Musalla taşı yetişmiyor
Hani, sosyal medyada sık sık izlediğimiz sokak röportajları var ya, vatandaşın çoğu zaman samimi biçimde içini döktüğü...
Televizyonlarda yıllardır görünür - tanınır olmaktan kaynaklı, sokakta rastladığımız vatandaşların bazıları zaman zaman beni durdurup sorar:
"Ne olacak halimiz? Gazetecisiniz. Bilirsiniz. Nereye gidiyor bu memleket?"
Ben ise görüş bildirmekten çok, onların ne düşündüğünü sorgular, nabız yoklamaya çalışırım.
Bir tanesi, Trakyalı ya da göçmen kökenli olduğunu şivesinden anladığım bir vatandaşımız, şöyle dedi geçenlerde:
"Öldürdüler memleketi be ya..."
Şöyle bir düşündüm. Zihnimde kocaman bir musalla taşı canlandırdım. 783,562 kilometre karelik bir büyüklükte.
Geçen hafta sonu sınır ötesi harekâtlarımızda terörist bombaları ve kurşunlarıyla hayatlarını kaybeden gencecik askerlerimizin cenaze törenlerini izlerken, aklıma "aslında bizzat ülkeyi yönettiğini sanan ama maalesef yönetemeyip oradan oraya savuran yönetici elit tarafından bütün bir ülkenin nasıl her alanda öldürüldüğü" gerçeği geldi.
∗∗∗
Musalla taşlarına yatırılanlar, sadece ülkeyi korumak, sınırlarımızı savunmak için canlarını verenler sadece askerlerimiz mi?
Aynı anda ülkenin dört bir yanında, resmi açıklamalarda sahtekârca "iş kazası" diye yutturulmaya çalışılan tekli ya da toplu "işçi cinayetlerinde" öldürülenlerin tabutları, başka camilerin musalla taşlarına yatırılmıyor mu?
Sağlık otoritesinin umursamazlığı, toplum sağlığını hiçe sayma alışkanlığı, daha çok yakın bir dönemde yaşadığımız pandemideki kayıplarımızdan hiç ders almadıklarını belli eder şekilde toplu virüs salgınına karşı önlem almadıkları için, her gün kim bilir kaç hasta insanımız, önce hastane morguna, oradan camilerin musalla taşına sevkedilmiyor mu?
Yollarımızda, şu Allahın cezası tedbirsizlik ve kötü araç kullanma, denetimlerin yetersiz olması ve "bakkalda tezgah üstünde satılırcasına sorumsuz biçimde sürücü ehliyeti dağıtma" uygulaması, yolların standart dışı olması, araçların bakımsız olması gibi nedenlerle her gün bir yığın insanımızı pekâlâ önlenebilir "sözde trafik kazaları" sonucu musalla taşlarından uğurlamıyor muyuz?
Bebek, çocuk, ergen, yetişkin, yaşlı, emekli ve emekçi binlerce insanımızın yaşamları, yeterli beslenememe, hastalıklara karşı korunamama, bakımsızlık, vitamin eksikliği, kronik hastalıkların önlenememesi gibi nedenlerle musalla taşlarında son bulmuyor mu?
Okullarda ve yurtlarda devlete ve eğitim sistemine emanet edilen öğrencilerimiz, bugün gıda zehirlenmesi, başka gün asansör düşmesi ya da uyuşturucu tacirlerinin ağına düşmek gibi nedenlerle gencecik yaşta musalla taşlarına yatırılmıyor mu?
Yine aynı gencecik beyinler, çağdaş bilimsel eğitim vermek yerine binlerce yıllık hurafelerle zehirlenmek suretiyle öldürülmüş olmuyor mu? Öğretmen yerine "hacı - hoca tayfası" sınıflara sokularak, eğitim sistemi hızla musalla taşına yatırılmış olmuyor mu?
Anayasa'nın "laiklikten başlayan, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olmasıyla devam eden" tüm ilkelerinin çiğnenerek, cadde ve sokaklarında ve hattâ adliye koridorlarında "hilafet ve şeriat çağrıları" yapılıyor olması, devletin temelini temsil eden tüm kolonların ve kirişlerin kesilerek musalla taşına yatırılmasıdır demek, çok mu iddialı bir tespittir?
Artık, bırakınız çok yüksek profilli örgütsel ve siyasi davaları, en ufak bir kişisel uyuşmazlık, en sıradan bir alacak - verecek davasında, hatta sokakta bir adi kavga olayında bile yolu adliyeye düşen insanların, ne emniyete, ne savcılığa, ne de yargıçlara güveninin kalmaması nedeniyle "adalet ruhu" musalla taşına çoktan yatırılmış sayılmaz mı?
Bir milletvekilinin, göz göre göre, Anayasa'nın tüm ilgili maddeleri çiğnenmek suretiyle hapiste tutulması ve bu ayıba siyasi iktidarın yol vermesi, destek olması ve adeta alkışlayan bir tavır içinde bulunması Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı bile musalla taşında görmemiz anlamına gelmez mi?
Devleti, üstelik de yönetenlerin teşvik ve tertibi ile ele geçirmiş FETÖ'cü paralel yapının kumpaslarıyla hayatları söndürülen, sahte delil ve adaletsiz yargılamalarla kariyerleri sonlandırılan asker - sivil - öğrenci - akademisyen - gazeteci binlerce insanın, düzmece iddianamelerle zindanlarda çürütüldüğü bir ülkede "vicdan" denen kavram, musalla taşında değil midir?
∗∗∗
Anayasa'dan, tek tek yargı kararlarından bile geçtim... Bugün, en ufak bir spor müsabakasından milyonlarca insanın heyecanla izlediği derbi niteliğindeki maçlara kadar, hakemlerin ve VAR odalarının verdiği kararlara güvenin sıfıra indiği bir ülkede, "adil yarışma duygusu ve adil değerlendirme anlayışının" musalla taşına yatırıldığını söylemek çok mu karamsar bir yorum olur?
Seçimlerde "1 oy bile önemli" denilen bir ülkeden, "1 milyon oyun bile nereye gittiği artık önemsizleşti. Çünkü atılan oyların sandıktan çıkışına ve sayımına, kayda geçirilmesine olan güven ortadan kalktı" denilen bir ülkeye dönüşmemiz, "sandığın bile" musalla taşına yatırılması değil midir?
Emekçisine ve emeklisine insanca yaşayabilmesini sağlayacak bir aylık ücreti çok gören, kendi refahı ve ikbali için kamunun parasını hovardaca harcarken, milletin kahir ekseriyetinin açlığa ve sefalete sürüklenmesi karşısında adeta "keyifle çubuğunu tüttürenler", insani ve vicdani tüm duyguları musalla taşına sermiyor mu?
Başka fikir ve düşünce, basın ve yayın özgürlüğü, on yıllardır zaten boylu boyunca musalla taşında yatmıyor mu?
"Öldürdüler memleketi be ya..." diyen vatandaş haksız mı?