Halkın siyasal tercihinde temel belirleyici rejimin karşısında ya da yanında olmak. Parti tercihi bu soruya verilen oydan sonra şekilleniyor. Bu durumu hesaba katmayan hiçbir siyaset ve ittifak sonuç alamaz.

MHP ve İyi Parti için ‘vuslat’ zamanı mı?
Fotoğraf: Depo Photos

İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Tolga Akalın MHP lideri Devlet Bahçeli’ye “birlikte olma” çağrısı yapmasıyla milliyetçi cenahta tartışmayı bir üst noktaya taşıdı.

Hatırlanacağı gibi 14 Mayıs seçimlerinde MHP, İyi Parti ve Zafer Partisi’nin toplam oyunun yüzde 20’lerin üzerine çıkması “milliyetçi ittifak” arzusunu da alevlendirmişti. Akalın tüm bu duygunun tercümanı oldu. Atatürk ilkeleri doğrultusunda siyasal İslam’a karşı ortak milliyetçi tutum notunu da ilave etmeyi unutmadı.

Peki, böyle bir ittifak mümkün mü? Daha doğru bir ifade ile böyle bir ittifakın parçası olan patiler, seçmenini ikna edebilir mi?

Geçen hafta Metropoll Araştırma şirketi tarafından yayımlanan ilginç bir kamuoyu yoklaması vardı. Bu araştırmada katılımcılara şıkları Atatürk, Fatih Sultan ve Abdülhamit olan en beğendiği tarihsel lider sorusu soruldu. MHP’ye oy verdiğini ifade edenlerin yüzde 46,6’sı Fatih, yüzde 31’i Atatürk yüzde 14’ü de Abdülhamit dedi. MHP seçmeninin bu yaklaşımı İyi Parti ve Zafer Partisi seçmenin bu soruya verdiği yanıtla yakından uzaktan ilgisi olmayan bir sonuç doğurdu.

Kuşkusuz bu soru tek başına MHP’nin bugün durduğu noktayı açıklamaya yetmez. Ama AKP ile girdiği ilişki, iktidarda kalmak için oluşturulan ittifakların MHP seçmeninde yıllar içinde farklılaşma yarattığını da gösteriyor.

Geçmişleri, liderleri ya da programları ne kadar yakın olursa olsun Türkiye’de seçmen artık başka bir kodla hareket ediyor: “Rejimden yana mısın karşısında mı?”

Bu soruya yanıt verildikten sonra diğer başlılara göre oy vereceği partiyi seçiyor. O yüzden de parti genel merkezlerinde, liderler ve kurmaylar arasında “yurttaşın” hesaba katılmadığı mühendislik faaliyetlerinin gerçek hayatta karşılığı yok.

REEL SİYASET ÇÖKTÜ

Saray rejimiyle birlikte Türkiye’de çok partili sisteme geçilmesinden bu yana işleyen siyaset yapma biçiminin çözüldüğü çok açık görülüyor. AKP dahil siyasi partilerin neyi savundukları, hangi toplumsal tabana seslendikleri, ittifak yaparken temel kriterlerinin ne olduğu meselesi tam anlamıyla birbirine girmiş durumda. Buna rağmen eski siyaset yapma tarzının egemen olmasında rejimin çok önemi var. Rejim karşıtlığı neredeyse tüm farklılıkları görünmez kılarken ana bölen olma özelliğini devam ettiriyor. Bunula birlikte 14 Mayıs seçiminin bu tarz siyasetin de sonunu getirdiğini söylemek mümkün. Yerel seçimler öncesi başlayan ittifak tartışmalarının bu çözülmenin önüne geçme şansının olmadığını söyleyebiliriz. İktidarından muhalefetine seçmen nezdinde hem partilere hem de liderlere güvenin diplerde olduğu böyle bir döneme tanıklık edilmemişti.

İDEOLOJİ GERİ DÖNÜYOR

Türkiye’nin içinde olduğu ekonomik ve siyasi buhran rejimle birlikte düşünüldüğünde kaçınılmaz bir sonuç üretti. Halk rejim ve rejimin sonuçlarıyla yüzleşti. Sürekli sandığın önünde durması (9 yılda 8 seçim) bu yüzleşmede politik tercihlerin geride bırakılmasına neden oldu. Şimdi uzun bir dönem var. Toplumun temel sorunları konusunda bir saflaşma ve ayrışma yaşanıyor.

Bugün Meclis çatısı içinde ve dışında yer alan tüm parti ve organizasyonlar bu yeni duruma göre yeniden saflaşmak zorunda kalacak. Bazı partiler bu dönemde varlıklarına anlam katacaklar ya da siyaseten silinecekler. Sağcılık, solculuk, milliyetçilik bu saflaşma esnasında yeniden test edilecek.

Tüm bunların ardından şunu ifade edebiliriz ki İyi Parti ile MHP yakınlaşması öyle üzerine uzun konuşacağımız kadar bir ömre sahip olmayacak. Bahçeli ne kadar sevda şarkıları söylerse söylesin, Akşener ne kadar nazlanırsa nazlansın halkın tercihleri öykünün sonunu belirleyecek. Sadece seçim sonuçlarına bakmak bile yukarısı ne kadar yakınlaşırsa yakınlaşsın aşağısının çoktan farklılaştığını görmek lazım. Vuslat uzak değil, imkânsız.