Google Play Store
App Store

The Empress dizisinde Elisabeth’i canlandıran Devrim Lingnau’nun bitirim sırıtışı kısık bakışları, mimik ve jestleriyle pırlanta gibi parlıyor ve ekranı aydınlatıyor.

Mücevher gibi parlayan kadın
The Empress. (Fotoğraf: Netflix)

Bu ay gökyüzündeki dolunaylar, retrolar ve tutulmalarla darmadağın olmuş kalplerimize bir nebze olsun iyi gelebilecek The Empress isimli bir dizi başladı Netflix’te. Elisabeth Bavaria namı diğer Sissi ile Avusturya imparatoru Franz’ın yakın coğrafyadaki güç dengelerini dahi değiştirme gücüne sahip baş döndürücü aşkının konu alındığı bu altı bölümlük dizi izlemesi oldukça keyifli bir seyir sunuyor. İlk sezonunda asi genç imparatoriçe Elisabeth’in, sarayın en egemen figürü olan kayınvalidesi Sophie ile mücadelesi ve de eşi Franz'ın erkek kardeşi olan ve aslında kendisi tahta geçmek isteyen, aynı zamanda da Sissi’yi elde etmek için çılgına dönen Maxi'ye karşı duruşunu izliyoruz. Fakirlikten ve zulümden kırılan Viyana halkının imparatora karşı ayaklanması ve düşman ülkelerin Habsburg İmparatorluğu'nun sınırlarında konuşlanmasıyla da entrikaların zirve yaptığı bir ortamdayız üstelik. Tüm bu olan bitenler içerisinde özgür ruhunu ve kendi benliğini kaybetmek istemeyen Elisabeth’in halka umut veren bir figüre dönüşmesiyle son bulan dolu dolu bir ilk sezon bu. Çok uzatmışlar deriz ya pek çok dizi için, açıkçası bu da kısa sürdü ve pek doyamadık bu altı bölüme. İkinci sezonu bir an önce gelmeli.

UYUM DEĞİL ADETA PATLAMA

Anlatının odak noktası Elisabeth ve Franz arasındaki büyük aşk hikâyesi. Franz ile olan romantizminin yaşandığı sahneleri izlemek de oldukça eğlenceli. İkisinin arasında yaşanan kimya, uyum değil adeta patlama ki bu durum dizilerde ender rastlanan cinstendir. Philip Froissant’ın yakışıklılığı ve zerafetiyle canlandırdığı Franz, dizi boyunca yüzleşmesi gereken kendi mücadeleleriyle Avusturya ve Rusya arasındaki artan gerilimlere karşı sergilediği tutum, kardeş çatışmasıyla dolu ve içerikli bir karakter. Dizinin oyuncu kadrosu harika, nefes kesen kostümleri, mücevherleri ve sanat yönetimi mükemmel. Dizinin kostüm tasarımcısı Gabrielle Reumer’in saray içindeki kostümlerde kullandığı renkler ve dokular ile aristokrasinin bu gösterişli tasarımlarının ardından gelen sarayın dışında ayaklanan halkın kostümlerinin oluşturduğu tezat her sahnede anlam yaratmak için ustaca kullanılmış. Hikâyenin hiçbir noktası sizin ilginizi çekmese dahi sadece bu yüksek kalite prodüksiyon ve dört dörtlük bir sinematografi için bile izlemeye değecek bir dizi. Nasıl desem, The Crown ve Bridgerton karışımı bir havası var.

Huzursuz yaratılışı sebebiyle asla tam mutlu olamayan, güzelliği ve uzun saçlarıyla tanınan, isyankâr ruhlu, şiir aşığı, kural tanımaz, devrimci karakteriyle bugünün özgürlükçü kadınlarının temsili gibi bir Elisabeth izliyoruz. Bu tarihi karakterin 1898’de Cenevre’de bıçaklanarak öldürüldükten sonra halk gözünde kahraman olduğunu da eklersek bu diziyle birlikte güçlü bir kadın karakterle daha yakından tanışmış olduk diyebiliriz. Prenses Diana’ya duyulan açıkçası abartılı bulduğum hayranlığı belki de nihayet gölgede bırakacak güçte bir karakterle karşı karşıyayız. Bundaki en büyük başarı kuşkusuz Elisabeth’i canlandıran Devrim Lingnau. Kendisine tek kelimeyle hayran kaldım. Devrim Lingnau, Elisabeth’i zarafetle oynayan ve gençliğin saflığını işaret eden halleriyle, ekran başındaki hepimiz için yepyeni bir soluk. Bitirim sırıtışı, kısık bakışları, kendine has mimik ve jestleriyle bulunduğu her sahnede pırlanta gibi parlıyor ve ekranı aydınlatıyor. Türk bir baba ile Alman bir annenin kızı olan Almanya doğumlu 23 yaşındaki bu oyuncu, Mannheim Üniversitesi’nin güzel sanatlar bölümünden mezun. Daha önce bazı yapımlarda Türk kızı rolünü de oynamış olan Devrim Lingnau ciddi anlamda gelecek vaat eden oyuncular arasında. 19’uncu yüzyılın katı kurallarına karşı çıkan, zamanının ötesinde bir ruhu ve aklı temsil eden hatta modern Avrupa’nın şekillenmesinde rol oynamış Elisabeth’i seveceğinize eminim.