ÖDP Genel Başkanı Alper Taş’ın, İstanbul Adliyesi önünde Prof. Büşra Ersanlı ve yayıncı Ragıp Zarakolu’na destek için toplananların arasındayken...

ÖDP Genel Başkanı Alper Taş’ın, İstanbul Adliyesi önünde Prof. Büşra Ersanlı ve yayıncı Ragıp Zarakolu’na destek için toplananların arasındayken, “Sıranın bize de geleceğini bilsek de mücadeleye devam edeceğiz” anlamında bir açıklaması olmuştu gazetecilere.

“Sıranın bize de geleceğini bilmek…” Şimdilerde, o kadar çok insanın hissiyatı ki bu! Bir gün, birilerinin kapıya dayanıp, onu da, bunu da, seni de, beni de götürebileceği düşüncesi o kadar çok insana hakim ki… McCarthy döneminden ne farkı kadı memleketin sorusuna, “abartıyorsun” diyebilecekler, ancak kendisini iktidarın fikriyatına yakın hissedenler olabilir.

Prof. Ersanlı da, yayıncı-yazar hemşerim Zarakolu da tutuklanabiliyorsa, “terörist” sayılarak, düşünen-konuşan-yazan-eleştiren kim kendisini tehdit altında hissetmez ki? Aklını ve vicdanını nerede bıraktığını bilemeyeceğim kimi gazete ve yazarların Ersanlı’nın “sicilini kabartmak” için giriştikleri çabaya ve onların sicile eklediklerine bakınca, insan 12 Mart’ı da, 12 Eylül’ü de arayacak hale geliyor.

Tam 39 yıl önce, 12 Mart’ta “terörist” diye işkence edilen, tutuklanan, hapsedilen Ersanlı ve Zarakolu, aradan geçen 39 yılda “ileri demokrasi”nin geldiği yere bakın ki, yine “teröristlik”ten tutuklu. Kurbanlıklardan beklenen, şimdi boyunlarının işkencesiz vurulduğu için şükretmeleri mi acaba?

Geçen gün Can Dündar Associated Press’in bir araştırmasını aktarmıştı: 66 ülkede yapılan araştırma, 11 Eylül sonrasında güvenlik yasalarının nasıl sertleştiğini ortaya koymuş ve 2001’den bu yana dünya genelinde 35 bin kişinin “terörist” oldukları gerekçesiyle hüküm giydiklerini göstermiş. “Terörist” çıkarmada 1.sırayı da Türkiye almış, üstelik son 5 yılda yaptığı atılımla. 2005’te “teröristlik”ten hüküm giyenlerimizin sayısı 237 iken, 2009’da bu sayı 6 bin 345’e çıkmış!

Ersanlı ve Zarakolu’yu da “terörist” sayabildikten sonra, bu rekorları daha çok kırarız biz!

Zarakolu, ifadesinde, memleketin halini “Adeta 12 Mart dönemini hatırlatıyor” diye tanımladıktan sonra, “… mahkemenizin beni kitaplarımdan ayırmayacağını ümit ediyorum” demiş. İşte, ifadesinde son sözü “beni kitaplarımdan ayırmayın” olan bir terörist!

Çarşaf listeler olurdu seçimlerde… Şimdi partiler daha demokratik olan bu yönteme pek rağbet etmiyorlar. Ama yargı rağbet etmeye başladı. “Çarşaf dava”ları oldu Türkiye’nin. Muhalefet eden herkesin içine katılabileceği çarşaf davalar… Ahmet’e Nedim’e Ergenekon uygun düşüyor, Ersanlı’ya Zarakolu’na KCK…

Bunlara uydurulamayanlar için yeni çarşaf davalar açılması da sürpriz olmayacaktır.

Öyle ya; parasız eğitim istemek, termik santrale, HES’e karşı çıkmak, Metin Lokumcu için yürümek, dokunanın yanacağı kitaplar yazmak, BDP’den aday olup seçilmek, sonu hep “terörist”liğe çıkan bir yol olabiliyor artık.

Gazeteci arkadaşlar tanıyorum; çantası hazır bekleyen, ne zaman çıkacağını kestiremediği bir yolculuğa hazırlanır gibi. 94 meslek örgütünü bir araya getiren Gazetecilere Özgürlük Platformu’na (GÖP) göre, 66 gazeteci içerde zaten.

Artık modası geçmiş gibi duruyor ama, haydi bir kartpostal alıp iki satırlık bir bayram tebriği gönderin içerdeki gazetecilere. İsimlerini ve adreslerini www.tgs.org.tr adresinde bulabilirsiniz. Gönderin ki, şu kurban bayramında kendilerini birer yalnız kurbanlık gibi hissetmesinler.

Geçen gün, Star’ın Doğuş Grubu’na devriyle birlikte 70 gazeteci işten çıkarıldı. Gazetecileri de bu memleketin, ya özgürlükleri yasalar karşısında ya da iş güvenceleri patronların iki dudağı arasında olan kurbanlıklar gibiler.

Sahi, sıranın bize de gelebileceğini bilerek beklemekteysek, ne farkımız var ki kurbanlıktan? Galiba, Taş’ın sözlerinde o fark da gizli. Kurbanlıklar mücadele etmeden bekliyorlar, sıranın kendilerine gelmesini!

Not: Salı günü bir konferans nedeniyle yazı yetiştiremediğim notunu köşeye iliştirmeyi unutan arkadaşlarım adına özür diliyorum! Demek böyle zamanlarda bir gün köşede görünmemek de farklı endişelere yol açabiliyormuş!