Başlık sizi yanıltmasın, bu cümleyi söyleyen ben değilim sevgili okurlarımız. Bunlar bir inşaat şirketinin çalışanlarından almak istedikleri taahhütnameye ilişkin sözler. Geçtiğimiz hafta basına yansıyan bu skandal habere göre söz konusu taahhütnameyi imzalamayan işçilerin istifa etmeleri veya ücretsiz izin dilekçesi vermeleri istendi. Haberin özeti şöyle;


“İşçilere, çalışırken korona virüs olmaları durumunda “tüm sorumluluğun kendilerine ait olduğunu” kabul ettiren bir taahhütname imzalatılmak istendi. BBC Türkçe’den Fundanur Öztürk’e konuşan inşaat işçileri, belgeyi imzalamayı kabul etmeyenlerin istifaya zorlandığını ifade etti. İşçilerin BBC’ye gönderdiği ses kaydı ve videolarda, işverenin işçileri taahhütnameyi imzalama konusunda ikna etmeye çalıştığı, imzalamayan işçilerin ise istifa ya da ücretsiz izin dilekçesi vermesini talep ettiği görüldü.”

Düşünebiliyor musunuz?

İşverenin asıl yapması gereken işyerini geçici bir süre tatil edip, işçilere önce 1 hafta yarım ücret ödeyip, ardından da kısa çalışma ödeneğine başvurup, 3 ay süreyle işçilerin ücretlerinin işsizlik fonundan karşılanması iken, bu tanınmış inşaat şirketi işçiden çalışırken korona kaparsa sorumluluğun kendisine ait olduğuna dair taahhütname istiyor. Hatta bu da yetmiyor, taahhütname vermeyenlerden istifa veya ücretsiz izin dilekçesi istiyor.

Peki, işveren niye böyle bir yola başvuruyor?

Elbette ki endişeleri belli, işçilerin çalışırken enfekte olmaları ve bundan dolayı sorumlu olabilecekleri ihtimali. Bunun için de kendilerini garantiye almaya çalışıyorlar. Bu kaba kapitalist mantığın ne kadar acımasız, ne denli umarsız olduğunun somut bir örneğidir. Kim bilir aynı yola başvuran işverenlere ait daha nice örnekler yaşanıyor. Bizim bilebildiğimiz şimdilik sadece bu örnek.

Bu arada hemen belirtmeliyiz ki işçiden alınan bu tür bir taahhütnamenin bir geçerliliği yoktur. İşveren yasalardan kaynaklanan gerek işçiyi gözetme borcu, gerekse İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu sebebiyle işyerinde işçiyi bedenen ve ruhen zarara uğratacak her türlü etkenden, almadığı ve/veya eksik aldığı önlemler oranında sorumludur.

İnşaat sektöründe işçilerin hangi koşullarda çalıştırıldıklarını hepimiz biliyoruz. Bunun en somut örneğini 3’üncü havalimanı şantiyesinde yaşadık.

Sayısını bile tam bilemediğimiz iş cinayetleri bir yana, çoğu gurbetçi olan işçilerin şantiye koğuşlarında nasıl hijyen koşullarından uzak barındırıldıkları; yemekhanelerde bırakın sosyal mesafe kurallarını, neredeyse iç içe yemek yemek zorunda kaldıklarını ve yaşadıkları diğer olumsuzluklar, hatırlanabileceği gibi onları patlama noktasına getirmişti.

Siz hem bunca insanın bir arada çalışmak, yemek yemek, hatta barınmak zorunda oldukları kalabalık işyerlerini geçici bir sürede olsa tatil etmeyeceksiniz, hem de alınmayan ya da eksik alınan önlemler neticesinde bir çalışan virüs kaparsa kendisi sorumlu olacak öyle mi? Yok öyle yağma.
Tabii burada devlet devreye girmezse olacak olan da işte budur. “Varsın inşaatlar bir süre dursun, zaten betona boğulmuş vaziyetteyiz, benim insanımın canından önemli değil” diyemeyen, az evvel yukarıda da belirttiğim kaba kapitalist mantıkla paralel düşünen ve davranan bir devlet mantığıyla karşı karşıyayız ne yazık ki.

Geçen hafta basına yansıyan değinmek istediğim bir diğer konu da şu Kocaeli’nde yaşanan olaydır. Korana vakasının yaşandığı bir fabrikada işçiler yasadan kaynaklanan iş görmekten kaçınma haklarını kullandılar diye Valilik genelge yayımlayarak işçinin yasal iş görmeme hakkını yasaklı eylemler arasında kabul ediyor ve yasak getiriyor. Bu yasa dışı yasağın ise daha sonra farkına vararak (belki de uyarılarak) genelgede iş bırakmanın sehven (yani yanlışlıkla) yer aldığını duyurdular da bu ayıptan dönülmüş oldu.

Bir kez daha hatırlatarak yazımızı tamamlayalım: İşçi, işçi sağlığı ve iş güvenliği bakımından kendisine zarar gelme riskinin söz konusu olduğu ortamda çalışmaya zorlanamaz. Bu tür bir durumla karşı karşıya kalan işçi önlemler alınana kadar iş görmekten kaçınma (çalışmamak) hakkını kullanabilir (6331 sayılı İSG Kanunu 13. madde). Bulaşıcı hastalık söz konusu ise işten haklı nedenle ayrılabilir (4857 sayılı İş Kanunu 24/1. madde).

Zorunlu sektörler dışında tüm işyerlerinde faaliyetlerin bir an önce durdurulması ve çalışanlarla ailelerinin temel gereksinimlerinin devletçe karşılanması kaçınılmaz bir gerekliliktir ve hükümet bir an önce bu konuda karar alıp uygulamaya koymalıdır.