Fransız şarkıcı Jain, 2015‘te Makeba adlı hoş bir şarkı yaptı. Nedense o günlerde pek ilgi çekmeyen Makeba’yı, bugünlerde sosyal medya paylaşımlarında sıkça duyabilirsiniz. Genellikle ‘influencer’ olan ya da olmak isteyen gençler şarkıyı öyle abartılı biçimde kullanıyorlar ki, ekşisözlük gibi ortamlardaki yorumlara bakılırsa, Makeba resmen bir nefret nesnesine dönüşmüş durumda.

Oysa bu güzel şarkı, hayatı boyunca ırkçılığa karşı mücadele etmiş Güney Afrikalı aktivist şarkıcı Meryem Makeba hakkında: “Makeba, Makeba ne güzel bir ana! / Bedenimi senin için dans ettiriyorum / Nefesini ruhumun hemen yanında duymak istiyorum / Hiç dinlenmeden baskıyı hissetmek / Seni şarkı söylerken görmek istiyorum / Dövüştüğünü görmek istiyorum / Çünkü sen insan haklarının gerçek güzelliğisin / Afrika Ana’yı kimse yenemez! / Sana vereceği ritmi takip et! / Sadece gülüşüyle bile / Bin kişinin daha acısını dindirebilir / Makeba, Makeba ne güzel bir ana!”

Şarkı için yapılan, Afrika’ya özgü kültürel kodlar ve bariz bir ‘direniş sevinci’ koreografisiyle kurulmuş müzik videosu da çok güzel. Yani Afrika Ana’ya (Mama Africa) layık bir şarkı bu. Ama 2015’ten bugüne ne olduysa, Makeba başka bir şeye dönüştü.

Yine 2015, yine Fransa. Riff Kohen, Dans Mon Quartier (Benim Mahallemde) adlı bir şarkı yaptı. Kıvrak Ortadoğu ezgilerinin Kuzey Afrika melodileriyle buluştuğu bu şarkının sözleri de en az bestesi kadar güzel: 

“Benim mahallemde / Silahları girişte bırakırız / Sinikler, eleştirenler, şüpheciler / Adiler, kibirliler / Hayır, içeri giremezler! / Sokaklar leylak kokar / Bırakırız zamanı, yayılır gider / Gökyüzünü tam görürüz / Şefkatle konuşuruz / Özgürce, nezaketle / Benim mahallemde / Silahları girişte bırakırız / Pintiler, sosyetikler, ukalalar / Canı çıkmışlar, bezginler / Hayır, içeri giremezler! / Kızların saçları dağınık / Erkekler bazen etek giyer / Kaldırımlarda şiir yazarız / Çocuklar parmak şıklatır / Çünkü müzik kanundur / Güneş batarken ufukta koşarız / Gezegenin üstünde dolaşırız / Sanki evindeymiş gibi /  Burada hiçbir şeyden endişemiz yok / ‘Dünyalı’ yazar pasaportumuzda / Benim mahalleme / Hepiniz davetlisiniz. / Ama yine de, önce / Bu mahalleyi icat etmeliyiz.”

Tarih boyunca onca savaşın, yıkımın, çürümenin içinden geçip 21. yüzyıla ulaşabilmiş  insanlık kültürünün pırıl pırıl ifadesi olan bir şarkı, Benim Mahallemde.

Aynı yıl, Türkiye’den Simge Sağın, Kohen’in şarkısına Türkçe sözler yazıp Miş Miş adıyla yeniden yorumladı. Enstrümanlar ve vokal zenginleşmiş, çok renkli bir de müzik videosu yapılmıştı. Doğrusu, ne kadarı şarkının yeni düzenlemesindendir, ne kadarı Simge Sağın’ın başarılı yorumundandır bilemiyorum ama, Miş Miş’in dinleyici üstünde yarattığı enerjik etkinin özgün versiyonunkinden daha fazla olduğunu itiraf etmeliyim. 

Lakin, işin ‘müzikal yorum’ kısmını bir yana bırakıp Miş Miş’in sözlerine baktığımda içimi yoğun bir huzursuzluk kaplıyor: 

“Nedir bu haller? Hadi açıl yeter / Ne kaçak, ne göçek, ne tuzak / Aman of, slalom hep / Hep, hep zikzak / Dost kalalım iyi hoş da / Anlayamam endişelerini / Geceleri tek doz yutalım mı / Boş elveda klişelerini? / Sorun bende değil sendeymiş / Daha iyisine layıkmışım / Hangi kitaptan ezber bu / Miş miş miş de muş muş muş / Ay ay ay ay ay ya, yallah.”

Her iki şarkı da çok keyifli, ama Kohen’in insanî değerlerle dolu ‘mahalle’sinin böyle anlamsız bir sözcük yığınına dönüşmesi çok düşündürücü...

***

Bu anlamsal ayrımların 2015’te birikmeye başlaması da boşuna olmasa gerek. Türkiye üzerinden konuşursak, 2015, 2013’te Gezi Direnişi sırasında ulaştığımız zirve noktasından yavaşça aşağıya yuvarlanmaya başladığımız bir dönemdi. Arada yaşanan seçimler, darbe oyunları vs. derken yuvarlanmanın hızı giderek arttı. Daha da artacak ve uçurumun dibine ulaştığında kim bilir nasıl bir çarpma etkisi yaratacak!

Bugün çoğunluk, sözlerine ya da klibine bakmadan Makeba şarkısından nefret ediyor, nefret etmeyenlerse genellikle onu çıkarı için fon müziği olarak kullananlar... Ve toplumun önemli bir bölümü, yeni bir mahalle icat etmeye yönelik temel insani söylemleri ‘miş miş de mış mış’ diye geçiştirmeyi yeğliyor. 

Ben bu yazıyı yazarken, Berkin Elvan’ın ölümünden polis şiddetinin, polise o şiddet emrini veren RTE’nin değil bugün cezaevinde çürütülen Gezi direnişçilerinin sorumlu olduğunu iddia edebilecek kadar akıl ve vicdandan yoksun bir Yargıtay metni yayımlandı. Siz bu yazıyı okurken, Osman Kavala hapishanede 2078. gününü geçiriyor olacak. 

Uçurumun dibinde hangi şarkı çalıyordur acaba?