Bu akşam Babylon’da, belki sevilen bir insanı anmak, belki onun kıvılcımını bir geceliğine yeniden tutuşturmak için bir araya geliyoruz: ‘Mehmet Uluğ Anma Gecesi’. Çok genç yaşında cazı, sevdiklerini, dünyayı bırakıp giden Mehmet’i. Gecenin duyurusunda, “1990’da yapılan ilk Akbank Caz Festivali’nden, kendisini kaybettiğimiz Kasım 2013’e kadar festivalin direktörü olan Mehmet Uluğ, cazla yaşayan, sorgulayan, araştıran bir caz aydını olarak yaşadı,” deniyor. Ama ben en çok onu kaybettiğimizde Naim Dilmener’in söylediklerini seviyorum, kalbime yakın buluyorum: “Sayıları giderek azalan ‘insan’ gibi insanlardandı. Birlikte uzun yıllar çalıştım ve bu yıllar boyu, işe de/çalışana da yaklaşımına şahit oldum; hem gayet profesyonel hem de dost ve arkadaştı.... Bu memleketteki her müzik tutkununun üzerinde hakkı vardır; hayatlara renk ve anlam katma krallarından biriydi.”

Mehmet, evet, caz dünyasında çok önemli bir yer tutuyordu ama hepsinden önce ve öte, Mehmet Uluğ iyi bir insandı. İyiliği yüzüne, bakışına vurmuştu. Size, hakkınızda hiçbir kötülük düşünmeyerek bakardı. Upuzun boyuyla, hafifçe kambur yürürken, hiçbir zaman “Ben’im,” duygusuna kapılmamıştır, eminim. Mehmet Uluğ, bütün bu faaliyet başlamadan, Babylon yoktan var edilip Pozitif kurulmadan önce neyse, son ânına kadar o kaldı. Hep aynı sevecen, mütevazı, iyi insan. Bu da erken kaybını büsbütün dayanılmaz hale getiriyor.

Bu akşam, İlhan Erşahin önderliğinde gelişecek 5 saati aşkın maratonun çarpıcı listesine bakıyorum da, ilk zamanlar aklıma geliyor. Akbank Caz’ın yirminci yılı onuruna onunla ve Cem’le (Yegül) Tünel’de, House Café’de bir söyleşi yapmıştık. Festival’i başından beri izliyordum, sadık bir dinleyiciydim, hatta ‘içinde’ sayılırdım. Söyleşiyi yaptığımda: “Her şeyden once peşinen söyleyeyim: yirmi yılı aşkın süredir tanışıyoruz,” demişim. “Akbank Caz’dan önce, bir “dinleyici isteği” nedeniyle tanışmıştık çünkü. Onlar henüz Baro Han’daki yazıhanelerindeydi. Cheb Haled’i getirirler mi diye ricaya gitmiştik. Hatırlıyorlar mı diye merak etmiştim. Mehmet, “Tabii,” demiş ve soruma soruyla karşılık vermişti: “Sizin ekibi hatırlıyor musun?” Nasıl hatırlamam: Mehmet Balkan, Murat Taner ve ben. Hey gidi günler!

Yirminci yıl söyleşisinin yarısından çoğu, bu yirmi yılda gelenleri hatırlamakla geçmişti. Sonra, bu yirmi yılın ardından kendilerini nasıl hissettiklerini sormuştum. “Bir tatmin duygusu vardır mutlaka?” Mehmet, “Bugün oldu”, diye cevap vermişti. Listeyi görünce bugün oldu. Ciddi söylüyorum. Yoksa unutmuşum. Böyle bu mantıkla bakmadım ben bu listeye.” Bakar mı hiç? Nerdeyse imkânsız bir festivali gerçekleştirdikleri, bir mezbeleyi İstanbul’un en iyi müzik mekânlarından birine dönüştürdükleri için, belki. Hayalleri gerçekleştirdikleri için: Akbank Caz, Parliament Caz, Fuji World Music Days, Efes Pilsen Blues, Efes Pilsen One Love, Rock’n Coke...

Mehmet Uluğ’u 20 Kasım’da kaybedişimizin ardından, 22 Kasım Cuma gecesi kulüplerde, barlarda Mehmet Uluğ için 23.00’de Bob Marley - ‘One Love’ çalındı. Yanlış hatırlamıyorsam, spontane bir şekilde Facebook üzerinden yayıldı. Cihangir’deki ofisinin kapı zillerinden birine Bob Marley, diğerine Sun Ra yazan, Pozitif adını da Bob Marley’in ‘Positive Vibration’ından alan bir müzik sevdalısına çok uygun.

Pozitif, Mehmet Uluğ’un vefatını, takipçilerine, ‘Müzik sustu’ cümlesiyle duyurdu: “Bugün Pozitif ve Babylon, ailenin en önemli üyesini kaybetti. Hayallerimizin ardından koşmamız için verdiği ilhamla gösterdiği yoldan sapmadan kendimizi her geçen gün geliştirerek onun bizlere devrettiği mirasını gururla geleceğe taşıyacağız....”

Evet, ve derin bir sevgiyle.