak gerek. Bir süre için müzakerelere ara verilmesi, değişik kesimlerin dillendirdiği bir olasılık olarak görünüyor. 

Peki ya, Türkiye gazetelerinde sözü edilen B Planı? Şimdilik, kimsenin resmen böyle bir plandan haberi yok ve gazetelere yansıdığı biçimiyle bir B Planı’nı gerçekçi bulanı da görmedim.