Yani şimdi kim hangi kitabın satacağının, hangi derginin değil satmak piyasaya bile çıkacağının belli olmadığı bir âlemde polisiye dergi çıkarır? Bu yola baş koymuşlar, tabii. Sadece polisiye kitaplar basan Labirent Yayınevi’ni kuran Hüseyin Çukur, şimdi de gene Mylos Yayın Grubu’na dahil bir polisiye derginin yaratıcısı: 221B. Malum, üstad-ı âzâmın ev adresi, 221 Baker Street. Bismillah diye ilk adımını Sherlock Holmes ile atmayan polisiye okuru, sağlam yere basmamış olur.

Hüseyin Çukur’a göre 221B, okura geniş bir yelpaze sunan bir “polisiye kültür dergisi”. Eşi-benzeri var mı bizim diyarda diyecek olursanız, yok. Derginin yayın kurulunda yer alan, bizde polisiyenin Osman Aysu ve Ahmet Ümit’le başlamadığını hepimize öğreten Erol Üyepazarcı’ya göre (“Korkmayınız Mr. Sherlock Holmes”un yazarı), daha önce de 2-3 polisiye dergi çıkmış. Ama pek kısa sürelerle çıkmışlar, hiçbiri de 221B türünde bir polisiye dergi değilmiş.
Derginin yayın kurulunun bir diğer üyesi de, ikinci sayıdan itibaren polisiye kuramı üzerinde yazıları yayınlanacak olan Ahmet Ümit. Zaten tanıtımlarda en çok Erol beyle Ahmet yer aldı. Gazetelerde, televizyonda 221 B’yi anlattılar, derginin adını duyurmasına yardımcı oldular. Bence görevi hakkıyla yerine getirmişler. Az önce Erol bey’den, 10 bin basılan 221 B’nin tükenmeye yüz tuttuğunu, ikinci baskı yapılacağını duydum. Demek sağlam, sadık okurlarımız olduğunu düşünürken yanılmıyormuşuz. Bir polisiye derginin ilk sayısının bu kadar satması hem sevindirici, hem de şaşırtıcı.

İki ayda bir çıkacak 221B’nin kapak konusu, “Altın Çağ versus Kara Roman”. Ödüllü bir polisiye yazar, Suphi Varım, iki çağı, iki tarz polisiyeyi ve dedektifliği mukayese etmiş. Gene ödüllü, Varım gibi İzmirli Algan Sezgintüredi de, Sherlock Holmes hakkında bir yazı (“Sherlock mu, Holmes mu?”) ile bir de hikâye yazmış. Kahramanları, elbette onun bütün polisiyelerinin kahramanı olan ikili: Vedat ile Tefo, “Nur Hanımın Derdi”ni de çözmeye çalışıyorlar. Celil Oker hocamız da “Kapının Yanlış Tarafındaki Kedi” ile onu sevenleri sevindirecek. Bu arada hem o, hem de Sezgintüredi derginin yayın kurulu üyelerinden. Üçüncü hikâyemiz ise, Umut Göksal imzalı “Ayakların Kokuyor”.

Yani gerçekten de, Hüseyin Çukur’un söylediği gibi dergide her şey var. Araştırma, inceleme, hikâye ve söyleşi. Bu sayının söyleşisi de Çukur’a ve Adnan Kemal Başaran’a ait. Ahmet Ümit’le 250 bin basıp sonra 50 binlik bir ikinci baskı daha yapan kitabı “Elveda Güzel Vatanım” üzerine bir söyleşi yapmışlar. Daha doğrusu, kitabın üzerine kurulu olduğu İttihat ve Terakki Cemiyeti hakkında, onların kurtarmaya geldikleri vatanları üzerinde nasıl olup da bir yıkım politikası uyguladıkları hakkında.

Polisiyenin yükselişi daha önceden başlamış olabilir ama, bu yılın başından beri romanlardan ve yazarlardan daha da fazla söz ediliyor sanki. Pera Palace’taki Kara Hafta Festivali de panelleri ve saygın konuklarıyla hayli dikkat çekti. Kendi payıma ben, hayranı olduğum ve polisiye olsun olmasın bütün kitaplarını sevdiğim Alexander McCall Smith (Bir Numaralı Kadınlar Dedektiflik Bürosu) ile tanışmış olmaktan pek mutluyum. Nicesine duyuyoruz.