Castro çekildi ve kardeşi Raul başkanlığındaki yönetim, biraz da çarpıtılarak, “mini devrim” diye yansıtılan bir açılım yaptı ya…

Castro çekildi ve kardeşi Raul başkanlığındaki yönetim, biraz da çarpıtılarak, “mini devrim” diye yansıtılan bir açılım yaptı ya… Piyasacı takımı “Küba’ya da kapitalizm geliyor” diye şehvetle ellerini ovuşturuyor. “Cahiliye” döneminde komünistlikten faşistliğe her tarakda bezi olmuş, şimdi de neo-liberalizmin gözü kara şövalyeleri olarak köşe tutanlar ha babam kafa bulmaktalar Küba’yla.
Hatasız yarı-tanrı liderlere, hiçbir sorunun olmadığı yeryüzü cenneti ülkelere gençliğimde de inanmadım ben. Basın özgürlüğü açısından, Küba’yı eleştiren yazılar da yazdım; devriminin ilk gününden itibaren emperyalist-kapitalist dünyanın kabadayısı tarafından ablukaya alınmış olmanın ne demek olduğunu da anlamaya çalışarak… Sınırlı kaynakları olan ve fazlaca kaynak yaratma şansı da bulunmayan bir sistemin, üstelik denizin ortasında ve kapitalizmin köpek balıkları (köpek balıklarından özür dilerim) tarafından kuşatılmışsa, tökezlediği pek çok alan olabileceğini görecek kadar sosyoloji bilgim de var.

Hal böyle iken, kimi “prof” ünvanlı köşecilerin Küba, Fidel ve Che yazılarını okurken, uslu bilinen cinlerimin tepeme çıkmasına engel olamıyorum.
Mümtazer Törköne, “talebelik yıllarında nezarethane gibi istisnai durumlarda Che hayranı devrimcilerle muhabbet fırsatı bulduğunu” öğrendiğimiz yazısında, bir Che portresi çizdi: “… epeyce kan dökmüş profesyonel bir devrimciydi… Sonunda su testisi su yolunda kırıldı… bir ‘gerilla önderi’ olarak kısa zamanda yayılan şöhretinin arkasında acımasızlığı yatar. Yakaladığı kişileri anında, bizzat kendisinin infaz ettiği ve bu yolla çok sayıda cinayet işlediği onu göklere çıkartan kaynaklarda da yer alır. Türkiye’den bakalım: 1970'li yıllarda cinayet işleyenlerin örnek aldıkları kişi Che’dir. Öldürülen binlerce kişinin üzerinde Che’nin hayaleti dolaşmaktadır… Che Guevara bir cani idi…”
Che’nin bakanlığı bırakıp devrim peşinde koşmasını da anlayamıyor Prof. Türköne. Hep ikbal peşinde koşanların bunu anlamasını beklemek fazla olur. Ama talebeliğinde nezarethane görmüşlüğü olduğuna göre, şunu bilir mutlaka: “Çorum’da, Maraş’da, Malatya’da, İstanbul Üniversitesi’nde katliam yapanlar, Bahçelievler’de 7 TİP'li öğrenciyi vahşice boğazlayanlar mı Che'yi örnek almıştı?”
Engin Ardıç da, “Küba’da halkın cep telefonu, bilgisayar ve hatta DVD oynatıcısı alabilmesine izin verilmiş… Küba’da ortalama ücret 17 dolarmış. Bu gelirle cep telefonu, bilgisayar ve fırın alınamayacağına göre, yeni özgürlük, aslında ‘turistlerle iş tutan’ hanımları ilgilendiriyor” diye kafa buldu Küba’yla.
Hakkı Devrim ise, “Castro denen o sakallı hokkabaz”dan hazzetmediğini yazıp, yaşı başı ve dil titizliği nedeniyle gönlünce küfredemeyeceğinden olsa gerek, köşesini bu konuda pek mahir Hadi Uluengin’e bırakmıştı. O da, Küba konusunda bilgili olduğunu, hatta gidip gördüğünü anlatıp, “Gidince, sosyalist cennet ne kelime sosyalist kerhaneye geldiğim kafama dank etti” diyor. Doğaldır, nereye gidersen git, neyi arıyorsan onu bulursun zaten.

Mesela, Ertuğrul Mavioğlu, o da Küba’ya gidip gelen ve orayı yakından izleyen bir meslektaşımız. Ona göre, son açılımın nedeni, sisteme ve halka olan güvenin iyice artmış olması.
BM’nin bir İnsani Kalkınma İndexi vardır, hepsi okumuş adamlar olan hazretler de bilir: Yaşam süresi, okur-yazarlık ve eğitim durumu, çocukların refahı, temel gıdalara ve sağlık hizmetlerine ulaşım gibi ölçütlerle insanların yaşam kaliteleri üzerinden ülkelerin gelişmişlik düzeyini belirleyen en anlamlı kalkınma göstergesidir. Orada, ablukayla boğazına çökülmüş Küba’nın “Yüksek İnsani Gelişme” düzeyindeki ülkeler listesinde 51., Türkiye’nin “Orta İnsani Gelişme” düzeyindeki ülkeler arasında 84. olduğunu, yerlerde sürünen ülkelerin tümünün de “kapitalist” olduğunu görürsünüz.
Kerhane uzmanları, bunu ve fuhuşu neredeyse tek kalkınma yolu haline getirmiş geri kapitalist ülkeleri göremiyorsa, atalarımız haklı olmalı: Anlaşılan, tahsil cehaleti alıyor da, piyasacılık ve “Kübafobi” baki kalıyor!