Çocuk babasına, “Biz nasıl dünyaya geldik?” diye soruyor.

- “Oğlum biz nasıl dünyaya geldik biliyon mu?” diyor baba ve ekliyor; “Allah maymunları yaratmış. Ondan sonra işte maymunlar türeye türeye türeyeee insan olmuş.”

Çocuk yetinmeyip annesine de soruyor aynı soruyu. Cevap; “Hz. Adem ile Hz. Havva’dan geldik.”

- “Babam dedi ki, biz maymundan insana dönmüşüz doğru mu?”

- “Oğlum o babanın sülalesi, bizi ilgilendirmez.”

AIDS gibi hastalıkları araştırmak için uygun organizmaların bulunabilmesi, türler arasındaki evrimsel ilişkiyi bilebilmekle mümkün oluyor. Kanser gibi hastalıkların teşhis ve tedavisi için yeni ilaçlar geliştirilmesinde de evrimin doğal seleksiyon ilkesinden yararlanılıyor

Biz anayasa değişikliği telaşına düşmüşken, Milli Eğitim Bakanı her bakanla değişen müfredatın yeni taslağını açıkladı. Biraz Atatürk, biraz İnönü, biraz felsefe çıkarken; evrim tümden çıkmış kitaptan.

Bakan bu konudaki soruya; “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. İlim ne söylüyorsa biz onu takip edeceğiz. Diğeri de ilim midir, varsayım mıdır, kuramsal mıdır?

Ayrı bir tartışma gerektiriyor” diye cevap verdi. İlim mi, varsayım mı, kuram mı, tartışmalı dediği de evrim…

Evrim üzerine BirGün’de dün Erk Acarer güzel bir yazı yazmıştı. Pazar ve Pazartesi günleri de Cumhuriyet’te Orhan Bursalı yazdı; evrime arkanızı dönünce “IŞİD’ci kafalar yetiştirirsiniz”, “Ağzınızla kuş tutsanız ülkeyi düzlüğe çıkaramazsınız” diyerek.

Ben bir adım ileri gideyim; evrime boş verdiğinizde ölürsünüz, maazallah!

Evrim karşıtlığının temelinde maymun korkusu yatıyor. Konuyu fıkradaki kadar anlayanlar, Tanrı inançlarının sarsılacağı ve atalarının maymun olabileceği korkusuyla düşmanlar evrime!

Oysa biyolojik evrim, asıl olarak, yaşamın nasıl başladığı ile değil, yeryüzünde yaşam ortaya çıktıktan sonra olup bitenlerle ilgileniyor. Yeryüzündeki canlıların tarih boyunca geçirdikleri değişimi, benzerlik ve farklılıklarını ortaya koyarak anlamaya çalışıyor. Bilgi garip gurebasının rahatsızlığı, evrim ve onun bilimdeki yeri konusundaki cehaletten kaynaklanıyor.

Evrim olmazsa ölürsünüz dedim ya; evrimsiz tıp, tarım olmuyor da ondan!

Evrim çalışmadan bakterilerin antibiyotiklere nasıl bağışıklık kazandığını, genetik hastalıkların kaynağını anlayamıyorsunuz. Evrimi bilmeyince gripten ölüyorsunuz, gripten! Sürekli değişip dönüşen virüsü yakalayabilmek için evrim çalışmak gerekiyor.

AIDS gibi hastalıkları araştırmak için uygun organizmaların bulunabilmesi, türler arasındaki evrimsel ilişkiyi bilebilmekle mümkün oluyor. Kanser gibi hastalıkların teşhis ve tedavisi için yeni ilaçlar geliştirilmesinde de evrimin doğal seleksiyon ilkesinden yararlanılıyor.

Tarımsal yöntemlerin, hayvanların ve ürünlerin gelişiminin; ürünlerin hastalıklarla ve böceklerle baş edebilmesinin temelinde de evrim çalışmaları var. Haydi, evrimi kitaplarınızdan atın ve dünyanın kapısına dayanmış açlık tehlikesi ile mücadele edin, edebiliyorsanız!

Tehdit altındaki çevre de bilim insanlarının evrimsel biyoloji çalışmalarından öğrendiklerinden medet umuyor. Kirli çevreye adapte olabilen tür ve bakterileri inceleyen evrimci biyologlar, oradan edindikleri bilgiyi yok olmuş bitkilerin geri getirilebilmesi ve zehirli çevrenin temizlenmesi için kullanıyorlar.

Evrime arkanızı dönüp kitaplarınızdan çıkarınca ne oluyor biliyor musunuz? Bilgisayarlara ve geliştirilen programlara bakıp, gülerek “Bu bilişim, fazla kafa yorarsan kafayı sıyırırsın. … Nimetlerinden faydalanıp hikmetine fazla şeyapmamak lazım” diyebiliyorsunuz. Evrimsel algoritma ve modeller olmadan bilgisayar, bilişim de olmuyor!

Evrimi okullardan kovunca, bilimsel araştırmayı da uzaklaştırmış oluyorsunuz. Evrim, öğrencilere, bilim insanlarının nasıl bilgi toplayıp analiz ettiklerine, karşıt varsayımları nasıl test ettiklerine dair sonsuz örnekler sunuyor. Evrimi sınıftan atınca, öğrencileri yalnızca biyoloji ile tıp ve tarım gibi alanlar arasındaki ilişkiyi kavramaktan yoksun bırakmıyor, bilimsel bilginin nasıl toplandığını öğrenmelerini de engelliyorsunuz.

Bir faydası var tabii: At evrimi biyolojiden, evrimi öğrenmeden yetişsin yeni nesiller, kafa sıyırma tehlikesi olmaz, sıyıracak kafa da kalmayacağından!

Acarer’in yazısının finali de uyar buraya: Maymundan gelmedik ama koyuna gittiğimiz kesin!